İHANET RANTI TÜRKİYE’Yİ PAYLAŞIYOR 5

İHANET RANTI TÜRKİYE’Yİ PAYLAŞIYOR 5
İHANET RANTI TÜRKİYE’Yİ PAYLAŞIYOR 5

Küreselleşme sanayi ve teknolojimizi esir aldı...

ARAŞTIRMA
Macit SOYDAN
Fatih ERBOZ
Önsel ÜNAL
Sümeyra YILMAZ

Türkiye, yeni teknolojilerin üreticisi değil, Batı’nın istediği ölçüde tüketicisi olabilecek hızda ilerliyor. Maden alanlarımız, doğal kaynaklarımız hiçbir zaman yabancı şirketlerin kullanımına verilmemeli.
Türkiye’nin maden alanlarının özelleştirilmesi ve buna paralel olarak yabancıların kullanımına açılması son dönemde çok tartışılan rödovans sözleşmelerinin yanında 1980 yılından sonra izlenen maden özelleştirme politikalarıyla da yakından ilgili. Türkiye yeni dünya düzeni kavramıyla ve sistemik yapısıyla birlikte bu dönüşüme ayak uydurmak istese de, değişimin en önemli eksikliği yapısal sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Bunun temel nedeni ise planlı ekonomiden sert bir dönüşle birlikte eldeki kaynakların verimli kullanımına ilişkin bir planın bulunmayışı..

‘Özelleştirme iyidir’ diye diye...
Özelleştirme politikalarının devlet elindeki işletmelerin daha verimli kullanılması adına yerli ve yabancı özel sektöre açılması olarak algılanması kaynakları daha verimli işletmeyi beraberinde getirmezken, aynı zamanda kamu üretim sistemi üzerinde baskı yarattı. Ekonomik dengelerin oturmamasıyla birlikte bu düzene yapısal olarak hazırlıksız olarak yakalanan Türkiye’de yeraltı ve yer üstü kaynaklar, özelleştirme iyidir anlayışıyla ne kadar bilinçli olduğu tartışmalı politikalarla devredildi. 1990’lı yılların başına gelindiğinde ise durum bir anlamda fark edilmiş oldu. Özellikle KİT’lerde istenen dönüşümün sağlanamaması verimlilik açısından yeterli sonuçların alınamamasına neden oldu. 200’li yıllardan itibaren ise küreselleşmenin dünya üzerinde enerji kaynaklarının kullanımı ve aktarımı anlamında bir satranca dönüşmesi Türkiye üzerinde hem üniter yapı, hem de ekonomik sistem olarak büyük bir baskıyı beraberinde getirdi.

Batı emperyalizminin temel amacı
Bu baskıdan madenlerimiz ve doğal kaynaklarımız da nasibini aldı. Bu dönem özellikle Batılı ülkelerin Türkiye’deki madenleri kendi kullanım alanları için hammadde olarak görmesini plan olmaktan çıkarıp uygulama noktasına getirdiği bir dönem olarak da karşımıza çıkıyor. Batılı ülkelerin Osmanlı döneminden bu yana Türkiye’ye bakışları hiçbir zaman da değişmedi. Osmanlı İmparatorluğu döneminden bugüne kadarki süreçte ülkemiz madenciliği üzerinde Batı emperyalizminin temel amacı ucuza hammadde ithal etmek, Türkiye’yi ise mamul madde ithal eden ülke konumuna getirmek oldu. Bugün ise o kadar ileriye gidildi ki madenlerimiz hammadde halinde yurt dışına çıkarılarak hem Batı endüstrisinin emrine verilecek, hem de Türkiye Batı endüstriyel ürünlerini ithal eden bir duruma düşürülecek.

