Galip Erdem'den bugüne ille de millî birliğimiz...

Dostlarım, bugün Türk Milliyetçiliği Dâvâsı’nın, kadife gönüllü, mangal yürekli koskoca o Ülkücü Nesli yetiştiren alperenlerinden, “Bilge ve Er Kişi” Galip Erdem’in Hakk’a yürüyüşünün 11’inci yıldönümü. Galip Erdem gibi bir yiğit adamla tanışma şerefine erişmiş, onun ummanlar misali kültür hazinesinden damıttıklarını dinlemiş, okumuş ve istifade etmiş bir fânîyim.
Azîz vatanımızın her bucağından ve gurbet ellerden akın akın gelerek, 14 Mart 1997 günü, Kocatepe Camiî avlusunda cennetmekân Başbuğ Alparslan Türkeş ile beraber cenaze namazını kılan ve tabutu altına giren ülküdaşlarım arasında ben de vardım. Cami’nin kapısından çıkarken elini öptüğüm rahmetli Başbuğumuz, o sıralarda hasta yatmakta olan Kabaklı hocanın sağlık durumunu uzun uzun sormuş, selamlarını ve dûalarını ulaştırmamı rica etmişti. Sanki 27 gün sonra Hakk’a yürüyeceği kalbine ayan olmuşçasına “Evladım, böyle günlerde helâlleşmek lâzım. Hakkınızı helâl edin” demişti. Bilmiyor muydu ki teker teker hepimizin, yetiştirdiği bütün ülkücü evlatlarının ve milletimizin üstünde, tıpkı “Galip Abi”miz gibi,  “Dündar Ağa”mız gibi, “Kabaklı Hoca”mız ve diğer dâvâ adamlarımız gibi çok çok hakkı vardır!.. Acaba onlar, o “Alp Er Tunga” lar, o “Alperenler” bizlere haklarını helâl ettiler mi?..
İşte “vefa adam” İbrahim Metin ağabeyimiz, 11’inci vefat yıldönümü arefesinde yine e-posta kutuma bir mektup düşürdü. Galip Erdem’in, Devlet dergisinin 250 sayısına, kendi adıyla, “Bilge Erdem, Elif Bilge, Murat Bilge, İlteriş Metin” müstear isimleriyle veya imzasız olarak yazdığı 700 yazıyı tek tek taradığını, 250 sayfalık “Galip Erdem’den Seçmeler” kitabının yayına hazır olduğunu haber verdi.
Galip Erdem’in daha önce çıkmış olan Ülkücünün Çilesi (1975), Sosyalizm ve Milliyetçilik Üzerine Mektuplar (1975, Suçlamalar (iki cilt) (1975-1976), Mektuplar (1984) adlı diğer eserlerinin yeni baskıları yapılıyor mu acaba? Keşke milletimizin ümidi olan genç kuşaklarımız bu çilekeş ideal adamının eserlerini okuyup faydalanabilseler...
Düşünüyorum da Galip Abi’nin 1969’dan itibaren Devlet dergisine yazdıklarından, devletimizi yönetenler hisseler alabilselerdi, bugün bu sıkıntılara dûçar olur muyduk acaba?.. İşte Galip Erdem’in o yazılarından İbrahim Metin’in seçtiği özlü cümleler, paragraflar:
Galip Abi’den özlü sözler...
Hepimizin bildiği, yine de çoğumuzun unutur göründüğü bir gerçeği hatırlatmanın tam zamanıdır. Milletimizin düşmanları, hem sayıca çokturlar, hem de güçlüdürler. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı düşünürken, aklımızdan hiç çıkmaması gerektiği halde, düşmanlarımızın varlığını ve gücünü hesaba katmıyor gibiyiz. Unuttuklarımız arasında varlığımızın başlıca şartı saydığımız “MİLLÎ BİRLİK ve BERABERLİK” en başta geliyor.

* * *

Adları “büyük gazete”ye çıkmıştır. Sırf madde açısından bakılınca, gerçekten öyledir. Çok satarlar, çok kazanırlar; ama sırtından geçindikleri milletin temel dertlerine en ufak bir ilgi duymazlar. Daha kötüsü Türklüğün bütün değerlerini küçümser, yabancı kültür sömürücülüğünün bedava - belki de ücretli -temsilciliğini yaparlar. En fazla önem verdikleri konular arasında filân şarkıcının aşkları ile falan cinayetin hikâyeleri başta gelir. Akıllarının ermediği dâvalara küçücük beyinlerini sokmasalar, yine de bağışlanmaları mümkündür. Yazık ki, çizmeden yukarı çıkıyor, okuduklarına inanmak alışkanlığından henüz kurtulamamış insanlarımızı aldatıyorlar.

* * *


Türk Milliyetçiliği, ırkçılık temeline dayanan bir dünya görüşü değildir. Başlıca; dil tarih ve kültür anlayışına bağlıdır. Yalnız böyle bir hükümden, milletimizin meydana geliş çağındaki ırki mayamızı ve hele, soy birliğini küçümsediğimiz bir manâ asla çıkartılmamalıdır...

