Milliyetçi hareketin varlık-yokluk meselesi

Seçimlerden kendi beklentilerinin bile çok üzerinde oy alan iktidar partisi, derhal üç ayrı firmaya anket yaptırdı... İki noktayı merak ediyorlardı... Birincisi, seçim sonuçlarının seçmen üzerindeki etkisiydi... İkincisi, yakalanan bu hava üzerine seçmenin 'başkanlık sistemi'ne nasıl baktığıydı...

Her seçim sonrasında, kazanan parti lehine görülebilen birkaç puanlık artış bu anketlerde de görüldü... Tabii MHP'deki hayal kırıklığı ve öfkenin kötü sonuçları da... AKP açısından bu iyiydi ama aynı şeyi 'başkanlık sistemi' için söylemek mümkün olmadı... Halkın çoğunluğunun bu sisteme karşı soğuk olduğu bir kere daha anlaşıldı...

Erdoğan ve iktidar partisi yine de ümitsiz değil... Çünkü ümitlenmelerini sağlayacak belirtiler de var... Hem Cumhurbaşkanlığı referandumunda, hem de son seçimlerde MHP seçmeninin bir kısmından istedikleri zaman oy alabileceklerini gördüler... CHP seçmeninden oy alma kapasitesi son derece sınırlı olan AKP'nin, MHP'yle arasında kendi lehine bu denli geçirgenlik olduğunu görmesi iştahını daha da açtı...

Nasıl ki 7 Haziran'dan sonra oyun MHP ve milliyetçi seçmen üzerine kurulduysa, bundan sonraki hamlelerde de bu 'bereketli alan'a kurulacaktır... Kabaca bir tespitte bulunalım: 'PKK'yla müzakere eden' AKP, 7 Haziran'da yüzde 41 oy almışken, 'PKK'yla mücadele eden' görüntü sahibi AKP, beş ay içinde yüzde 49.5'e çıkmıştır...

MHP tabanıyla parti yönetimi arasında zaman zaman 'öfke'ye varan 'güven bunalımı' oyların uçuşmasında önemli rol oynamıştır... Artık diğer kesimleri değil, kendi tabanını bile ikna etmekte zorlanan bir parti yönetimi, iktidarın işine gelmiştir ve iktidar partisi bu şartları kendi lehine kanalize etmeyi çok rahat becermiştir...

***

Artık HDP'lilerin göbekleri çatlarcasına güldükleri o iğrenç fotoğraf karesinde görüldüğü gibi MHP, Meclis'in çıkış kapısına en yakın partisi... Fakat daha büyük tehlike söz konusu... O da seçim kanununun değiştirilmesi ve 'dar bölge sistemi'ne geçilmesi... Şimdi üzerinde ince ince çalışılıyor... Çift turlu olması durumunda MHP'nin Osmaniye'den bile milletvekili çıkarması şüpheli...

Eğer gerçekleşirse ve MHP'yi bu hâliyle yakalarsa bu sistemin en büyük mağduru kesinlikle MHP olacak... Milliyetçi oyların tadı damağında kalan AKP ise en kârlısı... İllerin daraltılmış bölgelerindeki seçimler 'mini referandumlar'a dönüşecek ve sola karşı bloklaşmanın meyvelerini daha fazla milletvekili sayısıyla yine AKP yiyecek... HDP ise bir bölgede yoğunlaşan oyları dolayısıyla çok daha az etkilenecek bu sistemden...

Bütün seçmen grupları içinde en 'mobil' seçmen grubunun MHP'de olması, oyunun MHP üzerine kurulmasını cazip hâle getiriyor ve örneklerden de anlaşılacağı üzere sonuç alınıyor... MHP yönetiminde sağlıklı bir dönüşüm yaşanmazsa, öfkeli, kırgın ve ümidi azalan milliyetçi seçmenin iktidar partisine daha fazla oranda 'av' olma ihtimali var... O yüzden MHP'deki mesele sadece lider meselesi değil, onunla ilişkili olarak 'varlık-yokluk' meselesidir...

Tabandaki kayganlığın nedenlerini sorgulayıp, gidenlerin neden gittiğini anlamlandırmaya çalışmaktansa, kalanların gönlünü yağlayarak, onların ilânihaye kalacağını/kaldığını zannetmek çözüm değil... Oysa MHP, hâlâ ülkede iktidar lehine olan denklemi bozabilecek, AKP tabanından oy alma potansiyeline sahip tek parti... CHP'nin onlarca yılın biriktirdiği ön yargılar dolayısıyla bu döngüyü kırıp, o tabandan oy koparma potansiyeli çok çok sınırlı... HDP ise 'etnik okşama' potansiyeliyle ve o da sınırlı bir etkiye sahip...

Yani iktidara yönelik tek tehdit, iyi bir MHP ve yönetimi... Problemin düğüm noktası burası... Bu hâliyle bırakın iktidara tehdit oluşturmayı, tabanını bile tutamayacak performansıyla ihtiyacı olduğunda iktidara âdeta lojistik sağlar pozisyonda... Onun için MHP'nin meselesi, sadece MHP'nin meselesi değil, Türkiye'nin meselesi...  Bunu da en iyi iktidar biliyor ve ona göre oynuyor...

***

Bir not daha aktaralım: İktidar 'başkanlık sistemi'ni gündeme almak için daha iyi zamanlamanın beklenmesini kararlaştırdı... Çünkü MHP ve CHP'nin çok daha fazla karışacağını öngörüyorlar ve bu iki parti iç kargaşayla boğuşurken gündeme getirmeye daha mantıklı buluyorlar...

Şayet MHP ve CHP -ama özellikle MHP- kendi içinde sağlıklı bir dönüşümü sağlayamaz, seçmeninin ezici çoğunluğunun istemediği parti yönetimini değiştiremezse, partide iliklere kadar hissedilen kızgınlık, hakarete varan öfke ve yorgunluk sayısal anlamda erimeyi hızlandırma riski taşıyor... Bu da iktidar partisi için bulunmaz bir nimet...

Dar bölgeli seçim sistemi, orta vâdede ülkücülüğü siyasî hayattan tasfiyeye, milliyetçiliği ise ancak başka partilerin içinde gevşek bağlarla kendisini gösteren lobiciliğe götürme tehlikesi barındırıyor... MHP ve ülkücüler açısından bu tehlikeli gidişatı tersine çevirmenin tek ama tek çaresi, ait olduğu havzanın bütün potansiyelini hareket geçirecek, iktidar ümidi verebilecek, öfkeli ve dağılmaya yüz tutmuş tabanını yeniden heyecanlandıracak yıpranmamış yeni yüzlerle siyasete devam edebilmesi...

1999'da Meclis'in ortasında oturan MHP'nin milletvekilleri her seçimde sağa doğru, çıkış kapısı tarafına doğru kaya kaya ilerlediler ve bugünkü o utanç fotoğrafının objesi oldular... Bunun bir adım ötesi kapının dışı zaten... Tekrar ifade edelim, mesele Bahçeli meselesi değil, milliyetçi hareketin 'varlık-yokluk' meselesi...

Yazarın Diğer Yazıları