Geleceğimizi tehlikeye atmayalım
Bu şartlar içerisinde sanayi ve teknolojide sürekli olarak Batı’ya bağımlı kalacak olan ülkemiz, aynı zamanda teknolojiyi ithal etmek durumunda kalan bir ülke olacak. Bir anlamda kendi elindeki hammaddeleri işletmesi için ucuza Batı’ya verecek, Batı’nın ürünlerini satın alacak. Bunun sonuçları çok açıktır ki sanayileşme noktasında teknolojik olarak yeterliliği her zaman sağlayamayan Türkiye, ileriki dönemlerde de yeni teknolojilerin üreticisi olmaktan çok ithalcisi, Batı’nın istediği kadarıyla tüketicisi olabilecek. İşte geleceğe dönük olan bu projeksiyonda Türkiye’de maden alanları anayasamızın belirttiği şekilde kamu üretimiyle işletilmeli ve hiçbir zaman şu ya da bu yöntemle özellikle de yabancı şirketlerin kullanımına verilmemelidir.  Dünyanın geleceğe yönelik teknoloji ve sanayi arayışları incelendiğinde ve aynı zamanda zenginlik yarışı dikkate alındığında, elbette Türkiye’nin maden kaynakları yabancı batılı devletlerin ilgisini çekiyor. Madenlerimiz doğal kaynaklar açısından önemli bir potansiyele sahip olmasına rağmen ülke ekonomisi içerisinde hala önemli bir yere de sahip değil. Ülke ekonomisi için milli anlamda istenilen düzeyde katkı sağlayamadığı ve potansiyeli iyi değerlendirildiğinde katkının daha da çok olacağı da belirtiliyor. Türkiye 29 maden türünde yapılan üretim baz alındığında dünyada 10. sırada, pazar payları sıralamasında ise yüzde 16 ile 52. sırada yer alıyor. Türkiye’de yaklaşık 50 farklı madenin üretiminin yapıldığı kaydediliyor. Bu üretimin ekonomiye katkısı ise 7-8 milyar dolar arasında değişiyor. Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) içindeki payı yüzde 1.5 dolayında. Madencilik ve madene dayalı sanayi birlikte düşünüldüğünde oluşan katma değerin GSMH içindeki payı yüzde 12 dolayında. Türkiye’nin maden kaynaklarının değeri 34 trilyon dolar olarak tahmin ediliyor.

Kaynaklarımızın kıymetini bilelim
Mevcut ispatlanmış değerler dikkate alındığında yılda 8 ila 12 milyar dolarlık üretim ve 4-6 milyar dolarlık bir ihracat gerçekleştirebileceği öne sürülüyor. Mevcut durumda ise 33.5 milyar dolarlık üretim, 1.5 milyar dolarlık ihracat yapılıyor. Yurt dışı satışların büyük çoğunluğunu ise doğal taş ürünleri oluşturuyor. Türkiye’nin jeolojik özellikleri, küçük orta rezervli, çok çeşitli maden yataklarının oluşumuna da olanak tanıyor. Jeolojik yapının sonucu olarak ülkemiz çok önemli sayıda maden çeşitliliğine sahip ve maden yatakları yönünden oldukça zengin. Türkiye bor, mermer, toryum, trona, zeolit, pomza ve selestit gibi madenlerde dünyanın en büyük rezervlerine sahip. Krom, manyezit, feldspat, barit, kil, kömür, altın, gümüş gibi nadir toprak elementleri gibi endüstriyel minerallerde ise yine rezerv ve üretim bakımından Türkiye dünyanın en önde gelen ülkeleri arasında yer alıyor.

