MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
AKP ile restorasyon AKP’yi restore olur!

Nasıl bu topraklarda yaşamak, bütün kirli provokasyonlarda bize,  “Kimin işine yarıyor?”  sorusunu sormayı öğrettiyse; şimdi aynı soruyu, pat diye dolaşıma sokulan yeni kavramlarda sormamız gerekiyor.

(...)

Şimdi günde beş posta, hepimizin başından aşağıya restorasyon ve normalleşme kelimeleri boca ediliyor.

Bugün, restorasyon ve normalleşmeyi kimlerin ısrarla ve hakiki anlamlarını perdeleyerek kullandığına bakarsanız, kimlerin işine yarayacağını gayet açık görürsünüz.

Bu kez, sermayeden siyasete doğru dolaşıma sokulup, kitleler nezdinde rıza üretmeyi hedefleyen bu kavramların tek muradı var:

AKP ile “büyük koalisyon” a meşruiyet kazandırmak.

* * *

Restorasyon ve normalleşme mucitlerinin tezine göre, AKP ile koalisyon yapılırsa, piyasalar coşacak, zaten kırılgan olan ekonomi rayına girecek.

Seçimden kısa bir süre önce ülkeye giren kaynağı belirsiz 4.3 milyar doların, seçimden hemen hemen sonra döviz deklarasyonunu kaldıran genelgenin, 8 milyar TL’yi aşan örtülü ödeneğin harcandığı alanların AKP’li bir koalisyonda sorgulanacağını taahhüt ediyor mu restorasyon savunucuları?

Peki Berkin’in katillerinin bulunması? Yahut Soma’da adaletin sağlanması, büyük holdinglerin ne kadar umurunda?

Bir hafta içinde unutulduysa hatırlatalım:

Artık bu ülkede, AKP rejiminin bitmesinden yana oy kullanan yüzde 60’lık yeni bir “milli irade” var.

Yeni  “milli irade” yi oluşturanların ilk talebi de emin olabilirsiniz ki, hukukun üstünlüğü.

Emin olun çünkü; diğer bütün talepler hukukun üstünlüğünü sağlama iradesine bağlı.

Onun için, gencecik çocuklarını, Doğu’da savaş uçakları bombardımanında, Batı’da polis şiddetinde kaybedip eliyle mezara koyan anababalar, alınteriyle ödediği vergileri saraylarda, örtülü ödeneklerde çalınan, ayakkabı kutularına isyan eden hiç kimse  “restorasyon” demiyor.

Santral, yol, köprü yapılacak, yandaş firmalara milyarlar akıtılacak diye yaşam alanları ellerinden alınan hiçbir köylünün,  “mega proje” inşaatlarında can veren isimsiz işçilerin ailelerinin hiçbirinin ağzından, bu nedenle  “normalleşme” lafını duymuyorsunuz.

Eğer yeni “milli irade” den gelen hukukun üstünlüğü mesajını okuyamazsanız, AKP ile restorasyonun tek anlamı, AKP’yi restore etmek olacaktır.

Çiğdem Toker / Cumhuriyet

 

*

 

Ee Suudi Kral’ın hediyeleri ne oldu?

Hürriyet’te Çınar Oskay’ın, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Basın Danışmanı Ahmet Sever ile yaptığı söyleşiyi merakla okudum. (...) Oskay söyleşide şöyle bir soru soruyor:  “Mehmet Y. Yılmaz yıllarca köşesinde her pazartesi Suudi Arabistan Kralı’nın hediyelerini sordu. Abdullah Gül neden cevap vermedi?”

Sever de şöyle yanıtlıyor:

 “Üslubuna kızdı. Cumhurbaşkanlığının ilk yıllarıydı. Zaten her yandan saldırı var. O kadar titiz bir insan. Ne aldıysa Kayseri’deki Abdullah Gül Müzesi’ne alındı. Hepsi oraya konacak. Oradan gelen neyse, ben de bilmiyorum, envanteri tutuldu. Hepsi Abdullah Gül Müzesi’nde sergilenecek.”

(...)Kanunlarımızda  “envantere kaydet, sonra götürür müzende sergilersin”  diye bir serbestlik yok ve Cumhurbaşkanı ettiği yemin gereği kanunlara uymak konusunda hepimizden daha titiz olmalıydı.

Ben sorumu sordum ve diyelim ki  “üslubumla kızdırdım” ! Bu kızgınlık, kanunları geçersiz mi kılıyor? Sever, bir gazeteci olarak Cumhurbaşkanı’na danışmanlık yaptığına göre onu uyarmalıydı:

 “Efendim, hediyenin beyan edildiğini gösterir belgeyi yollayalım, yayınlasın, yoksa bu iş sakız gibi uzar, peşinizi bırakmaz”  demeliydi.

