Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Muhiddin NALBANTOĞLU

Muhiddin NALBANTOĞLU

Milli tarihimizin iki büyük zaferi: Malazgirt ve Dumlupınar zaferleri

Türk milli tarihinde adları kayıtlı olan irili ufaklı tam 294 zafer vardır. Bütün bu zaferlerin en büyükleri olarak sayılan Malazgirt Meydan Savaşı ile Dumlupınar Başkumandanlık Meydan Savaşı Türk tarihinin iki büyük dönüm noktasıdır. Her ikisinde de Türklüğün ve Türk devletinin yok olması söz konusu idi. Birinde Türklüğün Anavatanındaki varlığı tescil edilmiş, Doğu Bizans’ın Türkleri yeryüzünden yok etmek hareketi büyük bir zaferle akim kalmış başlarındaki Başkumandanları da esir edilmiştir. Öbüründe ise yeryüzündeki son Türk devletinin Anadolu’da bütün varlığı ve insanıyla yok edilmesi hareketi tarihin sinesine gömülmüştür. Yine düşman ordularının Başkomutanı bütün erkânı harbiyesi ile esir edilmiştir. Türk devletinin istiklâli yeniden kazanılmıştır. Eğer bu iki büyük zaferi kazanmamış olsa idik bugün yeryüzünde Türklük ve Türkiye diye bir ülke ve bir millet bulunmayacaktı. Toynby’nin kaydettiği gibi  “Türk milleti belki varlığını Orta Asya’da, Türkmenistan’da devam ettirebilirdi. Fakat Anadolu ve Balkanlardaki varlığı sona ererdi.”  Dikkat edilirse ünlü tarihçi “belki” diyor. Yani Türkmenistan’da dahi Türk varlığının yok olması derhal gündem kazanırdı, demek istiyor. Başkumandanlık Meydan Savaşı zaferi ile Türklüğün hem Anadolu’da hem de Türkistan’daki Anayurtta varlığının yok olması engellenmiş oluyordu. Bu durum Türk’ün fıtratında gizli bir cevher olan kahramanlık ruhunun şahlanması ile kazanılmış büyük bir zaferdir. Zira bir Türk büyüğünün sözüdür: “Kahramanlık kanın fıtraten haiz olduğu kudretten gelir.” Bunu Yahya Kemal de çok zaman şiirlerinde belirterek dile getirmiştir.
Her iki zaferin Başkumandanları savaşa girerken yaptıkları duaları bile Türk ordusunun ruh yapısının muhteşem bir ifadesidir. Alparslan’a 26 Ağustos sabahı ileri hatlara gönderdiği haberciler büyük bir telaşla huzura girerek arz ederler ki: Doğu Roma ordusu ikiyüzbinlik kuvvetiyle Malazgirt’e doğru yaklaşıyor...
Gazi Alparslan hiç telaşsız:
- Biz de onlara yaklaşıyoruz... der. O son dakikalarda namazını kılar ve son duasını yapar. Duasının sonu gözyaşları içinde söylediği şu sözleri olmuştur.
 “Ya Rabbi, Eğer bu zaferi nasib etmeyeceksen beni kahret. O günü bana gösterme...”
Kurtuluş Savaşı’nın muzaffer Başkumandanı Gazi Mareşal Mustafa Kemal’in de büyük saldırı hareketini başlatmak emrini vermek için Kocatepe’ye çıkarken yaptığı dua bundan farklı değildir:
Gözyaşları içinde ağlaya ağlaya dua etmektedir.
“Yüce Allahım. Ordularımıza zafer nasip et. Eğer bu zaferi kazanmayacaksam beni yaşatma, helâk et. Gökkubbeyi başıma yık. O günü gösterme.”
Burada Yahya Kemal’in o günlerde yazdığı kıtası ne büyük bir manâ taşımaktadır:
Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi
Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyet namın
Gaalib et, çünkü bu son ordusudur İslâmın...
Zafer kazanılmış, dualar kabul olmuş ve Malazgirt’te olduğu gibi, düşman ordusunun bütün Erkânı Harbiyesi de başlarında Başkumandanları Trikopis olduğu halde esir edilmişlerdir.

Dumlupınar’da şehit askerin mezarı başında
Bu kabarmış toprağa yüzünü sür, kucakla;
Elbette bağı vardır “olmuş” un “olacak” la.

Dudağa değer gibi şimdi alnı her erin,
Bu havada ruhları dolaşır şehitlerin.

Biz, bu kutsi havanın içinde var olmuşuz,
Biz bununla yoğrulmuş, biz bununla dolmuşuz.

Sadece döğünmedik “Vatan! İstiklal!” diye
Sakarya boylarından çıktık Kocatepe’ye;

Bu yol ki hürriyetin, kurtuluşun yoludur,
Zincirsiz yaşamanın tek çıkar yolu budur.

Bir daha nikah kıydık sevgili hürriyete;
Kahramanlık Tanrıdan vergidir bu millete...

Bir damla asil kanda bin mucize saklıdır.
Bu topraklar Türklüğe inanmakta haklıdır.

Akdeniz’e tank gibi koştu bütün kağnılar,
Ey sevgili istiklâl, ey güzel Dumlupınar!

Elbet yiğit olanlar lâyık böyle toprağa;
Selâm şanlı orduya, selâm şanlı bayrağa,

Selâm istiklâl için çarpışana, ölene,
Selâm toprağa düşüp ölürken de gülene...

Selâm ey Başkumandan Mustafa Kemal selâm;
Emânetin yaşıyor, güven imanımız tam:

Omuzlarımız hisar, başlarımız burç yurda,
Can vermeğe ant içtik hepimiz tek uğurda...

Bir tarihten gelinir, bir tarihe gidilir;
Yaşamak isteyenler savaşmasını bilir.

Zamanın kahramanlar gelebilir hakkından,
Bize sesler geliyor uzaklardan, yakından.

Duyuldu mu bir kere - Haydi silâh başına!
Yeniden girişiriz istiklâl savaşına...

Ödü varsa düşmanın, meydan açık, hazırız:
Bu toprakta biz doğduk, biz yaşadık, biz varız!

Kından sıyrılmış kılıç, top ağzında mermiyiz,
Dumlu çocuklarıyız, hiç yoldan döner miyiz?

Söz verip baş koymuşuz: İstiklâl bize haktır,
Buna göz diken düşman çıksın: Kahrolacaktır!

Yazarın Diğer Yazıları