Alman şirketleri ilk sırada
Türkiye’nin zengin maden rezervlerinin ekonomiye kazandırılması ise uzmanlar 11.5 trilyon dolarlık bir bütçeyle çalışmaların yapılması gerektiğini belirtiyorlar. Bu nedenle de yabancı şirketlerin sektörde ön plana çıktıklarının altını çiziyor. Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM) kayıtlarına göre, Türkiye’de toplam 11 bin 500 gerçek ve tüzel kişi maden arama ve işletme ruhsatına sahip. Bunun 98 adedi yabancı ortaklı şirketlere ait. 2006 yılı içerisinde 12 bin 215 adet arama ve 1.651 adet işletme olmak üzere toplam 13 bin 866 adet ruhsat düzenlenmiş. Bunun içinde yabancı ortaklı şirketlere verilen ruhsat sayısı, 592’si arama ve 69 adeti işletme olmak üzere toplam 661. 2004 yılında kabul edilen Maden Yasası’nın 6. maddesine göre, maden arama ve üretimi yapmak isteyen yabancı şirketlerin Türk yasalarına göre kurulmuş olması gerekiyor. Türkiye’de kurulu olan ve maden arama ruhsatı bulunan 98 şirketten 60’ı Türk ortağı bulunmayan yüzde 100 yabancı sermayeli kuruluşlardan oluşuyor. Bunların arasında en tanınmışları, dünya çapında arama yapan Newmont, Tüprag, Rio Tinto, Cominco ve Gordion gibi çokuluslu şirketler. Firmaların ülkelere göre dağılımına bakıldığında Almanya 13 şirketle birinci sırada yer alırken, peşinden 9’ar şirketle ABD ve İngiltere geliyor. Türkiye’de altın aramalarında en çok adı geçen ülke olan Kanadalı şirket sayısı ise 8. Kanada’yı 7 şirketle İspanya ve 6’şar şirketle Hollanda ile İtalya takip ediyor. Türkiye’de maden faaliyeti yürütenler arasında Rusya, Azerbaycan, Irak, Malezya, Çin gibi ülkelerden de şirketler var.

En fazla ilgi altın rezervine
MİGEM verilerine göre, yabancı şirketlerin genellikle metalik madenler için müracaat ettiklerini, bunun dışında da, çimento hammaddesi, manyezit, kalsit, perlit, kil, mermer, alçıtaşı için de ruhsat aldıkları göze çarpıyor. Yabancılar en fazla ilgiyi altın rezervine gösterirken, bu alanda 12 ilde aramalar sürüyor. Türkiye’de altın işletme ruhsatına sahip 13 firma bulunuyor. Altın aranan illerin başında İzmir, Kütahya, Gümüşhane ve Balıkesir geliyor. Bunun dışında Türkiye’deki yabancı şirketlerden 6’sı çimento, 4’ü mermer, 3’ü manyezit, 2’si alçıtaşı, diğerleri de bakır, krom, kil, sepiyolit, bentonit, perlit ve trona gibi alanlarda arama faaliyetleri yürütüyor. Uzmanların değindiği bir başka konu ise maden ruhsatlarına tanınan dokunulmazlık. Maden işletme ruhsatlarına tanınan dokunulmazlık ile kamu elindeki kaynakların ulus ötesi şirketlere aktarılmasına da imkan sağlamaktadır. Bu noktada kamu girişimciliği tasfiye edilirken, yabancılara imtiyaz ve teşviklerle yatırım imkanı da sağlanmakta. Bu sağlanan imtiyazlar Türkiye’nin milli sanayisi için değil, Batılı ülkelerin sanayisi için hammadde üretiminin önünü açmakta. Buradan da anlaşılacağı gibi Türkiye’nin elinden milli kaynakları adeta alınmaktadır. Bu tür girişimler ülkenin bağımsız ekonomik politikalarını olumsuz yönde etkilemektedir. Türkiye küresel zihniyetin sömürü katarına takılmış bir ülke mi olacak, yoksa milli, planlamacı, ülke kaynaklarını verimli kullanan bir politikaya mı sahip olacak? Bu örnekten karşımıza böyle bir soruya verilebilecek tek bir cevap çıkmaktadır. Bu cevap son derece önemlidir. Bu yazı dizisinin amacı ise bunları tartışmaya açarak, verilecek cevabın bağımsızlık ekseninde olması gerektiğini gözler önüne sermektir.

Yarın: TÜRKİYE’NİN ENERJİ YATIRIMI KARADENİZ

---------------------------------------------------------------------------------------
Yasal Uyarı:
Yayınlanan araştırma yazısı/haberin tüm hakları Yeniçağ Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş'ye aittir. Kaynak gösterilse dahi araştırma yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan araştırma yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın