Kumpaslar sürüyor

Orta Doğu'nun içine sürüklendiği kargaşa ortamından biz de payımızı alıyoruz. Türkiye'de kamplaşmalar alabildiğine körükleniyor. Güvenlik ve psikolojik harp ile ilgili kapatılan veya devredilen bazı birimler tekrar kurulmalıdır. Anlaşılan TSK; Ümraniye, Balyoz, casusluk gibi davalarla yıpratılamamıştır. Asker ve Türkiye üzerinde dış kumpaslar sürdürülmektedir. Musul'u IŞİD'den kurtarma bahanesiyle asker Suriye'ye sokulmaya zorlanabilir. Eğer bu olmazsa bir başka yıpratılma ve istenen tavizlerin alınma yolu, askeri müdahaleye teşviktir. Müdahale hiçbir zaman çözüm olmamıştır. Çeşitli vasıtalar kullanılarak BM ve NATO'nun topraklarımıza müdahale ortamı yaratılabilir. Unutulmamalı ki; bombalı saldırılar, terör örgütüne sözde dostlarımızca sağlanan silah ve personel desteği, keskin nişancılar ve intihar saldırıları, Türkiye üzerinde kurulan kumpasın birer parçasıdır. Bunlar tesadüfi gözükmemektedir. Terör örgütünün halkla devleti karşı karşıya getirme çabaları önemli bedeller ödememize rağmen çökmüştür. Türkiye zora sokularak AB sürecinde ve Kıbrıs'ta önemli tavizler koparılmak istenmektedir. Birleştirilmiş Kıbrıs Türk'ü azınlık yapacağı, Türk varlığını ortadan kaldıracağı gibi, Türkiye'nin antlaşmalarla doğan haklarını da silip götürecektir. Böyle bir ortamda Yeni Anayasa ve başkancılık oyunları oynamak yerine; geniş millî mutabakatlar sağlanmalı, demokratik parlamenter rejim güçlendirilmelidir. Devlet adamlığı hayaller üzerine kurulmaz. Türkiye bölgede yeniden barış ve istikrar unsuru olmalı; İsrail, ABD ve Suudi Arabistan eksenine mesafeli ve temkinli durmalıdır.

Suriye'nin kuzeyindeki koridor neredeyse tamamlanmak üzeredir. Buna fırsat verilmemelidir. Türkiye yanlış Suriye politikasının sonuçlarını yaşamaktadır. Müslüman kardeşlerimizi koruyoruz adı altında terör ve terörist ithal ettik. Ülkeyi adeta Bağdatlaştırma sürecine soktuk.

                Vatandaşımız, korku yayan maksatlı ve gerçek dışı propagandaların etkisine girmeden ve teröre psikolojik destek sağlamadan normal yaşantısını sürdürerek teröre meydan okumalıdır. Terörden şikâyetçi olmak yerine; 1 Kasım Genel Seçimlerinde ezbere rey vermekten korkmalıydık. Ülkeyi yönetenler, "Barış, hem de şimdi" gibi barış sahtekârlıklarına prim vermemelidir. Bu sözde barış Sevr ve Mondros barışlarından farklı değildir. Hayali bir barış ve sözde çözüm özlemi ile garip açılımlar bizi bugünlere getirmiştir.

                Dünyada küreselleşmeye tepki olarak yükselen milliyetçiliği dışlayanlar, millî menfaate şaşı bakanlar, millet gerçeğine yabancılaştıklarından etnik ve mezhep temelli yaklaşımları aşamazlar. Gençlik yıllarında yanlış şartlandırılanlar, bugün etnik ve mezhep odaklı ezberi bir türlü terk edemiyorlar. Orta Doğu olayları millet gerçeğini reddeden siyasi ümmetçilerin çelişki ve yanlışlarıyla doludur. Dünyada ve Orta Doğu'da milliyet ve millî kimliği inkâr edenler hep açık düşeceklerdir. Maalesef çevremizde yeni Afganistanların ve Filistinlerin doğuşunu hazırladık. Şimdi içimize döndük. Dış tavsiyelere uyarak Yeni Anayasa ile ufalanmanın reçetesini hazırlıyoruz. Irak eski cumhurbaşkanı yardımcısına Sünni'dir diye kol kanat geren Türkiye, karşılığında IŞİD'i kutlayan Haşimi'yi buldu. Bağdat yönetimi ile aramızı açan sebeplerden birisi de budur.

                Türk tarihinin altın sayfalarından biri olan Çanakkale Zaferini bazıları değişik bir şekilde anıyorlar. Tarihi bir bütün olarak ele alalım. Osmanlı da bizim; Cumhuriyet de... Her dönem artı ve eksileriyle ele alınabilmeli. Çanakkale bazılarının bilhassa vurguladığı gibi ümmetin bir başarısı ve zaferi değil; tersine millî mücadelenin çok önemli bir hazırlığı. Eğer aksi olsaydı, bizimle savaşmak üzere müstemlekelerden İngilizlerce getirilen Müslüman askerlere ne diyeceğiz? Osmanlı Almanlarla anlaştı; Protestan oluyor diye savaşmak üzere getirilen Müslüman askerler ümmetin dışında mı?

Yazarın Diğer Yazıları