Misak-i Millî gerek mi!

Misak-ı Millî emelimiz ama şu zamanda Misak-ı Millî davası gütmek gerçekçi değil... Yakın tarihe baktığımız zaman, Misak-ı Millî'nin askıda kalan hususları da Lozan'dan sonra karara bağlanmış ve netleştirilmiştir.

Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'ndaki, M. Kemal'in Ankara'dan gönderdiği metin üzerindeki tartışma ve kabulünde, Türklerin azamî alabilecekleri yerleri belirledikleri beyannamenin ilk adı Ahd-ı Millî'dir.

Misak-ı Millî metni üzerinde de tam bir mutabakat yoktur. Sonradan değiştirildiğine dair, araştırıcıların iddiaları vardır. Cumhuriyet kurulduktan sonra, "tarih" anlayışında "değişim" söz konusu... Cumhuriyet üzerine tartışma açacak metinler elbette geri plana itilecektir. Dönemin anlayışı böyle... Öyle ki, dün verdiğim ilk maddede geçen "hatt-ı mütareke dâhilinde dinen, ırken ve aslen müttehit"  ifadesi beni şaşırtmıştı. Sınırlar içinde mütecanis topluluktan bahsedebilir miyiz?! "Irk"a takılabilirsiniz. Takılmayın! O dönemde "ırk" kullanılıyor; soyu ve hatta topluluğu ifade ediyor. Mehmet Âkif'in İstiklal Marşı'nda iki yerde "ırk" geçtiğini biliyorsunuz. Bununla beraber, Misak-ı Millî'de, asıl metinde, verdiğim ibarenin olmadığı, sonradan ilâve edildiği de tartışılıyor.

Misak-ı Millî'nin ilk şeklini itibara almak ne derece doğru? Dediğim gibi, bu şeklin ortaya konuşunda M. Kemal önayak oluyor, "Osmanlı" sınırları belirleniyor. Ama 17 Şubat 1920'den sonra "düşman"la savaş kızışıyor. Yeni Misak-ı Millî de belirlenmesi mümkün.

M. Kemal, Misak-ı Millî'yi, sonra "Artık arkada kalan ve sırf Türk olan her yeri ve her şeyi isteriz.' diyerek alabildiğine esnetmiştir.

Yani Misak-ı Millî bizi sınırladığı gibi, neticeye de götürmüyor. Şu zamanda, Misak-ı Millî diyeceğimize, ya Atatürk gibi, "Türklerin yaşadığı her yer." diyelim, ya "Osmanlı" sınırı diyelim. Hatta Selçuklu'ya kadar gider, hem Büyük Selçuklular, hem Anadolu ve Orta Doğu Selçukluları, sınırlarını azamî sınırımız kabul edebiliriz!  Çünkü, İtilaf Devletleri güçlü geldiler; Osmanlı sahasına girdiler, alabildiklerini aldılar veya büyük destek verdikleri, Şerif Hüseyin gibilerine, isyan çıkarttırıp ülkemizi ufaladılar. Öyleyse İngiliz'ini, Fransız'ını, hatta İtalyan'ını... Şu zamanda "işgalci", Türkiye'yi parçalamaya ahdetmiş ABD'yi tamamen karşımıza alalım ve bütün Osmanlı, daha ötesi Selçuklu sahası için "O topraklar bizimdi." diyelim! Diyebilir miyiz?!

 Dün bahsetmiştim... Eski Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, Musul üzerine konuştu. Konuşması, bir bakıma, R. T. Erdoğan'a da bir "hatırlatma" idi. 90 yıllık bir "ara tarih" diyor ya Reis... İ. Başbuğ, Atatürk'ü öne çıkarıyor, Vahdettin'i yeriyor:

"30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalanır. Neredeyse bir hafta sonra yani 8 Kasım'dan sonra İngilizler Musul'u işgal ederler. Peki Musul İngilizler tarafından işgal edilirken, Osmanlı hükümeti ne yaptı, İstanbul'da bulunan padişah Vahdettin'in bu Musul işgaline karşı ne tepkisi oldu. Yine burada da bir tepki koyan Mustafa Kemal Atatürk'ü görüyoruz. Mondros Mütarekesinin 7. maddesine dayandırmış İngilizler, haksız bir şekilde Musul'u işgal etmişlerdir."

Tamam öyle de, sonra, haklarımız petrolün yüzde onuna kadar geriletilmiş ve imza atılmıştır.

Güçlü olan alıyor. Bakın ABD'ye, bakın Rusya'ya... Bu böyle biline!

Yazarın Diğer Yazıları