Hicap duydum!

     30 Ağustos'un 93. yıldönümünü kutlamaları arasında Ankara Hipodrom'da yapılan resmî tören, en dikkat çekici olandı.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nden göğsümüzü kabartan bir resmigeçit töreni izledik. Resmigeçidi Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve diğer resmî görevliler, halk ve televizyonları başında millet de izledi. Ordunun savaş kabiliyet ve imkânları söylediğimiz gibi bir yandan göğsümüzü kabartırken diğer yandan da hicap duymamıza sebep oldu.

Çünkü aynı anda televizyonlar 30 Ağustos 1923'teki Türk Silahlı Kuvvetleri'nden de görüntüler veriyordu. O askerle bugünkü asker arasındaki fark bir Hint fakiri ile bir Kırkpınar pehlivanı arasındaki fark kadardı. O günkü silahlarla bugünkü silahlar arasındaki fark çakı-bıçakla otomatik tüfek arasındaki farktan farksızdı. O çocuklar da Türk milletinin çocukları idi, bugünkü çocuklar da Türk milletinin çocukları. Biz, askerlik yapmış insanlar olarak biliyoruz ki, "vatan" ve "şehitlik" söz konusu olduğunda bu toprağın evladı tek başına dünyaya bedeldir. Şehitlik demek, ölümden korkmamak demektir. Ölümden korkmayandan herkes korkar. Bir müstevli, "Ben niye buradayım" diye savaşır. Vatanını savunan insan ise, oradan atıldığında gidecek başka yeri olmadığı için varını yoğunu ortaya koyar. Nitekim 30 Ağustos'tan birkaç gün önce savaşı idare edecek 20 kadar komutan Mustafa Kemal'in başkanlığında Keçiören'de bir evde bir araya gelir, durum değerlendirmesi yaparlar. O sırada acıkırlar, ortaya biraz ekmek ve kızarmış bir tavuk gelir. 20 kişiye bir tavuk. Hepsi tavuğa bakar, "Askere de tavuk verildi mi?" derler. "Hayır, onlara arpa peltesi verildi" deyince, "Öyleyse kaldırın bu tavuğu" der ve hiçbir şey yemeden, aç yatarlar. İşte 30 Ağustos'u bu komutanların yönettiği aynı Mehmetçik zaferle taçlandırır.

Asker aynı, imkân milyon misli fazla olduğu halde, Türkiye'yi yöneten irade o günkü iradeden tahmin ötesi silik bir irade ve bugünkü Meclis çatısı altında bulunanlar o günkü Meclis çatısı altında bulunanlardan çok malayani oldukları için bugün bu güce, bu kudrete rağmen Yunanistan, hem de açlıktan kıvranırken Ege'deki 16 Türk adasını işgal etmiş, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da şu devasa Meclis kürsüsünden "Evet, adalarda bir fiilî durum var" demek mecburiyetinde kalmıştır.

Doğudaki durumu hiç hesaba katmadan, soruyorum. Bir ülkenin 16 adası işgal olunursa, o ülkenin bundan daha önemli bir gündemi olabilir mi? Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, bu ülkenin Başbakanı, bu ülkenin Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, siyasi parti liderleri ve bu ülkenin vatanperver insanları neredeler? Tuttukları futbol takımı, tuttukları siyasi partiler için sokakları, statları dolduranlar, bu siyasileri, bu devlet ricalini, "Siz o makamlarda niye oturuyorsunuz" diye niye protesto etmez!

Evet, bu yıl 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı dün denize döktüğümüz Yunanistan'a 16 adamızı işgal ettirmiş bir millet olarak "kutladık!" Helâl olsun iktidarı, muhalefeti ile bütün siyasilere ve bizlere...       

 

Yazarın Diğer Yazıları