Bir Mercedes'in ederi çokmuş!

2015 yılıydı...

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez makam aracını Alman Mercedes'in son modeli ile yenilemişti. Aracın piyasa değerinin 1 milyon TL (şimdinin parasıyla 1.7 milyon TL) olduğu ifade ediliyordu.

Gazeteciler, köşe yazarları konuyu sütunlarına taşıdı, kamuoyunda genel bir tepki oluştu. Diyanet'in israfın değil, tasarrufun, alçak gönüllülüğün merkezi olması gerektiği vurguları yapıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, o günlerde tartışmalara katılarak makam aracı eleştirisi yapanları "Şaklaban" olarak tanımladı:

"Diyanet İşleri Başkanı'mız tutmuş 'Mercedes araba satılsın dedim' diyor. Halbuki benim bilgim olsa derdim ki; Mehmet hocam sen niye satıyorsun Mercedes'i. Senin bineceğin arabanın fiyatı ne? Sen niye gazetelere bakıyorsun. Diyorlar ki kaynaklardan biri o 1 milyonu bulduk diyorlar. Bunlar şaklaban..."

Araçla ilgili olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü'ne yazılan yazıda ise Mercedes marka makam aracının piyasa fiyatının KDV dahil 1.006.641,64 TL olarak gösterildiği ortaya çıkmıştı. Kısacası Erdoğan'ın tepki gösterdiği gazeteciler haklı çıkmıştı.

Tartışmalara dönemin bakanı Mehmet Şimşek de katılmış, lüks araçların bütçeye etkisinin "çerez parası" olarak değerlendirilecek seviyede olduğunu açıklamıştı: "Araç saltanatı diye ortalıkta bu işin istismarını yapanlar, topu topuna genel müdür ve üstünden bahsediyor. Taş çatlasa 2 bin genel müdür var. Hadi 40 müsteşar ve 100 müsteşar yardımcısı olsa abartıyorum, 26 bakan bunların hepsini toplasanız Türkiye'nin milli gelirinde, bütçesinde çerez parası değil, çerez."

Tüm bu mesajlar, o günlerde başlayan ekonomik yıpranma karşısında siyasetin başındakilerin dolaylı yoldan verdikleri "Bizden tasarruf beklemeyin" mesajıydı.

Gerçekten de öyle oldu.

Kamu harcamalarında, lüks tüketimde, son model araçların yeniden yeniden alınmasında hiçbir kısıtlama olmadı.

Hatta artan Cumhurbaşkanlığı Sarayı harcamalarına ilişkin yapılan bir değerlendirmede "İtibarda tasarruf olmaz" denilecekti.

Aradan neredeyse 3,5 yıl geçti. "Devlet kurumları tasarruf yapmalı" denildiğinde sinirlenenlerin yönettiği ekonomi tepe taklak oldu.

Türk lirası, döviz karşısında her geçen gün eriyor ve enflasyon kontrolden çıkmış durumda.

Tam da bu sırada Diyanet'e bütçe yetmediği haberleri gelmeye başladı. Birgün Gazetesi'nden Nurcan Gökdemir'in haberine göre Diyanet'e ayrılan 7.7 milyar TL'lik bütçe yetersiz kaldı. Henüz 6 aylık süre zarfında yıllık gider bütçesi 8.2 milyar TL'ye çıkarıldı. Sadece 6 aylık zaman diliminde eski parayla 550 trilyonluk ek ödenek ihtiyacı oluşmuştu.

Bütçe harcamaları kontrolden çıktı

Bütçe harcamaları ise kontrolden çıkmış durumda. 2017 yılının ilk 9 aylık döneminde bütçedeki açık 31.6 milyar TL olarak açıklanmıştı.

2018 yılının sadece Haziran ayında ise tam 26 milyar TL bütçe açığı oluşmuş durumda.

Ocak-Haziran arasında ise toplam bütçe açığımız 46.1 milyar TL'ye yükseldi.

Oysa, 2018 yılının bütçe rakamlarına ilişkin beklentiyi dönemin Maliye Bakanı Naci Ağbal açıklamıştı. Ağbal, "2018 yılı bütçe açığımız 65.9 milyar TL olacak" demişti.

Ancak daha ilk 6 aylık dönemi baz alırsak yıl sonu bütçe açığı 92.2 milyar TL'ye yükselebilir. Beklentilerin yüzde 50 üzerinde bir bütçe açığı!

Görüldüğü üzere tasarruf için oluşan kamuoyu baskısı boşuna değilmiş.

Enflasyonu, döviz kurunu ve siyasi açmazları hesaba katmıyoruz bile.

"İtibarda tasarruf olmaz" diyenler TL'nin ve Türk ekonomisinin itibarını yerle yeksan ederken, vatandaşı zor günler beklemeye devam ediyor.

Şaşaalı binalarda, son model araçlarda, onlarca araçlık konvoylarda, özel jet ve yüzlerce odalı yazlıklarla tasarruf olmaz.

Vatandaştan kemer sıkmasını bekleniyorsa, bunu en başta ülkeyi yönetenler yapmalı.

Trump'ın kararı sonrasında İran'a ilk ambargoyu uygulayan firma olarak tarihe geçen Mercedes'ler yerine farklı araçlar kullanılarak ilk adım atılabilir.

Bekliyoruz...

Not: Değerli okuyucular 26 Ağustos'a kadar müsaadenizi istiyorum.

Yazarın Diğer Yazıları