Manevi Mimarlarımız Horasan Erenleri (*) / Celaleddin Polat

Manevi Mimarlarımız Horasan Erenleri (*) / Celaleddin Polat

Celaleddin Polat / Tunceli Hozat Belediye Başkanı

 Türk Milletinin Manevi Mimarları Horasan Erenleri üzerine sorular ve cevaplar:

  • Türk Milleti olarak nasıl Müslüman olduk?

POLAT: Bizler Türk Milleti olarak İslam diniyle kitaplar vasıtasıyla tanışmadık. İslam’a kitaplar okuyarak girmedik. Kılıç zoruyla da Müslüman olmadık. İslam’ı bize nefsinden arınan temiz insanlar getirdi. Temiz yaşantılarıyla önce kendilerini sonra da İslam’ı sevdirdiler. Biz İslam’a bu örnek insanları severek ve gönüllü olarak girdik. Bunların başında Emevi zulmünden kaçıp Türk illerine, Horasan’a sığınan Ehl-i Beyt mensupları vardı. Horasan, biz Türkler için Ehl-i Beyt ile tanışıp kucaklaştığımız ve İslam’la yoğrulduğumuz ve aydınlandığımız ata ocağıdır. Anadolu ve Rumeli’yi manevi olarak imar ve inşa eden manevi mimarlarımıza geldikleri yere nispeten Horasan Erenleri denmiştir. İslam Dünyasında biz Türkler kadar Ehl-i Beyti ve İslam büyüklerini seven ve hürmet eden başka bir millet yoktur.

  • Buna somut örnekler verebilir miyiz?

POLAT: Bunun şahitlerinden birisi adına çalıştay düzenlediğimiz, anma toplantısı yaptığımız ve huzurunda toplandığımız Horasan Erenlerinden Seyyit Cemal Sultan türbesi ve bunun gibi sayısız türbelerdir. Türbe deyip de geçmeyin. Rahmetli Erol Güngör diyor ki;  “Nerede evliya kabri varsa orası Türk toprağıdır. Evliyası olmayan yerde Türk de yok demektir.” Gerçekten de Hindistan’dan Macaristan’a, Balkanlardan Cezayir’e kadar nerede ne kadar türbe varsa Türkün eseridir. Hepimiz biliyoruz ki, bu türbeler İslam’ın ve Türkün en sağlam mühürleridir. Bu türbeler bu toprakların bizim olduğunu gösteren tapu senetleridir. Horasan Erenleri önce hayatlarında yaptıkları hizmetlerle Rum toprağını (Anadolu’yu) İslam toprağı yaptılar. Öbür dünyaya intikallerinden sonra da himmetlerini bu topraklardan ve insanımızdan eksik etmediler, hizmetlerine devam ettiler. Bu toprakların mührünü taşıdılar. Seyyit Cemal Sultan efendimiz de; Ehl-i Beyte mensup bir İslam ve Türk büyüğüdür. Horasan’da Nişabur’da doğmuş, Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin dergâhında yetişmiş dervişlerden biridir. Resul Baba, Kolu Açık Hacım Sultan ile birlikte Germiyan bölgesinde hizmetle görevlendirilmiştir. Horasan Erenleri’nden, Gazi Dervişlerden Alperen’dir. Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan’ın bahsettiği “Kolonizatör Türk Dervişleri”ndendir. Bu bölgenin İslamlaşmasına ve Türkleşmesine canla başla hizmet etmiş ululardandır.

  • Bazılarının geçmişin masalları olarak nitelendirdiği kabir ehlini nasıl değerlendiriyorsunuz?

POLAT: Hepimiz biliriz ki: Ölür ise ten ölür /Canlar ölesi değil”. Bu Alperenler, nefsinden arınıp Allah’a vuslat bulduktan sonra, yeni­den halkın içine dönen ve Hakk taliplerine “Bir basiret üzere aynı yolu gösteren” (12/Yusuf:108) gerçek Münevverlerdir ki; “Ölü iken diriltip, kendisine bir nur verdiğimiz ve bu nur ile insanlar arasında dolaşan kimse ile karanlıklar içinde kalmış ve buradan bir türlü çıkamayanların hali aynı olur mu?” (6/En’am:122) ayetinde tarif edilen “Nur saçan Kandillerdir.” (33/Ahzab:46) Cahiller ölü, gerçek Münevver olan bu Bilge Zatlar diridirler. “Kâfirler istemeseler de Allah Nurunu bu münevverlerle tamamlayacaktır.” (9/Tevbe:32) Onların himmeti inşallah kıyamete kadar devam edecek ve bu topraklar İslam’ın ve Türkün Yurdu olarak kalacaktır.

Bazılarına masal, efsane geliyor, ama bu maneviyat büyüklerimizin en sıkışık zamanlarda Türk ordusuna yardım ettiğine dair rivayetlerin haddi hesabı yoktur. Bu bölgede aralarında Seyyit Cemal Sultan, Resul Baba ve Karacaahmet Sultanların da bulunduğu Horasan Erenleri’nin “Yeşil Sarıklılar” arasında İstiklal Harbi’nde Yunan ordusuna karşı Türk ordusuna yardım ettiğine dair çok sayıda tanıklık vardır. İsteyen gidip Eğretlilerin, Döğerlilerin, Karacaahmetlilerin, Beşkarışlıların yaşlılarına bunu sorabilir. Resulullah Efendimizin, “Başınız dara düştüğünde kabir ehlinden yardım isteyiniz” diye buyurduğu, zamanımızda da insanlar arasında dipdiri dolaşan Kabir Ehli’nin Ulularını arayıp bulmamız ve Onların gönüllerini kazanmamız ve himmetlerini almamız gerekiyor.

