MHP Kurultayı hukuka uygun mu? Toplanabilecek mi?

MHP Kurultayına ilişkin tartışmalar devam ediyor. Fırsat buldukça bu köşede sürecin siyasal açıdan sebep ve sonuçlarını irdelemeye çalışıyoruz. Ancak meselenin hukuki yönünde benim de merak ettiğim hususlar var. Elbette bu konuda tahlil yaparken işi uzmanına bırakmak ve taraflar yerine 3'üncü bir göze başvurmak daha katkı sağlayıcı olacaktır. Geçtiğimiz gün (benim de hocam olan) Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Sezginer'le bir araya geldik. Türk milliyetçiliği ve ülkücülük çizgisinde önemli değerlerden birisi olarak gördüğüm Sayın Sezginer, MHP'nin hükümet ortağı olduğu dönemde Dış Ticaret Müsteşar Yardımcılığı ve ardından Paris Büyükelçiliği'nde Ticaret Başmüşaviri olarak görev yaptı. Hukukçu kimliğinin yanı sıra MHP'yi de tanıyan bir isim. Bir süre önce bu konuda yazdığı bir makale sebebiyle "Neden bu yazıyı yazmadan önce ABD'ye gittiniz?" şeklindeki yakıştırmalara maruz kalmış. Anlattığına göre hayatında ABD'de bulunmamış. Murat hoca sohbete başlarken öncelikle üslup sorununa ve tartışmanın hukuk zemini dışında yürütülmesine dikkat çekiyor.

Murat hocaya kamuoyunda merak edilen şu temel soruları yönelttim:

Dün gazetemizde yer aldı ama güncel olan bir meseleyle başlayalım. Toplanacak MHP tüzük kurultayında Sayın Bahçeli'nin açılış konuşmasını yapmaması durumunda hukuken kongrenin yapılamayacağı ifade ediliyor. Bu doğru mu gerçekten?

Yasal zorunluluk olmasına rağmen, Olağanüstü Kongre çağrısı yapmayan yönetimin toplantıya katılmaması her zaman için mümkündür; hatta kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla mevzuatın böyle bir durum karşısında çözüm üretmemiş olması düşünülemez. Nitekim bu tür durumlar için de çözüm öngörülmüştür. Siyasi Partiler Kanunu'nda Büyük Kongrenin yapılmasında uygulanacak ayrıntılı hükümler mevcut değildir. Bilindiği üzere Siyasi Partiler Kanunu'nun 29. Maddesine göre, Dernekler Kanunu'nun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasi partilerin her kademedeki kongreleri için de uygulanır. Dernekler Yönetmeliğinin 15. Maddesi, çağrı heyeti ile toplanan kongrelerde, yönetim tarafından yerine getirilmesi gereken görevlerin çağrı heyeti tarafından yapılacağını düzenleme altına almıştır. Eğer 15 Mayıs'ta gerçekleştirilecek MHP Kurultayında Sayın Bahçeli Genel Başkan olarak açılış konuşması yapmaz ise bunun kongrenin geçerliliği üzerinde hiç bir etkisi olmayacaktır.

Mahkemenin MHP Hakkında verdiği kararı nasıl değerlendiriyorsunuz? Tüzük yerine neden doğrudan Siyasi Partiler Kanunu hükmünü uyguladı?

Öncelikle belirtmek isterim ki Siyasi Partiler Kanunu'nun emredici nitelikte açık hükmüne rağmen, "delegelerin imza sayısı ne olursa olsun kongre toplanmayacak" ifadesi, açık bir hukuk ihlalidir. Ardından son derece olağan, esasında objektif olarak hiçbir hukukçunun itiraz edemeyeceği kadar açık bir mahkeme kararı tartışmaya açılmak isteniyor. Kararı veren mahkeme ve hâkimle ilgili akıl almaz ithamlar ve tartışmalar yapılıyor.

Mahkeme kanun hükmünü mü uygulamış oldu?

