Afrin'de diplomasiye dikkat

Türkiye'nin 20 Ocak'ta Afrin'de başlattığı "Zeytin Dalı Harekatı" BM Sözleşmesi'nin 51. Maddesi ve Genel Konseyi'nin "terörle mücadeleye" yönelik kararlarına göre meşru müdafaa hakkına sahip ve gerekli olmasına rağmen operasyonun durdurulması ve engellenmesi için yurtdışında yoğun kara propagandalar yapılmaktadır. Öte yandan yurt içinde siyasi malzeme kapsamında iktidarla muhalefet arasında gereksiz tartışmalar yaşanmaktadır. 

Bilindiği gibi Suriye'de Esad rejimine karşı 2011'de başlayan ayaklanma ve iç savaşla ilgili olarak Türkiye'nin, eş zamanlı kendisinden istenen, diplomatik girişimleri sonuç vermeyince Suriye ile Türkiye arasında ipler koptu, mevcut çok sıkı dostluk ilişkileri de bir anda sona erdi ve kısa zaman içinde de Suriye'nin toprak bütünlüğü tamamen zedelendi.

Esad, Türkiye'nin tutumuna karşılık önceleri karşı çıktığı terör örgütleri YPG ve PYD ile anlaşıp 2013'den itibaren Suriye'nin kuzeyinde kanton adı verilen devletçiklerin kurulmasını zımnen kabul etmiştir.

Haritada görüldüğü gibi jeopolitik durumu gözler önüne seren sarı yerler PYD-YPG'nin elindedir. Hemen hemen her önemli noktada ABD'nin hava alanları yer alması düşündürücüdür. YPG-PYD Cizre ve Kobani kantonlarıyla Fırat'ın batısında Menbiç ve Afrin'i de katarak Türkiye'nin güneyini de tamamen kuşatma çabasındadır. Bu durumda hem Türkiye'nin güvenliği tehdit altına girecek hem de Ortadoğu ülkeleriyle bağlantısı kesilecektir.

Bu durum karşısında Ankara'nın sürekli uyarılarına rağmen terör örgütleri bölgede ABD'den ileri teknolojiye haiz silah ve mühimmat temin etmesi, lojistik ve istihbaratla destekli kantonların kurulmasının yolunu açmıştır. Nihayet Afrin'de üstlenmeleri ve oradan da Türkiye'ye saldırılar düzenlemelerinin yanı sıra ABD'nin Kuzey Suriye'de 30 bin kişilik sınır güvenlik ordusunun kurulacağına dair açıklaması bardağı taşıran son damla olmuştur.

Amaç bellidir. Halihazırda Türkiye küresel güçlerle üstü kapalı bir savaş halindedir ve ABD'nin desteklediği terör örgütleri Kuzey Irak dahil Sincar üzerinden Kuzey Suriye'de oluşturulacak Rojawa adındaki kantonların birleştirilmesi ile Akdeniz'e yaklaşmaktadır. Buna ilaveten sonraki hedefin Türkiye'yi bölmek olduğu da düşünüldüğünde Afrin Operasyonu'nun öncesi, içeriği ve sonrası ile ilgili olarak Türk askeri uzmanlarının analizleri ve siyasi boyutu dışında tartışılmamalı, milli bir bütünlük içerisinde olunmalıdır.

Yabancı medya takip edildiğinde CNN'nin Arapça kanalı başta olmak üzere bazı Batı ve Arap medyası da operasyonlarda sivillerin zarar gördüğü ve Türkiye'yi işgalci gibi gösterme çabaları devam etmektedir. Askeri uzmanlara göre Afrin ve Menbiç'in ele geçirilmesi zaman alacaktır. Yeni hedef Raco ve Cindirese savunma noktalarıdır. Bilindiği gibi Rakka ve Menbiç'in neredeyse tamamı Araptır. Nüfusu 400 bin civarında olan Afrin'in %40'ı Kürt geri kalanı ise Arap, Türkmen ve Hıristiyandır. Esad'ın Türkiye'ye karşı olan intikam duygusu karşısında PYD - YPG'ye devredildi.

