Milletleşme ve demokrasi

Bugün sandık başına giderek Cumhurbaşkanını seçeceğiz. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ülkemizin geleceği ve Türk Milleti için hayırlı olmasını dileriz. Bugün sandık başına giderek oy verme işlemini gerçekleştirmeliyiz. Vatandaşlık görevimizi yerine getirerek seçime katılmak, demokrasiye inancın ve demokrasi terbiyesinin bir gereğidir. Vatandaşlarımızın bu gerçekleri düşünerek görevlerini yerine getireceklerine inanıyoruz.
Sosyal gelişmişliğin sosyal ve ekonomik göstergeleri vardır. Sosyal göstergelerden birisi de, vatandaşlık sorumluluğunu hissedebilmek, katılma ve paylaşma şuurudur. Buna dayanışma şuurunu da ilâve edebiliriz. Sosyal anlamda gelişmiş bir millet, demokrasi geleneğinin ve tecrübesinin yerleşmiş olduğu bir yapıdır. İktidarsız demokrasi olamayacağı gibi, muhalefetsiz demokrasi de olmaz. Demokrasi anlayışı bizi dar anlamdaki ben duygusundan uzaklaştırarak, biz duygusuna kavuşturur. Toplum içinde yaşadığımızı hissettirerek ve konulara bütüncü bir yaklaşımı sağlayarak fertleri ben merkezli olmaktan, etnik ve mezhep merkezli kalıpların dışına taşır. Etnik ve mezhep taassubunun öne çıktığı toplumlarda demokrasi uygulanamaz. Ortadoğu’da ve Afrika’da birçok devlet milletleşemediğinden etnik ve mezhep çatışmalarını kolaylıkla aşamaz. 
Demokrasi, haksız rekabeti, eşit olmayan şartlarda mücadeleyi, fert, zümre, sınıf ve gurup imtiyazını kabul etmez. Basın ve yayın organlarından da çeşitli menfaat hesaplarını aşarak, basın ahlâk yasasına uymayı bekler. Demokrasinin hayat damarlarından birisi de hür basının varlığı ile fikir ve düşünce hürriyetinin yasalar içinde kullanılması ve ipotek altına alınmamasıdır. Yolsuzluklar, suistimaller ve fırsat eşitsizlikleri demokrasiye kan kaybettirir. 
Demokrasi, kalabalık şeklindeki toplulukların değil, milletleşmiş toplumların rejimidir. Fert ve guruplar, belirli bir millete mensup olma bilincine sahip olmalıdırlar. Ortak milliyet ile etnik sıfatın birbirine rakip olmadığı anlaşılmalıdır. Milli kimlik ile kavgalı olarak demokratikleşme yolunda mesafe alınamaz. Milletleşme olmadan ve ortak mutabakatlar geliştirilmeden, ortak kabul ve redler, semboller şekillenmeden demokrasinin yaşatılacağı hayat alanı daralır. 
Demokrasilerde birbirinden farklı görüşlere ve politikalara sahip siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, menfaat birlikleri ve çeşitli baskı gurupları çatışma-uzlaşma-uyum süreci içinde yer alırlar. Sınıf mücadelesi kabul edilemediği gibi, seçkinci ve imtiyazlı siyaset ve sermaye çevreleri de kabul edilemez. Demokratikleşme, milletleşmiş ve örgütlenmiş bir sosyal yapıda hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ile sürdürülebilir ve anayasadan doğan haklar kullanılabilir.
Milletleşmenin zayıfladığı, etnik, mezhep ve aşırı hemşehrilik duygularının öne çıktığı yapılarda demokrasiden de geri dönüş söz konusudur. Milli devlet ve üniter yapı vazgeçilmez bir ilkedir. Bunlara düşmanlık aynı zamanda demokrasiye düşmanlıktır. 
Devleti ufalama, etkisizleştirme ve egemenliği paylaştırma, rejimi tanınmaz hale getirme, hiçbir ciddi devlette demokratik bir hak değildir. Bir ülkenin milli birlik ve bütünlüğünü tartışmaya açmaması, insan hakları konusunda bir eksiklik midir? Hiçbir ciddi ve demokratik ülkenin buna izin vermemesi, o devletin meşruiyetini zayıflattığı şeklinde yorumlanabilir mi? Irkçı ve bölücü terörün böyle bir sonuca varmada araç olarak kullanılması demokrasinin teröre yenik düşürülmesi değil midir? Amasya Tamimi, Sivas ve Erzurum Kongre Kararları hala hepimiz için yol göstericidir.

Yazarın Diğer Yazıları