Korkma!

Geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstiklal Marşı'nın bestesi ile ilgili, "En büyük üzüntüm bu emsalsiz marşın hakiki manasını yüreklere nakşedecek bir bestenin bulunamamış olmasıdır. O beste ile güftenin birbirini tamamlaması çok önemlidir. Burada bestekârlara büyük iş düşüyor" demişti.

Müzikle, sanatla ilgilenen hatta prozodi hatalarını önemseyen bir Cumhurbaşkanımızın olması gurur verici ama İstiklal Marşı müzikal bir değer değil, sosyolojik bir değerdir. Bu konuyu önce toplum bilimcilere sormak gerekir diye düşünüyorum. Ayrıca bir millî marşın, müzik olarak çok başarılı olması gerekmiyor. Millî duygumuzu yansıtıyor mu ona bakmak lazım. Tüm millî marşlar estetiktir, kuvvetlidir, kulağa hoş gelir, ruhumuza güç verir...

Bir ülkenin sosyo-kültürel oluşumunu anlamada dili, bayrağı, başkenti gibi ulusal marşı da belirleyici rol oynar. Birlik ve beraberliğin sembolü olarak hep birlikte tek ağızdan söylenen marş; göğsümüzü kabartan vatan şarkısıdır. Bu ülkelerin gerçekliğidir. Beste ve güftesi büyük anlam taşıyan marş tabii ki her şey gibi sorgulanabilir ama niyet sadece prozodi hatası mıdır? Gerçek niyet nedir?

Ulusal bilincin oluşması ve kalıcılığını muhafaza etmesi millî marşların en temel özelliğidir. Ulusal marş ile devlet arasında sıkı bir ilişki vardır. Yarın öbür gün iktidar değiştiği zaman sözlerinin beğenilmemesiyle değişen müziğe başka sözler yazılırsa ne olacak? Torunlarımızla hep birlikte aynı duygularla söyleyebilecek miyiz marşımızı? Endişelerimiz derin...

Türkiye Cumhuriyeti'nin millî marşı İstiklal Marşı'dır. Kurtuluş Savaşı ile cumhuriyetini kurmuş bir milletin onurunu gururunu anlatan bu marştan etkilenmiyorsanız, aklınıza vatan için dökülen kanlar gelmiyorsa, suç kesinlikle marşın değildir. Evet, İstiklal Marşımızı okumak biraz zor. Tıpkı kazandığımız bağımsızlığımız gibi. O da hiç kolay olmadı. Zor da olsa böyle kalmalı. Marşımızı layığıyla okumayı öğreneceğiz bir zahmet...

***

Üzerinden tam 103 yıl geçti. Çanakkale Destanı hiçbir şeyin vatan sevgisinden daha kuvvetli olmayacağını ve yenilmez zaferin inançla olabileceğini kanıtlayan gerçek bir mücadelenin başarısı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusunun 103 yıl önce dünyanın en güçlü donanmalarına geçit vermeyerek yazdığı 'Çanakkale Geçilmez Destanı'nın yıl dönümü...

Gözümün önünde mavi gözlerin, aklımda 'vatan' ne demek bilen şanlı yiğitler... Gururum, minnetim... Acılarım... Şehitlerimiz... Geri dönmeyi hiç düşünmeyenler... Teşekkürler Gazi Mustafa Kemal ve can yoldaşları... Ruhlarınız şad, mekânınız cennet olsun...

Yazarın Diğer Yazıları