Mısır da gündeme alınmalı

Mısır da gündeme alınmalı

Ankara, Rusya ve İsrail'den sonra ihtilaflı ülkelerle ilişkileri düzeltmek amacıyla uluslararası yeni açılım ve eksen değişikliği kapsamında Mısır, Suriye ve Irak'la da görüşmelerin başlatılacağını açıklamıştır.

Suriye'nin durumu, Fırat Kalkanı operasyonunun sonucuna göre taşlar kısmen yerine oturabilir. Mısır'a gelince, Türkiye'nin yakınlaşma isteğine başlangıçta olumlu yaklaşırken daha sonra ne olduysa Mısır medyasında farklı yorumların yapıldığını görmekteyiz. Hatta farklı şartlar ileri sürülmekte olsa da ortak bir noktada buluşma şansı yüksektir.

Mısır konusu incelendiğinde; 2012'de seçimle iş başına gelen Mursi'nin 1 yıl sonra askeri darbeyle uzaklaştırılması sonucu Ankara'nın, 30 Haziran 2013'te meydana gelen halk isyanını dikkate almadan, Müslüman Kardeşler'in yanında yer alması hem Mısır halkı hem de Körfez ülkeleri nezdinde Türkiye'ye karşı tepkilere yol açmıştır. 

Mursi meselesinin iç yüzü Türk medyasına tamamen yansıtılmadığı için farklı yorumlara sebep olmuştur. Konu tarafımca yazılan ilki 'Mursi Krizinin Perde Arkası' diğeri 'Mursi'yi Savunmak Bize mi Kaldı' başlıklı yazıdan bazı paragraflar;

"Öncelikle Muhammed Mursi'ye ne önyargılı ne de karşı olduğumu ifade etmek isterim. Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in devrilmesinden sonra kurulan geçici konsey tarafından yapılan seçimde Mursi, rakibi olan Ahmed Şefik Mübarek'in çizgisinde olması nedeniyle karşısında kazanma şansı yüksek olmasına rağmen ilk turda ancak oyların %25'ini, 2. turda ise rakibinin çekilmesi sonucu oyların %51'ini alabilmiştir. Bu arada Mısır medyasında seçimlerin halkın %54'ünün katılımıyla gerçekleştiği dikkate alındığında Mursi'nin hasbelkader ve kerhen Cumhurbaşkanı seçildiği ileri sürülmüştür.

Mısır'da "Flul" olarak adlandırılan Mübarek yandaşlarıyla bağlantısı olmayan bir aday seçime katılsa idi Mursi'nin kazanması zor olacaktı. Mısır halkının beklentilerine istenilen düzeyde cevap vermeyen Mursi ve yönetimine karşı başlatılan imza kampanyasında milyonlarca imza toplanmıştır. Ardından 30 Haziran 2013'te 33 milyon Mısırlının katılımıyla Tahrir Meydanı başta olmak üzere ülkenin birçok şehrinde yapılan ve Mısır'ın siyasi tarihinde eşi benzerine rastlanmayan gösteriler sonucunda Mısır ordusunun müdahalesi gerçekleşmiştir. 

Nüfusu 90 milyon olan Mısır halkının %10'u Hıristiyan'dır. Dini ve ideolojik yönden; ulusalcılar, liberaller, laikler, selefiler, ihvanlar, nubiler, bedeviler vs. oluşan Müslümanlar ise büyük bir çoğunluğu mütedeyyin ve muhafazakar olmasına karşılık Müslüman Kardeşler safında sayılması doğru olmayacaktır. Ayrıca nüfusun %40'tan fazlasını ise yoksulluk sınırının altında kalan kararsız kesim oluşturmaktadır. Bu gerçekler ve gelişmelerin ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin Mısır'la olan ilişkilerinin bu raddeye gelmesinin doğru olmadığını savunduk ve savunmaya da devam etmekteyiz."

Öte yandan TÜİK ve Turizm Bakanlığı verilerine göre 2000'li yılların başından itibaren Türkiye'nin Mısır'la hem ticaret hem de turizm hacminde sürekli artış meydana gelmiş, 2012 sonunda 5 milyar Dolar olan ticaret hacminin 3,6 milyar Doları ihracat olarak gerçekleşmiş ve yaklaşık 400,000 turist ülkemizi ziyaret etmiştir.

Mısır'la başlayan kriz sonrasında turizmde yaklaşık %80'lere ve ticarette %40'lara varan düşüşler meydana gelmiştir. Netice itibariyle Türkiye'nin demokrasi bekçiliğini üstlenmesi gerekli miydi?

Türkiye Cumhuriyetinin 2023 yılı stratejik hedeflerinin gerçekleşmesi için ihracat yönünden 12. sırada yer alan Mısır'a en azından 10 milyar Dolar ihracat yapması ve 1 milyon turist getirmek için çalışma başlatması gerekmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti bölgede Arap potansiyelini temsil eden ve Arap dünyası ülkeleri arasında birçok yönden farklı özelliklere sahip olan Mısır'ı kaybetmeyi göze almamalıdır.