Hristofyas ne istiyor?

Aklı başında olan her Türk  “Makarios’un izindeyim, EOKA’dan ilham alıyorum, EOKA bize yön veriyor; Kıbrıs meselesi işgal meselesidir; garantilere gerek yoktur; hedefim Türkiye’yi adadan çıkarmak ve Kıbrıslı Türklerle Türkiye’nin irtibatını kesmektir”  diyen Hristofyas’ın Kıbrıs’ı bir Elen adası olarak gördüğünü ve bir Elen adası olarak korumaktan başka bir düşüncesi olmadığını bilir diye düşünüyordum. Meğer, Milliyet gazetesine verdiği mülâkat nedeni ile  “koşulsuz Türk hükümeti ile görüşmek istiyor; uzlaşmaya yardımcı olacaksa varsın görüşsün” diye düşünenler de varmış. Koşullu veya koşulsuz Türk hükümeti ile temastan maksadın yasa dışı, gasp edilmiş Kıbrıs Cumhuriyeti ünvanını Türkiye’ye kabul ettirmek olduğu aşikâr. Kıbrıs’taki muhatabını sıfırlamak hesabı ile hareket edildiği ortada.
Bir de Milliyet’e söylediklerine bakalım. Bu, birdenbire  “iyi niyetli” olduğu farz edilen Hristofyas’ın:  “1964 ve 1974 arasında Rumlardan da Kıbrıs’a zarar verenler oldu diyen tek politikacıyım” sözleri de ne demek?
Bunun Türkçesi “Esas zararı Türkler verdi ama Rumlardan da zarar verenler oldu demektir.
“Bu dönem anormal bir dönemdi. Bunda Rumların da Türklerin de sorumlulukları oldu. Ancak en ağır bedeli Türkler ödedi. İki toplum da melek değil. 
Hristofyas, bu değerlendirmesi ile 1963-74 yıllarını,  Akritas planını unutmuşa benziyor; Makarios’un Anayasayı değiştirme oyunundan sanki habersiz. 21 Aralık’ta kim kime saldırmış, niçin saldırmış, haberi yok. Makarios, 22 Aralıktan itibaren anayasayı ölmüş ve gömülmüş addeddiyor. Dr. Küçük’ü Cumhurbakanı yardımcısı olarak tanımadığını ilân ediyor. Kan gövdeyi götürüyor. Nikos Sampson Küçük Kaymaklıyı basmış. Kumsaldan 700 sivil, silahsız kişi esir alınmış. Golf sahasında Türkler, (göz şahidi  İngilizlere göre) tavşan gibi avlanmakta.
Ve bu barışçı  adam (!) canlarını müdafaadan başka bir  şey yapmamış olan Türkleri de kendileri ile ayni kefeye koyarak gerçekçilik oynuyor.  “Ne olduysa biz başlattık” diyerek özür dilemek aklına gelmiyor.
“O dönemde gettoların oluşmasından, Kıbrıslı Türklerin belli yerlerde kapanmasından ana sorumluluk, Kıbrıs Türk toplumu liderliğindeydi. Hatta bu gettolara kapanma Türkiye’nin yönlendirciliğindeydi. Bundaki anlayış olası olaylara hazırlıktı.1974’e hazırlık niteliğindeydi”  diyebilen Hristofyas, Rum gençlerine söyledikleri masalları bir Türk gazetesine de söyleyecek kadar pişkin demek. 103 Köyden kırkbine yakın  insan, can korkusu ile değil de, emir ile herşeylerini bırakıp yollara dökülmüş. Neden? 1963’de, 1974’deki durumu hayal etmiş liderlik ve Türkiye, adayı bölmek için planlı hareket etmiş. Öyle olsaydı, bu insanlar hep Kuzeye’e göç ettirilirdi.
“Sayın Talat’a ve Sayın Eroğluna da söyledim. İki toplum da yaptıkları hataların farkında olmalı. Bu sayede ileri gidebiliriz. Kıbrıs Rum toplumunun büyük hatasının ne olduğunu söyledim. (Ne imiş söylemedi) ve bunun için Kıbrıs Rum toplumu büyk bedel ödeyecek dedim.Bu ağır bedel de üniter devletten federasyona geçiş olacaktır”.
Hristofyas, Türk milletine 1960’da, Uluslararası bir anlaşma ile, Türk-Yunan-İngiliz haklarını koruyan, Enosisi ve taksimi yasaklayan, Kıbrıs’taki iki halkın eşit ortaklığına dayanan fonksiyonel federatif bir ortaklık devletini  “üniter devlet” olarak yutturmaya ve fonksiyonlar açısından federal olan bu devletin coğrafyaya dayalı bir federasyona dönüştürülmesini  Rumlar açısından  “büyük fedakârlık”  olarak pazarlamaya çalışıyor. 
Cenevre görüşmelerinden önce, Papandreu’nun Erzurum’da, Merkel’in Lefkoşa’da Hristofyas’a verdikleri destek hayra alamet değildir. 
Tek sorun bu Türk askerinden kurtulmak ve Garanti Anlaşmasının lâğvı! Uniter devlet, tek halk, tek egemenlik diyerek, Rum idaresini meşru hükümet olarak tanıyan ve KKTC’nin yasa dışı olduğunu vurgulayan BM Güvenlik Konseyi kararları ile AB normlarına yapışıp kalmalarının nedeni de bu.

Yazarın Diğer Yazıları