Acı "Bir" Mayıs Öyküsü

1916 yılının bir mayıs günüydü... Birinci Dünya Savaşı bütün şiddetiyle sürüyor, Osmanlı Orduları yüzbinlerce şehit pahasına dört cephede aynı anda düşmana karşı tarihinin en amansız savaşlarından birini veriyordu. En kanlı mücadeleyse Kafkas cephesindeydi; Rusların tutsak aldığı binlerce Türk askeri Bakü’deki Nargin adasına getirilerek, orada tutuyorlar, çoğu açlık, hastalık ve Rusların kurşunlarıyla ölüyorlardı. İşte bu dönemde, başta Çarlık esareti altındaki Azerbaycan’da olmak üzere Azeri aydınlar, yazarlar ve şairler Türk ordusuyla, Osmanlı devletiyle dayanışma ilan ederek harekete geçtiler. Osmanlı devleti onların esaretten kurtuluş umuduydu. Hüseyin Cavid, Muhammed Hadi, Cafer Cabbarlı ve Ahmet Cevad’ın önderlik ettiği aydınlar bir araya gelerek “Kardeş Kömeği” (Yardımı) adlı bir dergi çıkararak bu dayanışmayı şiirleriyle, makaleleriyle desteklemeye başladılar. Tarihi boyunca Türk dünyasında rastlanmış büyük bir olaydı bu. Hüseyin Cavid dergide yayınlanan bir şiirinde, kardeşlik dayanışmasına ilgisizliği acımasızca eleştirmişti: “/Nerde o sarhoşlar ki hep” kardeşlik, /Birlik, “beraberlik” diye sayıklar; /İşte bir vahşet ki çekilmez artık/Dost değil, düşman bile görse ağlar./
İşte böyle bir ortamda uzun yıllar İstanbul’da yaşamış, Balkan savaşında ve Şark cephesinde Osmanlı ordusuna yazılıp Ermeni Taşnaklar’a karşı savaşmış “Çırpınırdın Karadeniz” şiirinin yazarı Ahmed Cevad’da biraz dinlenmek, bu baharla şenlenen gizemli Kafkas doğasında savaşı unutmak için Karadeniz kıyısındaki Suhumi şehrine geldiğinde takvimler 1916 yılının Mayıs ayının birini gösteriyordu.
Şair şehirde yürüyüşlere çıkıyor, çam tepeleri arasından “Çırpınan Karadeniz” i seyrederken düşlere, hülyalara dalıp gidiyordu. Birden garip bir şey dudaklarından apansız bir bahar borası gibi dökülüveren mısraları defterini çıkararak hızla yazmaya başladı:
/ “Ben her yılda bir mayısa/ Pek çok ümitler bağlarım./Her gelecek mayıs için/Nisan ağlar, ben ağlarım./Güzel mayıs ümid sana/Nisan ağlar, ben ağlarım/Bak dumana dağ başında/derde düşmüş gül başında, coşmuş gözler, yaz başında/Duman ağlar, ben ağlarım/Açmaz mı gül sağda solda?/Görünmez mi beyaz alda/Sensiz böyle yarı yolda/Kalan ağlar, ben ağlarım/Seccadeye alın sürten, Birlikte bir cennet gören/: Hak olunda helil veren/Kurban ağlar, ben ağlarım/”
Aradan dört yıl geçti; 1920 Nisan ayının 28’inde Sovyet Kızılordusu Azerbaycan’ı işgal etti. Cevad ve diğer Azeri şairler için 1 Mayıs günü kabusa dönüşecek, hemen hepsi 1937 kanlı Stalin terörünün korkunç makinesinde can vereceklerdi.
Ahmed Cevad ise yine böyle güzel bir mayıs günü evinden alınarak Ermeni asıllı Azerbaycan Gizli Servisinin elemanlarınca sorgulandı. “Pan-Türkizm” ve “Türkiye casusluğuyla” suçlanıyor, Bakü’deki işkencehanelerde zincirle dövülüyordu. Sorguculardan biri ona “Sen” diye bağırdı: “O Mayıs şiirinde proleteryanın emekçilerinin bayramını aşağıladın; hakaret ettin dünya ploleteryasına; bu şiir için Türklerden kaç para aldın?  
Cevad, şaşkınlığın ardından dehşetin kapladığı gözleriyle baktı sorgucuya; işte o zaman yüreğini saran bir sızıyla irkilecekti: Demek ki, o güzel mayıs günü, Suhumi’de kendi alınyazısı ona kendi elleriyle yazdırılmıştı:

Kurban ağlar, ben ağlarım
“Kurban” şairin bizzat kendisiydi ve o bu mısraları yazdıktan 21 yıl sonra Bakü’de hapishanede güzel bir mayıs günü kurşuna dizildi. Mezarı   ise hâlâ bulunmuş değil şairin. Ailesi mezarın Bakü’deki binalardan birinin altında kaldığına inansa da özellikle bağımsızlığın ilk yıllarında yapılan araştırmalardan sonuç alınamadı. Ama ben inanıyorum ki, nisan bitip mayıs ayı geldiğinde hem Bakü’de hem de İstanbul’da güller, laleler, Ahmed Cevad için gözyaşı dökerler sessiz sessiz; Türklük ve İslam uğruna hâlâ huzura kavuşmamış mübarek ruhunun rahatlaması amacıyla rüzgarlarla birlikte dua ederler.
Türkiye ve Türk dünyası ise ölümünden bu yana 16 yıl geçse de hâlâ komünizmin o kanlı, tehditkâr hayaletiyle boğuşmaktan kurtulamıyor bir türlü...     

Yazarın Diğer Yazıları