Mezarda terörist(!)

Bu ülke "mezarda tahliye" gördü;

"Mezarda beraat" gördü.

Yakındır, bunu da görür;

Havada buram buram "mezarda provokasyon" kokusu var.

Hatta...

"Provokasyon"u yeteri kadar "olumsuz", "karalayıcı", "kötüleyici" bulmayanlar, hızlarını alamayıp muhtemelen işi "mezarda terörist" ilan etmeye kadar vardıracaklar.

Buram buram "çarpıtma" kokuyor hava;

İşine geldiği gibi kılıflama kokuyor.

***

Bu haberi vermeyi hiç istemezdim ama bunlar, babalarını kaybeden Devrim ailesinin iyi günleri(!)

"Yas"larına gram saygı duyulmadan didiklenmeleri sonucu elde edilen veriler toplumda hesap edilen "gözden düşme"yi yaratmazsa;

Psikolojik durumu...

İş hayatı...

Aile ilişkileri ne ki...

Eli kulağındadır;

Devrim'in -öyle olsa da olmasa da- "zaten Ce Ha Pe'li" olduğunu açıklar yakında bir AK Partili yerel yönetici...

Yahut "FETÖ'cü" olduğu keşfedilir...

Yasa dışı sol bir grupla ilişkilendirilir...

Bir sendikal faaliyetten fotoğrafı bulunur "namakbul"luk delili kaydedilir!

Senaryonun ucu açık, yaratıcılığın eli tutulmaz, gittiği yere günün en tiksinti yaratan terör örgütü hangisiyse ona kadar götürülür...

Velhasıl...

Bir bakmışsınız, İsmail Devrim'in, aslında, iş yapamaz hale geldikten sonra ailesinin ihtiyaçlarını karşılayamadığı/karşılayamayacağı korkusuyla bunalıma girerek intihar eden bir baba değil de, "içinden geçmekte odluğumuz şu kriz ortamında halkı isyana teşvik etmek üzere kendini patlatmış bir intihar eylemcisi" olduğu konuşulmaya başlanmış bile kenarda köşede...

Biz böyle sürreal bir ülke olduk işte;

Bu kurgunun gerçek olması kimseyi şaşırtmaz ve dahası kimse içselleştirmekte zorlanmaz bu uydurmacayı!

Böyle vicdansız bir ülke olduk.

Böyle hunhar...

***

Sizi bilemem, hayatın "Diriliş Ertuğrul kadar kemer sıkacak" kesiminden bakıyorsanız manzaraya, çok daha iyimser de olabilirsiniz elbette...

Ama, şu İsmail Devrim trajedisinde, konuyla ilgili/ilgisiz ne kadar resmi kurum varsa, pürtelaş arka arkaya yaptıkları açıklamaların bende yarattığı algı, gidişatın, girişte yazdığım yönde olduğu...

***

Kocaeli Valiliği, daha adamcağızın bedeni soğumadan diyor ki;

"Körfez ilçemizde yaşanan intihar olayı basında yer almıştır. Söz konusu haberler; 'intihar sebebi çocuklarına kıyafet alamadığı ve bu sebeple okula alınmadıkları' şeklinde yayınlanmıştır. Yapılan araştırma ve inceleme sonucunda, bu haberlerin gerçeği yansıtmadığı, olay sebebinin psikolojik nedenlere dayandığı anlaşılmıştır. Haberlerin kamuoyunu yanlış bilgilendirerek, olumsuz algı oluşturmaya sebep olduğu anlaşılmaktadır."

 Millî Eğitim Müdürlüğü, "Anladığımız kadarıyla çocuğun kıyafetle ilgili sorununu evde anlatması ve ailenin de herhangi bir yardım talebinde bulunmaması sonrası baba yaşadığı durum neticesinde üzücü olayı gerçekleştirmiştir" diyerek, kamuoyuna yansıyan hikayenin tamamıyla yanlış olmadığını ağzından kaçırmış ama olsun...

Kocaeli Körfez Cumhuriyet Başsavcılığı, intihar edecek kadar yoksul olmadığını kanıtlamış onu duyurmanın derdinde:

 "Devrim'in yaralandığı için çalışamaması nedeniyle bunalıma girdiği anlaşılmıştır. Habere konu kişinin herhangi bir borcunun bulunmadığı, oturduğu evin kendisine ait olduğu, ailesiyle bir geçimsizliğinin olmadığı ve Dilovası ilçesinde bir şirkette çalıştığı tespit edilmiştir. Haberlerde belirtildiği gibi oğlunun okul pantolonunu alamaması söz konusu değildir. Bu yönde çıkan haberler asılsızdır. Soruşturma halen devam etmektedir."

***

Kanun nazarında "ne kadar yoksul olursak" intiharımızın "yoksulluktan olduğu" kabul görür acaba?

Ne kadar işsiz olursak işsizlikten olduğu kabul görür?

Ailemize ne kadar yetemezsek oğlumuzun başını eğdiğimiz için intihar ettiğimiz inandırıcı bulunur ve çürütülmeye çalışılmaz ilgili makamlarca?

Ne kadar sürünürsek...

Ne kadar aç kalırsak...

Ev kredisini ödeyemez hale gelişimiz yetmez de evimizi tümden kaybedersek mi mesela; sokakta kalırsak mı "yalancı" çıkarılmaya çalışılmayız mezarımızda?

Yapılan otopside "açlıktan öldüğümüz" ortaya çıkarsa mı?

Çocuklarımızı ısıtacak odun, kömür alamadığımız, bebeğimizi fön makinasıyla ısıtmaya çalıştığımız anlaşılırsa mı?

Ne zaman tepinmeyi bırakır sözde insanlık ruhumuzun üzerinde; ne zaman, sorgu meleklerinden rol çalmayı bırakır da düşer hatıramızın yakasından?

Ve ne zaman "pişkinlik"le savaşı kazanırız da...

İsmail Devrim'in kendini öldürmesinin gerekçesini itibarsızlaştırmaya çalışmanın utancı kızartmaya başlar yüzümüzü?

***

GÜNÜN SÖZÜ

Vicdanımız yanılmaz bir yargıçtır; biz onu öldürmedikçe... Honore de Balzac

Yazarın Diğer Yazıları