Altı çizilmesi gereken röportaj

Uzun bayram tatilleri, insanlarda gevşemeye, siyasete ilginin geçici olarak azalmasına ve hatta medya takibinde düşmeye yol açıyor… Tatil, her alanda havayı soğutuyor, esastan uzaklaştırıyor… Bunu siyasetçilerin performans düşüklüğünden, gazete satışlarından ve internetteki tıklama sayılarındaki azalmadan anlamak da mümkün zaten…

Sözcü'de yer alan Güldem Saydam Sanver röportajı da bu tatil ortamında karambole gitmiş olabilir… Oysa son seçim analizlerinin de yer aldığı bu röportaj oldukça kaliteli değerlendirmeler içeriyor, hem dünü hem yarını tanımlamaya çalışıyordu… Daha önce siyaset iletişiminin Oscar'ı 'Pollie Award' ödülü de verilmiş olan Dr. Gülfem Saydan Sanver'le röportajın bazı bölümlerini bu köşede iktibas etmek galiba faydalı olacaktı… Buyrun:

 - 24 Haziran öncesi rüzgâr ilk defa muhalefetten yanaydı. Ama öyle olmadığını gördük…

 Orada aslında ilk kez hem psikolojik üstünlüğü yakalayan muhalefetti, hem de çok farklı adaylarla farklı seçmen gruplarına, o grupların ihtiyaçlarına ve korkularına seslenebilme avantajları vardı. Bir yandan ekonomik kriz, bir yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti'nin seçmenle olan ilişkisindeki zayıflama muhalefeti çok avantajlı bir duruma getiriyordu. Fakat muhalefet beklenen kampanya performansını gösteremedi.

 - Nerede hata yaptılar?

 Hem ortak, hem de her birinin bireysel hataları var. Bence temel ortak hata; ittifak kurdular, ama ittifakın ne olduğunu hiçbir şekilde anlatamadılar. Ortak fotoğraf bile verilemedi. Seçmen ittifakın ne olduğunu anlayamadı. İkincisi; Erdoğan'a karşı "Tek Adam" rejimine getirdikleri eleştiriyi, yine hep tek tek liderlerle çözmeye çalıştılar. Seçim sürecinde biz bir birlik, beraberlik görmedik Erdoğan'ın karşısında. Hep tek adam eleştiriliyordu. Alternatif olarak başka bir tek adam gösteriliyordu. Yani halk, oyunu muhalefete de verse iktidara da verse bir tek adama vermiş olacaktı. Sonuçta da bildiği, eski tek adama vermeyi tercih ettiler.

 - Muhalefet partilerinin seçmenleri arasında yeni bir seçmen grubu oluştu: Küskün seçmen. Bu durum önümüzdeki yerel seçimlerde sandığa katılım oranını etkiler mi?

 Küskün seçmen, muhalefet açısından çok tehlikeli! Çünkü bugüne kadar özellikle CHP'li seçmenlerde bu kadar büyük bir kırgınlık ve küskünlük olduğunu görüyorum. Hatta ilk kez seçmen kaybetme duygusu değil, terk edilme duygusu yaşıyor. Bu seçmen grubunun yarattığı en büyük risk, sandığa gitmemek olabilir. Bu durum yerel seçimlerde tabii ki muhalefet partilerinin karşısına çok büyük bir fatura olarak çıkar. Yapmaları gereken şey; özeleştirilerini açıkça ortaya koyarak, değiştiklerine seçmenlerini ikna etmektir. Bunun için de çok fazla zamanları kalmadığını düşünüyorum.

Seçmen en çok ortada yaşanan belirsizliğe kızdı. Seçim geçesi doğru yönetilemeyen bir süreçti ve seçmende büyük bir terkedilmişlik duygusu yarattı. Ardından yaşanan süreç de doğru yönetilemedi.

 - Muhalefette yaşanan gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?

 Muhalefet partilerinin kaynaması normal. Çünkü ilk kez heyecan yaratılan, umut yaratılan bir seçimi kaybettiler. Dolayısıyla önce bir iç hesaplaşmanın olması bu tür durumlarda beklenen bir sonuçtur. Cumhurbaşkanı adaylarının hiçbiri şu anda milletvekili dahi değil. Erdoğan aslında bütün rakiplerini meclisin dışına atmış oldu. Buradan da bir kızgınlık çıkacağı belliydi.

- Sizce Erdoğan seçmeni korkutarak mı iktidar oldu?

 Biz yurtdışında da birçok seçim kampanyasında gördük ki korkan seçmen her zaman düzenden yana oy kullanıyor. Genelde korku toplumları sağ, muhafazakâr liderlere kayıyor. Erdoğan bu bakımdan kendisi için doğru bir seçim kampanyası kurguladı. Eski Türkiye'den bir korku yarattı; oraya geri dönme korkusu.

 - Hani seçmen hep geleceğe oy verirdi?

 Zaten bu korku da geçmişi hatırlatmak üzerinden nasıl bir geleceğin bizi beklediği yönündeydi. Seçmeni korkunun içine hapsetti. Muhalefet ise buradan umut vererek, bir kızgınlık yaratarak seçmeni çıkartmak yerine bir Erdoğan korkusu yaratmaya çalıştı. Korkunun karşısına korku koyduğunuz zaman kazanamıyorsunuz.

Yazarın Diğer Yazıları