İlk yazısıyla 10 kilo şeker kazanınca gazeteci oldu

 


Orhan Karaveli Ünlü şair Nâzım Hikmet’le ölümünden kısa bir süre önce
Moskova’da 15 gün boyunca geceli gündüzlü beraber olup yurda dönüşünde
intibalarını yazmıştı.

 

Ankara 1930 doğumlu Orhan Karaveli, ailenin en küçük erkek çocuğuydu ama annesinin ideali diğer büyük çocukları gibi babasının mesleği olmayıp Vali, hatta akrabaları gibi Paşa olması hayalinde idi. Ama Orhan Karaveli, ailesinin hayallerinin aksine iyi bir gazeteci oldu. Yeni İstanbul, Milliyet, Vatan ve Cumhuriyet Gazeteleriyle çeşitli dergiler de köşe yazarlığı, sonra da yöneticilik ve Genel Yayın Müdürlüğünde 50 yılı aşkın süre hizmetini sürdüren Orhan Karaveli, ailesinin çocukluk günlerindeki o arzusunu şöyle anlatıyor:
-Sanırım herkesin bir “mesleğe yöneliş” öyküsü vardır. Kimi, aileden çiftçi, tüccar ya da doktor’dur. Kimi komşuları Ahmet Bey’in parlak çizmelerine, sırmalı apoletlerine öykülenerek askeri okullardan birinin yolunu tutmuştur. Kiminin de, geleceğini, babasının işyerinde görmekten başka çaresi yoktur. Memur olup sırtını devlete dayamak, sonra da emekliye ayrılıp ömür boyu rahat etmek (!) nice hayalleri süsler.


Hakkında karar verildi
Ankara Saman Pazarı’ndaki beyaz kireçli badanalı “bağdadi” evimizdeki komşulardan aklımda kaldığına göre benden beş yaş büyük ağabeyimin babama ait kömür ve zahire işlerini sürdürüp geliştirmesi bekleniyordu. Üç yaş büyük ablam ise yatılı İsmet Paşa Kız Enstitüsünü bitirip, babamın deyimiyle “gerektiğinde kocasına muhtaç olmayacak” bir meslek sahibi olmaktı. Benim için düşünülen ise, “Vali” veya “Paşa” olacaktım. Başkentin 30’lu yıllarında ailemizde hiç memur veya asker bulunmadığı halde nasıl olup da böyle bir karar(!) alınmıştı. Çok sonraları anneme “Nereden çıktı bu ” Vali’lik “Paşa” lık işi diye sormuştum. Anlatmıştı; 1930’un amansız bir kış gecesi dünyaya geldiğimde beni ıslak ıslak kapıp kucağına alan uzak akraba güngörmüş Nuriye Hala babama dönüp “Bak Mahmut Bey, sakın bu çocuğu kendin gibi tüccar filan yapmaya kalkmayasın!.” Demişti. Annemin itirazı üzerine halam devamla;
“Bunu ya Vali yapacaksın, ya da Askeri okula vereceksin ki, anlı şanlı bir Paşa olsun!  Ordumuza Mustafa Kemal’in hizmetine girsin, kendi cebine değil. Devlet Millet için çalışsın!”


Paşa olamadı ama...
Nuriye Hala’nın temennisi, yıllar geçtikten sonra Orhan Karaveli’nin “Vali” ve “Paşa” olmak yerine nasıl gazeteciliğe geçtiğinin öyküsünü de kendisinin “Görgü Tanığı / Bir Gazetecinin Sıradışı Anıları” adlı kitabında etraflıca anlatır:
Galatasaray Lisesi Ortaköy ilkokulu kısmı 1/A Sınıfı öğrencisi Orhan Karaveli, Afacan Dergisinin İlkokul düzeyinde açtığı yarışmaya okul arkadaşları gibi sınıf öğretmenin önerisiyle iştirak eder. Afacan Dergisi’ne İstanbul başta olmak üzere yurdun her yerinde bulunan İlkokul öğrencilerinden çuvallar dolusu yazılar yağar. Bunların tasnif ve değerlendirmesi de bir hayli uzun sürer.


Yarışmayı kazandı
Sonuçta Orhan Karaveli’nin yazdığı yazı birinci seçilir ve Afacan Dergisi’nden davet alır. Orhan Karaveli’nin babası da oğlunun başarısına sevinir, davete katılarak Afacan Dergisi’nin sahibi eski öğretmen Faruk Gürtunca’yı ziyaret ederler.
Faruk Gürtunca, kendisine 10 kilo ağırlığında teneke kutu içinde karışık şekerler bulunan hediyeyi teslim ederken şu müjdeyi verir:
“-Orhan, sen bundan böyle Afacan Dergisi’nin yazarısın. Her hafta imzanla yazıların köşede çıkacak.!”
 Orhan Karaveli, babasıyla birlikte ellerinde koca kutu ile okula gittiğinde önce müdür Münir bey, ardından da tüm öğretmenlerin tebrikleriyle karşılanır.
Sonra da kutu açılıp şekerlerin tepsilere yığılması takdirler ve gülüşmeler yükselir. Yöneticilerinden öğretmenlerine, öğrencilerinden müstahdemine kadar herkesin ağzı bu hediye şekerlemelerle tatlanırken okulda adeta bir şeker bayrımı yaşanır. Devam eden günlerde Orhan Karaveli’nin gönderdiği yazılar, Afacan Dergisinde resimli olarak köşesinde her hafta yer alırken Orhan karaveli’nin de  adı okulda “Gazeteci Orhan” diye anılmaya başlar.

 

Yazarın Diğer Yazıları