Ah iktisat...

İktisat politikaları içinde yatırımların teşviki, ekonomide istihdam yaratılmasını sağlar ve uzun dönemli büyümeyi hızlandırır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde sermaye birikimi yetersizdir. Bu teşvikler yatırımlar için gereklidir.

Bunun yanında bazı zaman depresyon dönemlerinde ekonominin canlanması için vergi indirimi gibi geçici olan talep artırıcı önlemler alınabilir.

Türkiye 2017 yılında depresyon yaşamıyordu. Talep artırıcı önlemler yalnızca referandum için alındı, yani popülizm yapıldı.

Talep artırıcı teşvikler bitti, üretim ve büyüme başladığı yere geri döndü. Söz gelimi beyaz eşya satışları da arttığı kadar düştü. 

Beyaz eşyada yüzde 6.7 olarak uygulanan ÖTV, Eylül sonuna kadar sıfırlanmıştı. Eylül'den sonra kalktı. Beyaz eşyada iç satışlar, 2018 Ocak ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 17 oranında düştü.

Eğer talep yaratmak istiyorsak, fert başına geliri artırıp, işsizliği düşürmek ve tüketiciye güven vermek zorundayız.

İktisat politikaları popülizmi kaldırmaz. Ekonomide popülizm şark kurnazlığıdır. Bir seçim için popülizm amaçlı verilen destekler, kısa vadeli çözümler kendi kendini besleyen bir sürece dönüşür. Yani kısır döngü oluşur.  Çünkü ne olursa olsun bir seçimde verilenler, ikinci seçimde seçmeni tatmin etmez. Daha çok vermek gerekir. 

İktisat politikaları konusunda, bugünkü siyasi iktidardan önceki iktidarlar, uzmanlarla iş birliği yapardı. Sorunları tartışırdı.

Belki önce de örnek vermiş olabilirim. Ancak rahmetli Necmettin Erbakan'ın bu konuda bir kararına değineceğim.

Erbakan Başbakan olarak, 1996 yazında basına bir demeç verdi: Merkez Bankası'nda 2.5 milyar dolar döviz rezervimiz var. Bir TL'yi bir dolara sabitleyeceğiz. İsteyen bir TL karşılığı bir dolar alabilir. Ya da tersini yapabilir. Enflasyon, dolar enflasyonu kadar olur.

Ertesi gün İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden dört ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nden dört olmak üzere sekiz profesörü yemeğe davet etti. Saat 21.00'de toplantı başladı. Biz hepimiz; 'Parayı yalnızca Merkez Bankası yaratmaz. Çek kesersiniz, senet yazarsanız yine para yaratmış olursunuz. Yine enflasyon olur. Sizin hesap yanlıştır.' dedik. Gece saat 3'e kadar toplantı devam etti. Erbakan sürekli not tuttu. Ertesi gün bu projeden vaz geçtiğini açıkladı.

Demirel, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mezunlar Cemiyeti'nin her yıl yaptığı ''İktisatçılar Haftası"na en sık katılan siyasetçiydi. 1992 haftasına da Başbakan olarak katıldı

1991 yılında Körfez Krizi etkisi ile TL, aşırı reel değer kaybetmişti. 1992  yılında düzeldi. 1992 yılında enflasyon yüzde 66 idi. Devlet yüksek reel faizle borçlanıyordu. O zaman ben İktisat Fakültesi Dekanı idim. Açış konuşmamda, "İç borç yerine dış borç alın. Hem kur'u baskı altında tutmuş olursunuz. Hem de içeride fahiş faizleri önlemiş olursunuz. Eğer kur artmazsa, borçlanma maliyeti de daha düşük kalır", dedim.

Demirel konuşmasında işte ben bu fikir ortamından yararlanmak ve tartışmak için bu haftalara geliyorum. Dış borç teklifini Ankara da ilgili kurumlarla görüşeceğim demişti.

Bugün kamuoyunda bir algı var. Hiçbir iktisatçı Sayın Erdoğan'ın düşüncesine ters bir söz söyleyemez. Onun içindir ki yanında uzman barınmaz. Barınan bir profesörün Enerji Bakanı'na ''Aileye hizmet etmek istiyorum'' şeklinde bir mail gönderdiği basında yer aldı.

İktisadın bir şanssızlığı var. Herkes içinde olduğu için iktisat çok kolaydır zannediyor. Özellikle mühendisler iktisadı rakamları çarpmak ve bölmek olarak görüyorlar.

İktisat politikaları bir ekonomiyi kısa, orta ve uzun dönem itibariyle yönlendiren bir politikadır. Bu politika, ülkeden ülkeye, ekonominin içinde bulunduğu konjonktüre, ülkenin öncelikli ekonomik sorununa göre değişir. Gelişen ülkeler bunun için gelişmiştir. Birçok ülkede kalkınma programları bazı iktisatçıların adıyla anılır.

Yazarın Diğer Yazıları