Milliyetçilik, ülkücülük ve geleceğin birlikte inşası

Geniş anlamda değerlendirildiğinde milliyetçiliğin temelinde vatan ve millet sevgisinin bulunduğu görülecektir. Elbette ki bu sevginin gereğini yerine getirmek için daha dar anlamıyla sistematik bir ideolojinin her koşulda karar ve uygulamalara yansıtılması beklenmelidir. Bu çerçevede milletini sevmek milliyetçiliğin geleceğe taşınması için yeterli olmasa da gerekli bir ön koşuldur. Bu sebeple özellikle yakın dönemde daha çok seslendirildiği görülen "Biz de Milliyetçiyiz", "Milliyetçilik kimsenin tekelinde değildir" şeklindeki bir takım söylemlerin Türk Milliyetçiliğinin siyasal izdüşümüyle bağlantılı bir şekilde irdelenmesi kaçınılmazdır. O halde yalnızca sevgi üzerinden kurulacak bir algı ve kurgulama bunu yapanların Türk Milliyetçiliği ekseninde durduğu yeri nasıl bir kurumsallaşmayla açıklayabilmektedir?

***

Bu pencereden "milliyetçiliğin siyasal alanda temsili" tartışmalarına bakıldığında tartışmaları sonlandırmak için milliyetçiliğin en önemli yansıması olarak değerlendirilebilecek bir diğer yol gösterici olan Ülkücülüğe uzanmak gerekir. Merhum Türkeş, ülkücülüğü "Türk milletini en kısa yoldan en kısa zamanda modern uygarlığın en üst  seviyesine çıkarmak; mutlu, müreffeh hale getirmek; bağımsız, özgür, kendi haklarına sahip bir hayata kavuşturmaktır" şeklinde ifade etmektedir. Öyleyse temelinde millet ve insan sevgisi olan milliyetçilik anlayışı siyasal alanda ülkücülüğün idraki ve icrası ile taçlandırılmalıdır. Bu sebepledir ki kavramsal çerçevede milliyetçi-ülkücü hareket yöneliminin belleklerde özel bir yeri bulunmaktadır.

Bu boyutuyla irdelendiğinde milliyetçiliğin siyasi bir program olarak tasarlanması ve bu programın uygulanabilirliğine yönelik yollarının aranması böylesine bir izdüşümün olmazsa olmazları arasındadır. Öyleyse rahmetli Türkeş'in bizzat ifade ettiği "Ülkücülük MHP'de olur" yaklaşımını esas aldığımızda milletini seven ve milliyetçilik duygusuyla yoğrulanların siyasal arenada milliyetçi-ülkücü sistemin iki büyük kolonundan birisini dışarıda bırakabilmesi mümkün hale gelmektedir.

Ancak bu gerçeği vurguladıktan sonra önemle belirtmek gerekir ki bugün Türk Milliyetçiliğini ve siyasal anlamda Ülkücüleri temsil eden sistemin (MHP) tüm parçalarıyla yapısal ve zihinsel etki gücünü hayatın her alanına taşıyıp taşıyamadığı meselesi, ülkeyi yönetip yönetemeyeceği sorunsalı geniş kesimlerin merak ve kaygısına mazhar olmaktadır.

İşin özü de zaten buradadır?

***

Milliyetçiliğini ülkücülükle taçlandırmak isteyenler, milliyetçi-ülkücü hareketten, iktidarı elde ederek ülkeyi düzlüğe çıkarabilecek bir siyasi program, bunu uygulamaya koyabilecek dinamik kadrolar ve uzun zamandır işlevsel kılınamayan etkin bir iletişim stratejisi beklemektedir. Bu beklenti bir dip dalgasıyla adım adım tsunamiye dönüşmektedir.

Öte yandan misyonu itibariyle haklı bulduğum "Önce ülkem sonra partim sonra ben" anlayışının ortaya koyduğu mükemmelliyetçilik, bugün Türkiye'nin sürüklendiği uçuruma adımlar kalmışken  "Ülkemiz İçin / Partimizin / Partimiz İçin / Bizim Ayakta Kalmamız" şeklinde bir yaklaşıma kulak tıkanmamasını da zorunlu kılmaktadır. Rahmetli Başbuğ Türkeş vaktiyle "biz vatan için her türlü tehlikeyi göze almış deliler topluluğuyuz" demişti. 

İşte bugün tehlikeler karması vatanı böylesine kuşatmışken o topluluğun umuduyla, azmiyle ve en önemlisi onları bir araya getiren sevgileriyle derin bir imtihandan geçirildiği gözden kaçırılmamalıdır.

Rahmetli Galip Erdem "Türk milletini sevmekte birleşenler; birbirlerini sevmekte birleşmeğe de mecburlardır. Aksi takdirde millet sevgileri, kimsenin inanmayacağı boş bir laftan ibaret kalır" demişti.

Çünkü sevmeyen, paylaşmayan, ortak bir gelecek inşa edemeyenler "biz" demeyi başaramazlar...

O halde önce birbirimizi sevmeyi, sonra bu sevgiyi  korkuya ve nefrete dönüştürmek isteyenleri sevgimizle dize getirmeyi başarmalıyız...

 

Yazarın Diğer Yazıları