Dinî eğitimi kim verecek?

                Geçen yazımın sonunda bugünün konusunu belirtmiş ve şu soruyu sormuştum: Din eğitimini kim yapacak?

                Devlet mi?

Dini kurumlar mı yoksa bireysel olarak aileler mi?

Bu sorulara peşin hüküm verenler elbette var. Ancak bu bir tartışma konusudur.

"Din eğitimini kim yapacak sorusu" neden bu kadar önemli? Bunun önemi dinin kendisinden ve dinin insanlar üzerindeki etkisi ile devletin siyasal yapısından kaynaklanıyor.

Avrupa, MS. II. yüzyıldan VIII. yüzyıla kadar (Patristik dönem) kiliseleri hem kurdu ve hem de kurumsallaştırdı. Çok daha önemlisi, Avrupa, eski Grek bilimini bir kenara koyarak, felsefeden işine yarayan Platon ve Aristocu görüşleri alıp İncil ayetleriyle ilişkilendirip işleyerek, Hristiyanlığı kilisenin bir öğretisi haline getirdi.

Milat'tan sonra VIII. yüzyıldan itibaren Patristik dönem sona erdi. Skolastik dönem başladı. Bu durum Rönesans'a kadar devam etti. Böylece kilise hâkimiyeti tam 1300 yıl hüküm sürdü.

                Ancak şurası bir hakikat..

Bütün okullar kiliseye bağlıydı.

Bütün üniversiteleri de yine kiliseler kurdu.

İslam dünyası, Batı'nın skolastik döneme girdiğinden itibaren bilimin meşalesi haline geldi. Ve bu durum, XII. yy. ortalarına bazı tarihçilere kadar da XIII. yüzyıla kadar devam etti.

Batı'da Rönesans doğduğunda Doğu'da (İslam dünyasında) bilimin kandili sönmüştü.. İlerleyen zamanlarda üzüntümüzü giderecek bir tek parıltı görecektik ve onu Osmanlı bile çok sonraları fark edecekti.

İbn Haldun'dan söz ediyorum...

İslam dünyasının en büyük tezadı, kendi filozoflarına inanmamak ve dikkate almamaktı.

Farabî, yaratılışçı değil südûrcu (çıkış, yansıma)cıdır.

İbn Sina da öyle.

Bir tek İbn Rüşt, vahdet-i vücutla bütünleşir. Lakin vahdet-i vücutçular da onu kâfir ilan etmişlerdir.

İbn Sina da, İbn Rüşt de yaşadıkları dönemde kadınların okula gitmesini, eğitilmelerini savunmuştur. Lakin İslam dünyası, kendi yarattığı skolastiği aşamadığı için bu görüş, modern çağlarda ancak uygulanabilmiştir.

İçinde bulunduğumuz süreçte, hem Batı'da, hem de Doğu'da din, kitle kontrol aracıdır. Çeşitli merkezler ve bazen de devletler dini siyasi bir araç olarak kullanır. İnandırılmış insanları ve koca kitleleri istedikleri gibi yönetirler.

Meselâ, Evanjelizm..

Siyonizm.

İşte IŞİD..

Gel bu tarafa FETÖ'cüler..

Öyle ise dinî eğitimi kim verecek?

T.C. Anayasasına göre "din eğitimi devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır" deniliyor. Söylemese de pratiği böyledir zaten. Çünkü eğitim sistemi devletin bir alt sistemidir. Devlet gözetimiyle yapılan dini eğitimin faturası ne oldu?

Doğu Anadolu'da bir zamanlar "domuz bağı" ile insanları katleden Müslümanlar (!)  çıkmadı mı?

T.C., T.C., diyerek yurttaşı olduğu devlete sövdürülen dindar ama kindar nesil yetiştirilmedi mi?

Yetiştirildi..

Üstelik daha başkaları da var.

"Laik devlet dini eğitim veremez" diyoruz. Vermesine rağmen fatura bu olduğuna göre vermezse ne olacak? Veya kim nasıl verecek?

Batı'da doğası gereği iş kolay. Kurumsallaşmış bir kilise ve başında Papalık var. İslam dünyasında kim var? Resmi kurum olarak Diyanet (o da Türkiye'de) vakıflar, dernekler ve tarikatlar var. Bunlar mı İslam'ı öğretmeli.

Yaşadığımız süreçte, Diyanet dışında yapılan öğretimin örneklerini görüyoruz. Yetiştirdikleri insanların hemen hepsi sabit fikirli, bilime kapalı, üstelik de dini saplantı içindeler. Olağanüstü özellikleri olduğuna inandıkları tek bir kişinin sürüsü haline getirilmişlerdir.

Soru size: Öyle ise dinî eğitimi kim verecek?

Yazarın Diğer Yazıları