Mezhep çatışmaları tahrik ediliyor!

Dikkat edilirse; Orta Doğu, tarihi ve geleneksel gizemini, çöllerin derinliklerine kaydırarak korumaya devam ediyor.

Her şeyden önce, bunalımlı bölgede "askeri" ve "politik" olaylar "ekonomik" kanlı "çatışmalar" ilginç bir şekilde ard arda sıralanıyor.

Zaten, Orta Doğu'nun stratejik konumu ve yer altı-üstü zenginlikleri bu mekanizmayı sürekli çalıştırıyor.

Orta Asya'dan Afrika'nın ucuna kadar geniş bir alana sahip Orta Doğu'da özellikle "mezhep" çatışmaları ne yazık ki  daima kendini gösteriyor.

Geleneksel Sunni-Şii rekabetinin inanılmaz fitillenmesine, bölgesel veya ikili anlaşmazlıklar eklenince bu zengin olduğu kadar talihsiz toprakları bir türlü huzura kavuşturmuyor.

Özellikle bir Arap ülkesinde herhangi bir olay olduğu zaman, bundan bütün Arap devletlerinin etkilenmesi önlenemiyor.

Her ne kadar, politik ve ekonomik sahalarda etkilenme oluyorsa da, daha sonra adeta "yelkenler suya indiriliyor" özellikle Suudi Arabistan'ın taraf olması halinde eninde sonunda "galip" daima aynı "taraf" oluyor.

Neredeyse 22 Arap ülkesinin gölge lideri olan Suudi Arabistan'a duçar olan "prensler" ve "milyarderler" fırtınasından sonra kolay kolay Arap aleminde, sükunetin bulunamayacağı tahmin ediliyor.

Hatta saray gücünün, zaman içinde galibiyetini kesinleştireceği görüşü daha uygun koşullara sahip.

 …Ve sadece İran'ın daha kalıcı "Radikal" davranışları ortaya atılıyor.

Kasım ayının başlarında Orta Doğu'ya atılan "alev topu" gittikçe büyüyerek çölün sakinlerini tehdit etmeyi sürdürüyor.

Son olayların baş aktörleri Suudi Arabistan, İran, Suriye, Lübnan, Yemen ve İsrail devletleri işin içinden nasıl çıkılacağını daha kararlaştıramamış görünüyor.

Esad rejiminin büyük desteklerle toprak kazanımı ve iç savaşı bitirme desteklerine kavuşması, beraberinde yeni yeni sarsıntıları getirdiği rahatlıkla öne sürülüyor.

 Üstelik, Suriye'nin son yaşananları tetiklediği sanılıyor.

Her şeyden önce, ülkesini terk edip Suudi Arabistan'da görevinden istifa etmek mecburiyetinde bırakılan Lübnan Başbakanı Hariri'nin trajik durumu, arkasından da dondurulan 100 milyar dolar, tutuklanan 200'den fazla Prens, bürokrat, diplomat ve iş adamı ile ilgili haberler yorumlar birbirine karışıyor.

Suudi Arabistan'a balistik füze atan Yemen'in İran tarafından desteklendiği iddiaları bu arada Şii Haşdi Şabi militanlarının bu vesile ile de bölgeye kaydırılması üçüncü büyük ayağı yapılandırıyor.

Asıl merkez gücünü oluşturan ABD ve Rusya'nın duruma göre, sürekli el ve yer değiştirdiği de zaten gözlerden kaçmıyor.

Yani, deyim yerindeyse; durum "Arap saçı" benzetmesini çağırıştırıyor.

Öte yandan Suudi Arabistan; Aramco'nun yüzde 5 hissesini halka arz etmeye hazırlandığı dönemde, böylesine bir kargaşa olayı daha da derinleştiriyor.

Aslında, Suudiler Aramco'nun arzını Londra'da yapmaya hazırlanırken birden bire olayın New York borsasına dönmesi, belki de olayların ağırlık noktasını taşıyor.

İlginç durumlardan biri de, Hariri ve ailesine ait Oger ile göz altına alınan milyarder  Bakr bin Ladin'e ait Bin Ladin Grup isimleri geçiyor.

11 Eylül saldırganı olarak bilinen Üsame Bin Ladin'in tutuklanan Bakr Bin Ladin'in kardeşi olması işi daha da renklendiriyor.

Bir bakıma Suudi Arabistan'ın süper "NEOM" projesininde 2030 Vizyonu için "temizlik" yapıldığı söylentileri gün geçtikçe büyüyor.

Suudi Arabistan'da patlak veren ve gittikçe derinleşen operasyonların, bölgede yarattığı yeni atmosfer özellikle İsrail'i dehşet içinde bırakıyor.

İsrail'e Hizbullah tarafından olası bir müdahalenin, Hariri'nin ortadan çekilmesi yüzünden açık hale geldiği iddia ediliyor.

 Nitekim, Hariri istifasını açıkladıktan sonra İsrail Dış İşleri Bakanı Lieberman, Hizbullah uyarısını yapma ihitiyacını duyuyor.

Görülüyor ki; ABD tarafında geliştirilen ve denetlenen Büyük Orta Doğu Projesi, amaçlara göre, ülke ülke ve zamanlı bir şekilde gündeme getiriliyor.

Her seferinde de, en çok kazananın ABD'nin olduğu ortaya çıkıyor.

Ne var ki, Türkiye'nin bu kez kargaşaya karışmaması yüreklere su serpiyor.

Yazarın Diğer Yazıları