Dünya görüntüsünde bizlerin mutluluğu...

Erişilen baş döndürücü teknoloji  çağıyla, dünya çok küçüldü. Adına ister iletişim diyelim, isterse bilgi çağı densin, gerçekten yeryüzünün çehresi her an önümüzde, karşımızda, yanı başımızda!..
Ne yaşantıların sırrı, ne de varlık-yoksulluk farkı artık sır değil! Görüntüler, bilgiler ve çirkinlikler her yönüyle ortalarda cirit atıyor... Küçüldü dünya, küçüldü dünyalı! Uzayda bir nokta olan, küçücük dünyamız, bilim diliyle gezegenimiz, artık ufukların ötesinde değil, hemen şuracıkta bulutların ötesi kadar, her tarafı yakın, çırılçıplak ortada!..
Bir an, fiziki çehresine bakıyoruz, elli-yüz sene öncelerin dünyasına!..
Bırakın insanları, hatta doğadaki diğer yaratıkların yaşam koşulları bile şu geçen kısacık dönemde, alt üst olmadı mı!
Kocaman dediğimiz okyanuslardan iç denizlerimize kadar, her taraf zift ve zehirle kaplı! Volga’lardan, Tuna’lardan, Nil’lerden, Missisipi, Missori, Amazon ve daha nicelerinden okyanus ve göllere, atık ve zehirler, zehir zemberek ediyor dünyalının malı deniz ve gölleri...
Önlem için kimsenin gücü yetmiyor! Çünkü, ağır sanayi ferman dinlemiyor... Bunlar yetmezmiş gibi bir de nükleer atık baş belası var ki, oradan oraya, gizliden gizliye transfer edilip duruyor!
Bu da yetmedi, yeryüzünün gençlerini ahtapot gibi sarıp sarmalayan, beyaz zehrin korkunç boyutlara erişimi gerçekten ürkütücü...
Sanılmasın ki, terör masum boyutlarda hak hukuk peşinde! Çıplak hale geldi, çare bulunamasa da... Çünkü, dünyalıyı tehdit eden eroin, esrar ve türleri, sözüm ona terör örgütlerinin baş geliri, saltanat süren baş grupların ana nemaları!.. Masum çoğunluk, umurlarında değil!..
Bütün boyutlarıyla olmasa da, dünyanın gerçek manzarası bu çizgilerin de çok üstünde ürkütücü!
 Küçülen dünyanın, birazcık çizilen manzarası bu olunca, insanların mutluluk özlem ve gözlemleri, ne ve nasıl olur ki!
 Ancak; evet, kısacık ömürlerde, yaşamak mutlu olarak yaşamak,  çoğunluğun beklentisi elbette her yönüyle sağlıklı olmalı...
 Ne çare ki, elli ve daha ötelerde yaşamış atalarımızın belki tüm akla gelmeyen yokluklara, bugünlere göre çaresizlik ve sıkıntılara karşın, doğal ortamlarda ömür sürdüklerini düşününce, insanlık açısından çok mutlu oldukları da pek hayal olmasa gerek...
Kendimize baktığımızda...
Yediden yetmişlere her kişinin elinde cep telefonu yoktu. İletişim araçları akla bile gelemezdi... Tv’nin ne olduğu bilinmezdi! Çamaşır makinesi, buzdolabı gibi araç gereçler de yoktu! Giysiler, küçükten büyüğe her yönüyle ekonomik kullanılırdı... Har vurup harman savurmalar ise ayıplanır, horlanır ve uyarılırdı!
Ama, insan gibi, adam gibi, saygı vardı yaşantılarda!..
Nereden aklımıza takıldı, bu can sıkıcı kıyaslamalar!..
Hayır hayır, gelinen ve erişilen güncelden, elbette yakınma değil amacımız. Ancak, bu görüntüleri de yok sayamayız! Bilinmeli, dünler!
Kazanımlar yanında, kaybolan yaşam ve insan değerlerinin sıkıntıları,  gerçekten can sıkıcı, göz ardı da edilemez ki..
Evden her çıkışlarda, trafik dahil hangi belanın, nerede ve nasıl başa geleceği kestirilemeyen bir dünyada, huzur ve mutluluk nasıl gerçek anlamda tadılır nasıl endişesiz hissedilir ki...
Söylenemeyen, çaresiz kalınan yaşantılarda bir huzursuzluk, birtakım endişeler her yönüyle huzurları bozuyor olmalı dostlar!..
Halbuki, yaşam felsefesi olarak, yaşamın iki nokta arasını o kadar olumlu, o kadar pozitif görmeğe çalışan bir yaratılışa sahiptim ki!..
Yaşamı, geniş bir yelpaze içinde yorumlarken, her şeye karşın, her şart ve koşulun özellik ve güzelliklerini gönül ufkunun duvarlarında, özenli bir ressamın tuali gibi görmek isterdim! İsterim de!
Tüm bu arızaları bir tarafa bırakarak, şu dünya nimetlerinin her türünü bağrında barındıran cennet ülkemiz insanlarının, huzur dolu mutluluklarına bakalım... Depremler dahil, trafik ve diğer unsurların yarattığı sıkıntılar içinde dahi, insanlarımız hayata gülümser bakmayı çok hak ediyorlar. Çünkü, M. Kemal Atatürk Cumhuriyet dönemi Türkiye’si, huzura endeksli, hâlâ Anadolu çoğul insan, toprağından ve yaratılışındaki genlerle, hem kendisini hem de olaylara yüreğiyle bakmasını biliyor. Teknolojinin zorlamalarına karşın, doğallığın nimetini kendine yaraşır ölçekte uyguluyor. Mutluluğun aile bağlılığından gelen kökenini kolay kolay unutmuyor, dışlamıyor...

Yazarın Diğer Yazıları