CIA Başkanı'nın ne işi var?

Kaşıkçı cinayeti her gün bir başka boyutuyla gündemde kalmayı sürdürüyor. Aranan son konsolosluk aracının bir garajda ortaya çıkması kadar TRT World'ün bununla ilgili yayınını da kutlayalım. CNN International'ın görüntüleri bizim ekrandan sonra verdiğini atlamayalım. Tabii ki kutlayalım.

Başkonsolosluktaki "mezbaha çalışması"na bir de dublörün eklenmesi, cinayetin planlı olduğunun yeni delili oldu. Bunu Suudilerin saldırıyı yüzlerine gözlerine bulaştırdığının son halkası olarak kabul edebiliriz. Her şeyi düşündüklerini zannedenler, Kaşıkçı'nın ayak numarasının küçük olduğunu bilemediler. Sonunda, uyduruk bir spor pabuçla rezaletin son perdesini oynadılar. Hele Sultanahmet'teki tuvalette kıyafet değişimi tam bir fiyaskoydu.

Gelinen nokta, bazı köşe yazarlarının benzetmesine uygun değil. Ünlü İngiliz romancı Agatha Christie'nin tarzıyla uzaktan yakından ilgisi yok. Bana göre olay Pembe Panter gibi. Özetle Suudlar çarşafa dolandılar.

Kral kim?

Peki bu duruma nasıl gelindi? S. Arabistan'ı yöneten Veliaht Prens Selman'ın ekibi İsviçre'deki muhalif akrabasını kaçırtırken de aynen bugünkü gibi yüzüne gözüne bulaştırmıştı. Deşifre olduklarında "Bankalarınızdaki paralarımızı -yüz milyarlarca dolar- çekeriz" tehdidiyle işi kapattırdılar. Dikkat edin, şimdi de Türkiye'deki bir vakfa yapılan bağışlarını hatırlatma cüretinde bulundular.

Şimdi yazacaklarım çok daha önemli. Türkiye ile Suriye'nin arasını bozan da Suudi Arabistan'dır. Ankara ile Şam arasındaki bahar havasına limon sıkan Riyad yönetimidir. Ekonomik kolaylıklar sağlayarak, tam yedi yıldır süren savaşın teşvikçisi bunlardır. Sonradan dünyanın bütün süper güçlerinin dâhil olduğu bu kapışmanın ne zaman biteceği ise belli değil.

Yine Cemal Kaşıkçı meselesine dönersek bu defa da bizim başımıza çorap örüldü hem de öyle böyle değil. CIA Direktörü rahat koltuğundan kalkıp Türkiye'ye geliyorsa vaziyeti iyi etüt etmek şart. Gina Haspel burada ne yapacak. Tüm ayrıntıları bilmiyor mu? Suudi ajanları kendi elemanları eğitmiyor mu? Bu, Başkan Trump'ın Veliaht Selman'ı ürkütme çabasının parçasıdır. Yani, bir yerde öbür ülkelerin "gözünü boyama" gayretidir.

Suudi Arabistan, yakın zamana kadar Amerika'nın üssü konumundaydı. Şimdi ise "tam kontrolüne geçti". Artık yüzde yüz Atlantik ötesinden yönetilmekte.

***

Erdoğan zorladı

Andımız konusu Ak Parti-MHP arasındaki çatlağı büyüttü ve ittifakı şimdilik bitirdi. Arada Bekir Bozdağ'dan Beşir Atalay'a kadar etnik kökenler üstüne yoğunlaşıldı. Burada benim de bir önerim olacak; Sözcü Ömer Çelik de araştırılsın. Böylece orijini belli olmayan kalmaz...

Gelelim sadede. Anadolu'da bir laf vardır; "Toydan sonra nara". "Mahalli seçimlerde ittifak yok" lafı zorlamanın sonucudur. Erdoğan daha aylar önce "her yerde aday çıkaracağız" diye tavır belirlemişti. Bundan da hiç dönüş yapmadı. MHP'nin zorladığı diğer konuda ise "af maf yok" diyerek ağır bir dil kullandı. Bu salvoların sonucunda ittifakı bitirme işini Bahçeli'ye bıraktı. Âdeta zorladı.

Bunlar, genel seçimler yenileneceği zaman unutulur. "Nerede kalmıştık?" derler ve yine yollarına birlikte koyulurlar. Gerisi sadece demagojidir. Bunu bir tarafa kaydetmenizi istiyorum.

***

İndirim sahtekârlığı

Ekranlarda günlerce izledik:  "CarrefourSA'da büyük domates-hıyar indirimi." Dün, bu marketin Akatlar şubesine gidenler şaşırdı. 1,45 denilen hıyar 2,99'dan, 4,95 olarak tellal bağırtılan domatesin 7,99'dan satıldığını gördüler.

Unutmadan bir de aynı yerden palamut örneği vereyim. Telefon edip kilosu 15,00 lira cevabını alan müşteri kasaya geldiğinde şaşkına döndü. Palamudun kilosu 17,00 lira olmuştu.

Burada Güler Sabancı'ya sormak istiyorum; "Yaptığınıza ne denir?"

Bir başkası

Başımıza "yemek uzmanı" kesilen Mehmet Yaşin'e de bir sorum var; "Reklamlarda oynadığı CarrefourSA'nın bu tezgâhından haberdar mıydı?" Halkın aldatılması karşılığı aldığı parayı iade etmeyi düşünüyor mu?

...

ÖZEL NOT: Dün sabah BİM'de de bulgurun kiloluk paketlerine yüzde 20 zam yapılmış ve 2,90'a çıkarılmıştı. Haberi olmayanlara duyurulur.

***

Herkes izlesin

TRT Spor'da Yüz Yüze Futbol'u seyrederken bu görüşlerim iyice perçinlendi. Erdoğan Aktaş santrfor konusunu açtı. Ömer Üründül'den öyle bir analiz geldi ki, mükemmel ötesi. Üründül, günümüzün golcüsü Ronaldo ve son ayların en popüler ismi M. Salah'ın aslında santrfor olmadığını örneklerle ortaya koydu.

Bazı futbol yazarı geçinenlere önerim Yüz Yüze Futbol'u mutlaka seyretmeleri. Böylece bir şeyler öğrenirler...

...

GÜNÜN SÖZÜ

Mutluluğu, çekip giderken çıkardığı gürültüden tanıdım. Jacques Prevet

Yazarın Diğer Yazıları