Anadolu coğrafyasında neden Hıristiyan Kürt yok

Anadolu coğrafyasında neden Hıristiyan Kürt yok
MHP Grup Başkanvekili tarihçi Yusuf Halaçoğlu’ndan “Kürdistan” gerçeği...

“Anadolu’daki Ermeniler mezhep olarak her ne kadar ’Gregoryen’ olarak nitelendirilseler de kendilerini Ortodoks olarak görür. Keza bölgede yaşayan Gürcüler de ağırlıklı olarak Hıristiyandırlar. Süryanilerin durumu da belli. Fakat Kürtlerin hemen tamamının Müslüman olduğunu görüyoruz”

Ermeni tehcirine göz yaşı dökülüyor; onlarca yıl sonra dönemin koşulları ve yaşananlar görmezden geliniyor, fatura her zamanki gibi Türklere kesiliyor. Sahi Hıristiyan Kürt var mı? Bu coğrafyada Yahudi, Hıristiyan, Yezidi Müslüman kavimler var. Bazen kılıç bazen ikna yoluyla din değiştirmişler. Değiştirmek zorunda kalmışlar ve eski dinlerinin bazı gelenek ve göreneklerini yenisinde yaşatmışlar... Bizans, yani Doğu Roma Hıristiyanlık dışındaki dinlere baskı uyguluyor iki seçenek sunuyor, ya değiştireceksin ya soykırım. Anadolu coğrafyasında Hıristiyan Türkler vardı ya Hıristiyan Kürt! Halaçoğlu’nun bu konudaki görüşleri de şöyle:
“Tarihte ve günümüzde az da olsa Kürtlerin Yezidi ve Yahudi inançlı olanları var. Ama bildiğimiz kadarıyla ilginçtir ki Hıristiyan olanları yok. Eğer Kürtler Bizans’ın hâkimiyetinde bulunmuş olsalardı, yani Doğu Roma zamanında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bulunmuş olsalardı Hıristiyan Kürtlerin de olması gerekirdi. Çok enteresan Hıristiyan Türk var, fakat Hıristiyan Kürt yok. Çünkü orada değillerdi.

Onlar Müslüman’dı

1071’de Türklerin Anadolu’ya geldiklerinde, Doğu Roma devletinde paralı askerlik yapan Avar, Peçenek, Kuman gibi Türklerin varlığından Batılı kaynaklarda bahsediliyor. Dolayısıyla Kürtler bu bölgede Türklerden daha önce yaşıyorlarsa o zaman neden Hıristiyan Kürt olmadığı cevaplanması gereken bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim bu bölgede yaşayan diğer kavimlere baktığımızda Hıristiyan olanlara rastlıyoruz. Mesela Ermeniler mezhep olarak her ne kadar ‘Gregoryen’ olarak nitelendirilseler de kendilerini kadim Ortodoks olarak görüyorlar. Keza bölgede yaşayan Gürcüler de ağırlıklı olarak Hıristiyandırlar. Yine bölgedeki Süryanilerin durumu da belli. Fakat Kürtlerin hemen tamamının Müslüman olduğunu görüyoruz.” 
Gelelim Diyarbakır’ın Amed adına. Halaçoğlu, Amed’in Farsça olduğunu açıkladı, peki ya Kürt nüfusu. Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtlerin sayısı ne kadardı!

Kürt nüfusu

“BDP’den biri Şemseddin Sami’nin ‘Kamusü’ l-Alam’ınden bahsetti. Mamafih eserin ismini yanlış söyledi ve düzelttim. Dedi ki; ‘Kamus-ül Alam’da bile Kürdistan yazıyor, sen ne diyorsun? ‘Ben de ‘Kamusü’l-Alam 1899’da yayınlanmış bir eserdir ve Türkiye’de 1 milyon 500 bin Kürt vardır’ diyor. Ancak söz konusu tarihte Türkiye denilen coğrafyanın içinde Suriye ve Irak’ın da bulunduğunu bilmiyordu. Yani 1900 yılının başlarında 1,5 milyon olan Kürtlerin içinde önemli bir kısmı bugünkü Suriye ve Irak sınırları içinde kalan bölgede yaşıyordu. Söz konusu eserde Kürtlerin sayısı İran’da 700, Rusya’da 130, Afganistan ve Belucistan’da 170 bin olarak veriliyor. Encyclopedia Britannica’nın 1911 baskısında ise Suriye ile Irak-Türkiye sınırları içinde kabul edilerek Kürt nüfusu; Türkiye’de 1 milyon 650 bin olarak belirtiliyor. İran’da 800, Rusya’da da 50 bin Kürt varlığından söz ediliyor. Ancak çok ilgi çekicidir ki bu tarihe kadar olan baskılarda Kürtler söz konusu ansiklopedide ‘Turanî’ bir kavim, ya da ‘Türklerin bir boyu’ olarak ifade edilirken, sonraki baskılarda Kürtlerin Orta Doğulu bir kavim olduğu kaydediliyor. Aynı fikirler ‘Larousse’ ve ‘Der Neue Brockhaus’ adlı ansiklopedilerde de görülüyor.