Parti Tüzüğü, hukuk düzenini oluşturan kurallardandır. Bu düzeni oluşturan çok sayıda kural mevcuttur ve bunlar arasında bir çelişki olması her zaman için mümkündür. Hukuk kuralları arasında bir çelişki, aykırılık olduğunda hâkim hangi kurala öncelik verecektir? Hukuk kuralları, belli bir sıralama içinde, bir alttaki üsttekine tabi olmak üzere yer alır. Buna "normlar hiyerarşisi" diyoruz. Siyasi parti tüzükleri ise bu yazılı hukuk kurallarından sonra gelen ve hukuk düzeninin bir parçası olan kurallardır. Buna göre, hukuk mahkemesi hâkimi, bir davada uygulanacak tüzük hükmünün kanuna aykırı olduğu kanısına varırsa, kanuna aykırı tüzük hükmü yerine kanun hükmünü uygular. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1961 Anayasası sonrasında aldığı karar şu şekildedir; "İdarenin Anayasa hükümlerine dayanarak çıkardığı bir tüzüğün iptali için idari yargıda dava açılması zorunluluğu varsa da belli bir olayda tüzük yerine kanun hükmünün uygulanmasının sağlanması için buna ihtiyaç yoktur."

Peki neden karar tartışmaya açılıyor?

Bu konuda bir ayrıntıyı gözden kaçırmamak gerekir. Kamu yönetiminde görev alanların gayet yakından bildiği üzere, hukuk kurallarını uygulayacak kamu görevlileri, bir hukuk normunun, mesela yönetmelik veya tüzük hükümlerinin kanuna aykırı olduğu kanaatinde olsa bile yine de bu kurallara uygun hareket etmek zorundadır. Kamu görevlileri, yönetmeliğin tüzüğe veya kanuna aykırı olduğunu tespit etmek suretiyle bu kuralları uygulamaktan imtina edemez. Oysa yargı organları bunun tam tersine bir kuralın üst sıradaki kurala aykırı olup olmadığını dikkate almak ve aykırı ise uygulamamakla yükümlüdür. "Memurlar" ile "hâkimler" arasındaki farklılığın farkında olmayanların bu tartışmayı yapmaları çok doğaldır.

Sulh Hukuk Mahkemesi görevi olmayan bir konuda mı karar verdi? Anayasa Mahkemesi'nin görevli olduğu yönündeki iddialara ne diyorsunuz?

MHP Genel Merkezinin davada yaptığı temel savunma bu şekilde. Siyasi Partiler Kanunu'nun 104. Maddesine göre Anayasa Mahkemesi'nin görevli olduğu iddia ediliyor. Ancak Anayasa Mahkemesi'nin yetkisi kanuna aykırı tüzük hükmünün ortadan kaldırılmasına yönelik bir ihtardan ibaret. Anayasada düzenlenmiş bulunan Tüzük için Danıştay'a iptal başvurusu yapmaktan farkı yok. Böyle bir yolun kullanılmamış olması, hukuk hâkiminin, kanuna aykırı gördüğü tüzük hükmünü uygulamak zorunda olduğu sonucunu doğurmuyor.

Yani Anayasa Mahkemesi bu konuda karar veremez mi?

Anayasa Mahkemesi'nin siyasi partilere ilişkin hangi kararları verebileceği kendi kuruluş kanununda sayılmıştır. Buna göre, Anayasa Mahkemesi, "siyasi partilerin kapatılmasına, dağılma durumlarının tespitine, devlet yardımından yoksun bırakılmasına, ihtar başvuruları ile siyasi partilerin mal edinmeleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun denetlenmesi" konularına ilişkin olarak görevlidir ve bu konularda karar verir. Mevcut uyuşmazlık bakımından Anayasa Mahkemesi'nin verebileceği bir karar yok. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin görevine ilişkin Siyasi Partiler Kanunu'nda Türk Medeni Kanunu ve Dernekler Kanunu'na açıkça atıf yapılmaktadır. Bu konuda kanunun 29. ve 121, Dernekler Kanunu'nun 34 ve Türk Medeni Kanunu'nun 75. Maddelerine bakılabilir.