Bu vesileyle tekrar hatırlatıyorum: Suudi Arabistan Kralı, devlet büyüklerimizin eşlerine ve kendilerine ne hediye etti? Bunların beyannameleri nerede?

Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

 

*

 

Abdullah Bey; Allah iyiliğinizi versin...

(...) Kıvırtma başladı.

Abdullah Gül parlatılıyor.

12 yıl sustu. Kardeşi Tayyip Erdoğan ne istediyse yaptı. Bir gün çıkıp da  “yanlışsın kardeşim, dava arkadaşım ülkeyi bölme, germe, çaldırma, Harun olmaya geldin Karun olma, dini bu kadar istismar etme, ayaküstü yalan söyleme”  demedi. Şimdi yanında 12 yıl çalıştırdığı danışmanı kitap yazmış: Abdullah Gül diyormuş ki; ülke çok kutuplaştı. Ben olsam bunu giderecek adımları peş peşe atarım. Haklarında yolsuzluk olan 4 bakanı derhal Yüce Divan’a gönderirim. Çift başlılık olmaz. Cumhurbaşkanını Başbakanlığa karıştırmam. Ben nasıl cumhurbaşkanlığı yaptıysam sen de yetkilerinin içinde kalarak cumhurbaşkanlığı yap derim.

* * *

Abdullah Gül Bey!

Allah iyiliğinizi versin.

Aklınız neredeydi?

Bunları şimdi AKP’nin oyu yüzde 40’a düşünce değil, hakkınız olmadığı halde 100 gün oturduğunuz Huber Köşkü’nden söyleyecektiniz ve eşiniz Hayrünnisa Gül Hanımefendi’nin dile getirdiği  “intifada başlatma” bayrağını 3 yıl öncesinden açacaktınız. Halk da  “bravo Abdullah Gül’e doğruları haykırdı”  diyecekti.

AKP yüzde 40’a indi.

Kitap yeni çıkıyor!

Kusursuz kıvırtma!

Tayyip Erdoğan’ın diğer dava arkadaşı Bülent Arınç da; partilisi Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in kendisini;  “fitneci... gizli Fethullahçı... AKP’ye sızmış hain...”  diye suçladığı güne kadar bekleyip  “Melih Gökçek Ankara’yı parsel parselFethullahçılara sattı... 8 Haziran’dan sonra hakkında 100 dosya açıklayacağım”  demişti.

Bugün 15 Haziran.

Arınç; “Gökçek arsaları verdi, sonra da Tayyip Bey’den zılgıtı yiyince, onları iptal etmeye çalıştı”  diyor.

100 dosya yine gizli.

Arınç kıvırtıyor.

* * *

Demek istediğim koalisyonu AKP kurar da yine iktidarda kalırsa;  “Türkiye kıvırtma zehirlenmesine”  uğrayacak. 4 bakanın rüşvet dosyası ile birlikte  “Deniz Feneri Soygunu Dosyası”  da açılmayacak ve  “Havuz Medyası”  kurarken devlet kaynaklarının sinsice hortumlanmasının da hesabı sorulmayacak.

Halk, yiğit istedi.

Bekliyor.

Necati Doğru / Sözcü

 

*

 

Biz demiyoruz en “akil”inden yandaşları söylüyor

“Yemekten doymayan lanet olası adamlar”

... Kendi partisine oy vermeyen adayınız, il başkanınız var ya hu! Nereden buldunuz bunları. Çok mu aradınız da buldunuz bu tipleri ya da bunları size kim getirdi? Biz size ulaşamaz iken birileri nasıl da kolay ulaşıyormuş demek.. Ya hu, size değil, nerede ise müşavirlerinize ulaşılmaz olmuştu. Mesaj bıraksanız geri dönme lütfunda bile bulunmuyorlardı.... Kendi partisine oy vermeyen belediye başkanlarınız var.. Oy vermemesini bırakın, aleyhte çalışanlar var.. Aynı şekilde kadın kollarınız var...

...Belediyelerinize çekidüzen vermezseniz, bugün parlamento seçimlerinde yaşadığınızdan daha vahim bir sonuçla karşılaşabilirsiniz.. Bu, yemekten doymayan lanet olası adamları başınızdan savın artık. Herkesin gördüklerini, duyduklarını siz görmüyor, duymuyorsanız, o zaman bırakın bu işi... Siz kendinizi değiştirmedikçe Allah sizin hakkınızdaki hükmünü değiştirmeyecektir...

 

*

 

3-025.jpg

Lütfü Demirci / Hürriyet