Rakamlar abartma

Ardından Musul meselesi ortaya çıkıyor. İngiltere ile 1926’da Ankara’da yapılan anlaşmayla Irak petrollerinin 25 yıl müddetle yüzde 10’unun Türkiye’ye verilmesi şartıyla anlaşma sağlanıyor. Aslında Birinci Dünya Savaşı’nda Irak yenilmediğimiz cephelerden biridir. Bu anlaşma öncesinde İngiltere’de 1925’te bir rapor yayınlanmıştır. Bu raporda, dünyadaki Kürt nüfusunun toplam 3 milyon olduğu, bunun 1,5 milyonunun Türkiye’de, 700 bininin İran’da, 500 bininin Irak’ta ve 300 bininin de Suriye’de yaşadıkları belirtiliyor. Nereden bakarsanız bakınız, sonraki tarihlerde müthiş bir abartma gözlemliyorsunuz. Batı, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Anadolu’dan Türklerin atılamaması, İstanbul’un tekrar elde edilememesi sebebiyle müthiş kızgınlık yaşıyor. Kürtleri ayrı bir azınlık saymaya çalışıyorlar. Rıza Nur ve İsmet İnönü Lozan’a giderken kendilerine, Kürt konusunu kesinlikle tartışmama talimatı veriliyor. Şayet iddialarında devam edecek olurlarsa toplantıyı terk etmeleri isteniyor.

Azınlık statüsü yok

Lozan görüşmelerinde Kürtlere Müslüman, asli unsur olarak bakılıyor. Azınlık statüsü sadece Rumlara, Musevilere ve Ermenilere tanınıyor. Süryaniler konusunda Batı’nın ısrarı söz konusu olmuyor. Şark meselesinin temeli, Doğu Hıristiyanlığının merkezi olan İstanbul’a hakim olmak ve Türklerin bir şekilde Anadolu’dan atılmasını sağlayarak, İstanbul’u yeniden asıl sahiplerine verip Ortodoks kilisesini ihya etmeye dayanmaktadır. İstanbul’un işgalinden sonra ABD Başkanı Wilson, ‘İstanbul bir Türk şehri değildir. Diğer milletler çoğunluktadır’ diyerek İstanbul’u ve Boğazları istemekteydi. Dönemin Fransa Başbakanı Georges Clemenceau da ‘İstanbul artık Türklerin elinde kalmamalıdır’ derken, İngiltere Başbakanı Churchill de diğerlerinden farklı düşünmüyordu. Bilindiği üzere ‘Çanakkale Savaşları’nın nihayetinde hedefi de İstanbul’du. Çanakkale’yi geçmek ve İstanbul’u almak üzere, dünyanın en güçlü donanmasını oluşturan İngiliz ve Fransızlar, Çanakkale Boğazı’na yüklendiler. Yukarıda da belirttiğim gibi Boğazı geçip Osmanlı payitahtı olan İstanbul’u alacaklardı. Böylece 1453’te Müslüman Türklerin eline geçmiş olan İstanbul savaşla elde edilecek ve şehir eski haline getirilecekti. Sonuç biliniyor. Çanakkale geçilemedi. Aslında Çanakkale’den önce çıkarmanın İskenderun’a yapılması, müttefik kuvvetlerine o bölgedeki Ermenilerin yardım etmesi ve sonra İstanbul’a yürümek gündeme gelmişti. Nitekim İngiliz donanması İskenderun’da birkaç gemi ile bombalama hareketlerinde bulundu. Bazı sivil kayıplar verildi. Ancak Osmanlı Devleti, ellerindeki İngiliz esirleri buna mukabele olmak üzere öldüreceğini ilan edince çıkarmanın buradan yapılmasından vazgeçildi. Zira bu sırada müttefik kuvvetlere yardım etmesi planlanan Amanos Dağları’ndaki (Musa dağı Ermenileri) Ermeniler ile isyan halinde bulunan Zeytun Ermenilerinden de yardım ümidi kesilmişti. Nitekim Fransızların da desteğiyle Amanos Dağları’nın (Gavur dağları) Derecik mevkiine çekilen 5 bin civarındaki Ermeni, Osmanlı ordusuyla başa çıkamayınca Fransız savaş gemileriyle Süveyş Kanalı’ndaki Lazeret toplama kampına götürülmüştür. Keza Zeytun’da isyan eden Ermeniler de 20 bin Türk askeri tarafından sarılıyor. Böylece çıkarma planı suya düşüyor. Süveyş Kanalı’ndaki Lazaret toplama kampına götürülen Ermeniler içinden 500 eli silah tutabilen kişi Kıbrıs’ta eğitilerek Fransız üniformasıyla Türklere karşı savaşıyorlar.” 

YARIN: “Amed” dedikleri Diyarbakır Kürt değil, tam bir Türk kenti!