* * *


Türk milletinin unutulmaz özelliği güçlüklerin her türlüsüne alışık olmasıdır; hele yalnız bırakıldığı zamanlar, bir granit sağlamlığı içinde kenetlenmeyi bilmesidir. Millî mücadeleyi hangi şartlar altında kazandığımızı, biraz zahmet buyururlarsa sayın (ABD) kongre üyeleri de öğrenebilirler. Üç-beş satılmış bir tarafa bırakılırsa o yiğitlerin torunları olduğumuzun hatırlanmasında sayısız faydalar vardır.
’Şerefsiz yaşamaktansa...’
Gerekirse diğer hizmetlerden kısacak ama Silâhlı Kuvvetlerimizi mutlaka güçlü tutacağız. Türk milleti, tarih boyunca, bir başkasının efendilik taslamasına izin vermemiştir. Değişmedik, yine vermeyeceğiz! Şerefsiz yaşamaktansa şerefle ölmenin güzelliğini öğreten biziz.

* * *


Vatanın çok sevilen bir varlık olmasına, hattâ kutsal sayılmasına kimsenin bir itirazı yoktur. İnsan, vatanı için en değerli varlığını verir, hayatını feda eder. Vatan uğruna dövüşülür, ölünür. Vatan toprakları, atalarımızın, şehitlerimizin, değeri saydığımız ne varsa hemen hepsinin yattığı yerdir. Mehmet Akif’in söyleyişini dinleyin, nasıl güzel, nasıl içten:  “Evliya yurdu bu toprak, şüheda yurdu bu yer / bir yıkık türbenin üstüne Mevlâ titrer”.

* * *

Olmaya ki, Türkiye’nin hayrına bir iş yapılsın. Olmaya ki, millî şuurun güçlenmesini sağlayacak bir adım atılsın. Olmaya ki, kendimize dönüş yolunda ufacık bir kıpırdanma başlasın! Düşman kuvvetler hemen harekete geçer, fesat ocakları hemen çalışır. Türk milliyetçilerinin üstüne iftira bombaları yığdırılır. Asla millî olamamış basında yayınlanan haysiyet düşkünü yaveler yetmezmiş gibi, yabancılardan yardım istenir. Amerika’nın bilmem ne gazetesinden veya İsviçre’nin bilmem ne dergisinden seçilmiş aktarmalar görürsünüz! Türk milliyetçiliğine hizmet edenlere aptalca saldırılır, milliyetçi bir davranışı gölgelemek, dünya ve memleket önünde küçük düşürmek için ne mümkünse uydurulur. Dışarıdaki ve içerdeki düşmanların bu konuda mutlak bir ittifakları vardır.


‘Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın’
Azîz gönüldaşlarım, bugün ayrıca, Cennetmekân Mehmet Akif’in, “Kahraman Ordumuz”a ithaf ve milletimize armağan ettiği İstiklâl Marşımız’ın, daha Millî Mücâdele devam ederken Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilişinin 87’nci yıldönümü. İstiklâl Şairimiz Mehmet Akif Ersoy ile birlikte, bu marşı ayakta dinleyerek alkışlarla kabul eden “Gâzî Meclis” in üyelerini rahmet ve minnetle anmalıyız. Millî Mücâdele’nin Başkomutanı Gâzî Mustafa Kemal Atatürk’e ve küllerimizden doğduğumuz o şanlı direnişe ruh veren diğer kumandanlarımıza, kadınıyla, erkeğiyle, kızı ve kızanıyla topyekûn “Mehmetçik”leşen ecdâdımıza, tarihten bugüne vatan, millet, din, devlet ve istiklâl uğruna can ve kan veren şehit ve gâzîlerimize Cenab-ı Hakk’tan sonsuz rahmetler niyaz etmeliyiz. Evet, İstiklâl Marşımız, hem o şanlı Millî Mücâdele ruhumuzun, hem de bağımsızlığımızın sembolüdür. İstiklâl Marşımız’a dil ve “dolma kalem” uzatan “entel-dantel” görüntülü zavallıların, aynı zamanda  “Kahraman Ordumuz”a ve Azîz Milletimiz’e saldırdıkları bellidir. Hele hele bu  “gidi” lerden bazılarının, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz içine hasbelkader sızmış ve her nasılsa yükselebilmiş “Batı Pasha” lar olması da hepimizi üzüyor. İşte bu çerçevede partisinin dünkü grup toplantısındaki konuşmasında, altına gönülden imza atacağımız cümlelerle İstiklâl Marşımız’ın önemini vurgulayan ve ona saldıran entel kılıklı zavallılara dikkat çeken CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı kutluyorum. Hasta ve bitkin yatarken; “İstiklâl Marşı yeniden yazılsa nasıl olur?”  diye soran densiz ziyaretçisine, yatağından doğrulup arslan gibi kükreyen rahmetli Akif’in o müthiş dûasına, haydi hep beraber  “amin”  diyelim:
 “Allah (cc) bir daha bu millete İstiklâl Marşı yazdırmasın!..” 

Yazarın Diğer Yazıları