Bu yıl kötü günler yaşıyorum

Sayın okurlarım ben bu yıl, üç dört aydır kötü günler yaşıyorum. Milliyetçi görüşe sahip yetişkin dostlarımdan dördünü, bu günlerde kaybettim: “Refet Körüklü, Ziyaettin Babakurban, Prof. Dr. Baki Sübütay ve Necdet Sevinç.”
Yine, yarım asırdır Türk Milliyetçi Düşünceyi siyasi platformda temsil eden ve üyesi olduğum siyasi kuruluş Milliyetçi Hareket Parti’mizin Genel Merkez Yönetim Kurulu’nda güvenimizi kazanan dostlarımızdan beklenmeyen uygulamaları, gazete havadislerinden okudum.
Son günlerde de, en büyük güvencimiz olan Türk Silahlı Kuvvetlerimiz sarsıldı; Cumhuriyet Tarihi’mizde görmediğimiz, duymadığımız olaylara gazeteleri okuyarak ve televizyonları dinleyerek şahit olduk. Genel Kurmay Başkanı’mızın ardından Deniz, Hava ve Kara Kuvvetleri Komutanlarımız da istifalarını verdiler. Genel Kurmay Başkanı’mızın açıklamasına göre; şu anda 173’ü muvazzaf, 77’si emekli olmak üzere 250 General, amiral, subay ve astsubay hürriyetlerinden yoksun olarak tutuklu bulunmaktadır.
Sayın okurlarım gelin de, benim bugün “Kötü günler yaşıyorum” dediğime inanmayın ve konumu değiştirerek sizlere mutlu günlerimden bahsedeyim;
Bizler yaşıtlarımız gibi, Genç Cumhuriyetimizin ilk yıllarının imkansızlıkları ile cebelleştiğimizden, onun için de üretken olduğumuzdan, imkanlarımızı ölçülü ve yerinde kullanarak, israf ekonomisine sırt çevirip devletimize ve milletimize karşı görevlerimizi hakkı ile yaptığımızdan bahsetmek istedim. Mukaddes değerlerimiz için daima “hayır duaları”nda bulunduk. Karşılığında da Ulu Tanrımız tarafından her zaman mükafatlandırıldık. Güzel Yurdumuz ve Aziz Devleti’mizin imkanlarından hissemize düşenlere şükrettik.
Benim, bu ömür çizgisi içindeki en güzel yıllarım 1989-93 arasındaki dört yıl olmuştur. O yıllarda, hiç görmediğimiz ve bilmediğimiz ancak hayali ile avunduğumuz Türk Dünyası’nın kapıları açılmıştı. Orta Asya’dan Sibirya’ya, Kafkaslar’dan Balkanlar’a, Kırım’dan Kazan’a kadar bütün Türk Dünyası ile kucaklaştık. Hazar’da yüzdük, Semerkant’ın eşsiz güzelliğini gördük. Kazakistan’da, Kırgızistan’da kımız içip tay eti yedik, Orta Asya Hakanı Büyük Timur’u kabrinde ziyaret ettik. 18 Mayıs 1944 günü gecesi yurtlarından sürülen Kırım Türkleri ile Akmescid’de namaz kılıp, Tanrıdağları’nı helikopterle gezdik. Tarihi bütün eserlerimize doyasıya bakarak güzel insanlarımızla hasret giderdik. Elçi Beğ’le, Muhammed Salih’le, M. Cemil Kırımoğlu ile ve bütün mahalli liderlerle sarmaş dolaş olduk. Türklerdeki medeniyet doğurma kabiliyetini yakından gördük. İşte bu dört yıl, hayallerimizin gerçekleştiği en güzel yıllarımız oldu. “Dilde, Fikirde, İşde Birlik” fikrinin mimarı Gaspıralı İsmail’in mezarı başından ayrılmadık.
Yine benim, bu ömür çizgisi içindeki en karanlık yıllarım da, bu güzel dört yıldan sonra başladı ve devam ediyor. Hiçbir hazırlığımız olmadığından, Ulu Tanrı’mızın kan dökmeden bize sunduğu Türk Dünyası’nın birliği ve dirliğini becermekten vazgeçtiğimiz gibi ilgisiz ve bilgisizliğimiz yüzünden “Türk Birliği” yerine “Avrupa Birliği” nin arkasında koşuyoruz. Kapısında bekliyoruz.
Tanrı Türk’ü Korusun.

Yazarın Diğer Yazıları