Haritada görüldüğü gibi kahraman Türk ordusu teröristlerin çok önemli ve stratejik savunma noktalarından olan Bersaye ve Darmık dağını ele geçirmekle büyük başarı göstermiştir.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı Generali Josept Votel, Menbiç'ten çıkmayacaklarını ve tek muhataplarının Menbiç Konseyi olduğunu açıkladı. Yine ABD iddialarına göre Menbiç konseyinin %60'ı Arap, %40'ı Kürt, Türk ve Hıristiyan olduğu ileri sürülürken aslında Menbiç SDG güçlerinin elindedir. Haritada da görüldüğü gibi ABD'nin Menbiç'te askeri üssü ve hava alanı bulunması teröristlere farklı bir destek konumundadır. Öte yandan Ruslar, Menbiç'te yönetimin Esad'a devredileceğini açıkladılar. Güvenli Bölge konusu Suriye'de iç savaşın başlamasıyla gündeme gelmişti. Ancak o dönemde Ankara'nın Türkiye'nin güvenliği ve Esad'ın kısa sürede gideceği düşüncesiyle bu fikir askıya alınmıştır. Daha sonra ABD'nin ısrarla reddettiği Türkiye'nin güvenli bölge önerisini şimdi gündeme getirmesi TSK'nın Afrin'deki başarısının sonucundadır. 

Uluslararası medyada yayınlanan bilgilere göre 30 km derinliğinde güvenli bir hattın oluşturulması söylenmekte, ancak kimin kontrolünde olacağı bilinmemektedir. Yani Türkiye'nin güvenliği için mi, yoksa amaç YPG'yi korumak mı?

Nitekim PYD - YPG saflarından da benzer çağrıların yapılması ikinci şıkkın doğruluğunu gösteriyor. ABD'nin güvenli bölgeyle ilgili Irak'ta tecrübe sahibi olması, YPG'lilerin uçuşa yasak bölge uygulanmasına dair talepleri yukarıdaki şıkla uyum sağlanmaktadır.

Türkiye'de ÖSO kısaltması ile anılan Özgür Suriye Ordusu hakkında tartışmalar yaşanmaktadır. Önerilen formül ise ÖSO yerine Esad ile anlaşma sağlanması. Ancak bunun hemen mümkün olmadığı ortadadır. Keşke bu işin başında Esad'la iş birliği yapılsa idi.

ABD, Rusya ve İran istediğiyle iş birliği yapıyor da Türkiye'ye gelince neden çatlak sesler çıkıyor? Askeri kaynaklara göre TSK'nın içeride bir grupla işbirliğine gitmek zorundadır. Üstelik ÖSO, hükümet tarafından yıllardır hep desteklendi. İlaveten coğrafyayı bildikleri için tam lazım olacakları zamanda neden kullanılmasın? En önemli diğer bir husus ise ÖSO'nun operasyona uluslararası meşruiyet zemini sağlamasıdır.

Kuva-yi Milliye dünyada benzeri olmayan çok farklı bir mücadele kavramıdır. Kuva-yi Milliye bir grubun değil Türk Milletinin Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde topyekün bir diriliş destanıdır.

Esad ile anlaşmalıyız. Kolay mıdır? Nitekim her iki taraf arasında alt seviye görüşmelerinde devam ettiği ileri sürülmektedir.

Sonuçta operasyon ile ilgili İran, Arap ve Avrupa ülkeleri de dikkate alındığında diplomasinin önemli ve ağırlığı ortadadır. Ankara diplomasiyi ve uluslararası hukuk çerçevesinde tezini dünyaya anlatmak ve özellikle kara propaganda yapan kanallara Türk konuşmacıların yanı sıra Suriyelilerin de katılmalarının sağlanması gerekmektedir. Türkiye operasyon başarılı sonuç verdikten sonra elbette Türkiye Suriye'nin toprak bütünlüğü için gerekli olanı yapacaktır.

Dr. Cüneyt Mengü

Cuneyt.mengu@mercanonline.com < u="">

Yazarın Diğer Yazıları