Bu karar Genel Merkez tarafından temyiz edildi. Temyiz başvurusunun sonucunu beklemek gerekiyor mu?      

Bu konuda Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "temyizin icraya etkisi" başlıklı 367/2. Maddesine dayanılıyor. Aslında halen Bölge Adliye Mahkemeleri göreve başlayıncaya kadar, eski Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 443. Maddesi uygulanıyor. Her iki hüküm de aynı içeriktedir. Mahkeme kararının kişiler hukukuna ilişkin bir karar olduğu ve uygulanması için kesinleşmesi gerektiği iddia ediliyor.

Bu durumda kesinleşmesi mi gerekiyor?

Hayır. Gereksiz bir tartışma yürütülüyor. Kanunun hükmü de amacı da gayet açıktır. Kesinleşmesi gereken kararlar, hukuki durumda değişiklik yapan, statü değişikliği doğuran kararlardır. Boşanma, velayet, vesayet, mülkiyet, ölüm karinesi veya gaiplik, tüzel kişiliğin feshi veya bir organının organlık sıfatının kalkması vb.. ilişkin mahkeme kararları kesinleşmeden uygulanamaz. Kanun koyucu neden böyle bir düzenleme öngörmüştür? Çünkü bu kararlar sonucunda bir statü değişikliği söz konusu olduğundan buna bağlı olarak hukuki sonuçlar doğar. Bu ise telafisi mümkün olmayan zararlar doğurur. Bir taşınmazın malikinin değişmesi, bir kişinin ölüm karinesi uyarınca ölümüne veya gaipliğine karar verilmesi, evlilik birliğinin sonlandırılması, çocuğun tanınması veya babalığa hükmedilmesi gibi kararlar sonucunda birçok geri dönülemez sonuçlar doğar. Bunu öngören kanun koyucu, telafisi mümkün olamayacak zararları önlemek bakımından, bu konulara ilişkin mahkeme kararlarının kesinleşmeden uygulanmamasını düzenleme altına almıştır. Bunun dışında, kanunda kişiler hukuku başlığı altında düzenlenmiş her konudaki mahkeme kararının kesinleşmesi gerektiğinden söz edilemez. Tüzel kişiliğin hukuki durumunda, statüsünde bir değişiklik yaratmayan mahkeme kararları, kişiler hukukuna ilişkin karar olarak kabul edilmez. Nitekim Yargıtay konuya ilişkin verdiği kararlarda bu durumu açıkça ifade ediyor. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin yeni tarihli bir kararında da belirttiği gibi, "HUMK md.443/4. Maddesi gereğince  ...aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler kat'iyet kesbetmedikçe icra olunamaz. Anılan maddede belirtilen hükümler, Medeni Kanun Kişiler Hukuku ve Aile Hukuku kitaplarında yer alan konulara ilişkin tüm hükümler olmayıp, kişinin doğrudan şahsı ya da ailevi yapısı ile ilgili hukuki durumunda değişiklik yaratan ilamlar ile bu ilamların fer'i niteliğindeki hükümlerdir."

Yani 15 Mayıs'ta yapılacak Kurultay tamamen yasalara uygun mu?

Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin, kongre için çağrı heyeti oluşturulmasına ilişkin kararı, kişiler hukukuna, tüzel kişiliğin hukuki statüsüne ilişkin bir karar değildir. Bugün tartışılan karar, MHP organlarının hiçbirinin statüsünde değişiklik yaratmıyor; sadece olağanüstü kongrenin yapılması için bir çağrı heyeti oluşturuyor. Sonuç olarak, Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi kararı uyarınca oluşturulan çağrı heyeti, olağanüstü kongre için delegelere çağrı yapacak ve kongre yapılacaktır. Aksi açıklamalar kanaatimce açık bir hukuk ihlalidir ve kabul edilemez.

Yazarın Diğer Yazıları