  • Bu manevi değerlerimize sahip çıkmadığımızda neler yaşıyoruz?

POLAT: Bugün İslam’ı kendi içinden yıkmak için IŞİD, Taliban, El Kaide gibi gruplar türetildi. Irak ve Suriye’de bu grupların yaptığı ilk şey, fırsat ellerine geçer geçmez bulundukları yerlerdeki türbelere saldırmak ve onları tahrip etmek olmuştur. Veysel Karani Hazretlerinin Türbesini bombaladıkları, yerle bir etmeleri yetmemiş, hınçlarından Kabri Şeriflerini balyozla parçalamışlardır. Bu şekilde son yıllarda Afganistan’dan Libya’ya, Irak’tan Yemen’e kadar birçok İslam ülkesinde sayısız türbe tahrip edildi. Bu türbe yıkım furyası Türk milletinin gözünden çoğu zaman saklandı. Afganistan’daki büyük Türk bilgini Biruni’nin türbesinden Libya’daki Osmanlının en büyük denizcilerinden Turgut Reis’in türbesine kadar yıkılan türbelerin çoğundan Türk milleti haberdar değildir. Haçlı seferlerinden bu güne Türkün manevi dünyası bu kadar ağır saldırı altında kalmamıştır.

  • Türkiye’den de buna benzer örnekler verebilir miyiziz?

POLAT: Bursa’yı işgal eden Yunan ordusunun başında bulunan Venizelos’un oğlu Sofokles, 8 Temmuz 1920’de, Osman Gazi’nin türbesine gittiğinde sandukayı tekmelemiş, ancak yıkmaya cesaret edememişti. Sofokles, “Kalk ey koca sarıklı, koca Osman! Kalk da torunlarının halini gör! Kurduğun devleti yıktık. Seni öldürmeye geldim!” diyebilmişti. İngilizler Şam’ı işgal ettiklerinde, 11 Aralık 1917 günü, İngiliz General Allenby, Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi’nin mezarını tekmelemiş ve “Kalk Selahattin biz yine geldik” demişti. Dikkat edin en büyük İslam düşmanı işgalciler bile işgalleri altındaki yerlerde bütün güçlerine rağmen türbeleri yıkmaya cesaret edememişlerdi. Ancak bu Müslüman kılıklı kandırılmış, saptırılmış güruhlar İslam dünyasının her yerinde türbe avına çıktılar, yaktılar ve yıktılar. Yunan ve İngiliz gâvurunun yapamadığını bunlar yaptılar. Aslında bu yaşadıklarımız İslam Dünyasının bugün Haçlı seferlerinden daha ağır bir işgal altında olduğunun göstergesidir.

  •  Türbelere yapılan saldırıların amacı sizce nedir?

POLAT: Türklerin İslam topraklarındaki izlerini kazımak ve yok etmektir. Diğer amacı da; Müslümanlara kendi tarih ve medeniyetlerinin en önemli isimlerini unutturmaktır. Nerede bir türbeye saldırı varsa bilin ki; orada Türkün ve İslam’ın bağrına bir hançer saplanıyor. Haçlılar kendi yapamadıklarını, kendi icatları olan Selefi, Vehhabi anlayışına yaptırıyorlar. Bizim neslimize yazıklar olsun ki; bu vahşeti durduramadık. Makberlerimize yapılan saldırıların hesabını soramadık. Türbeleri koruyacak olan insanların yüzyıllar geçse de tükenmeyen sevgisidir. Türbeleri silahla değil sevgiyle koruyabiliriz. İslam dünyası yeni nesilleri kendi büyüklerine karşı sevgi ve muhabbetle yetiştirmelidir. Allah Müslüman görünümlü bu zalimlere fırsat vermesin, hepsini en kısa zamanda Türkün kılıcıyla temizlesin.

  • Siyasi niteliği ağır basan bu radikalcilerin tahribatı nelerdir?

POLAT: Taklitçi Molla Kasım tipi; itici, kaba-yobaz, ham softa, katı kuralcı, taklitçiler; kine öfkeye, fanatikliğe dayanan dayatmacı ve itici tavrıyla, siyasi niteliği ağır basan bu tür radikal İslami hareketler, İslam’ın evrensel boyutta gerek kültürel ve toplumsal gerekse bilim ve düşünce potansiyelini zayıflatmakta, bugünkü dünyadaki konumunu aktif olarak sarsmakta, ihtiva ettiği evrensel mesajı tamiri zor bir biçimde zedelemektedir. Bizim insanımıza, din adına yaklaşanlar sevgi ve içtenlik yerine zorbalık, ikiyüzlülük, kuralcılık sergilediklerinde hüsrana uğrarlar. Arap-Acem yorumlu din işte bu yüzden, bizim insanımızın ruh yapısına, karakterine ters düşmektedir. Tasavvufu anlamayanlar, Türk insanının dinini de, ahlakını da anlayamadılar. “İslam’ın meselelerini ancak İslam Devleti çözer” düşüncesiyle özetleyebileceğimiz “Radikal Siyasi İslamcılık” tavrı ile insanımızın idrakine, hür iradesine ve gönlüne hitap eden Türk’ün Müslümanlığı kavrayışının sıcak, cezbedici üslubu arasında dağlar kadar fark vardır. Ve bu anlayışlar, tarih boyu muhteva ve metot bakımından birbirlerine ters düşmüşlerdir. Onun için reaksiyoner değil aksiyoner, taassuba değil hoş görüye dayanan, hayalci değil ayakları yere basan, antipatik değil sempatik, ürküten değil sevdiren, şekilci değil iç derinliği olan, özünü Hakikatten alan Türk Müslümanlığı’nı yeniden kavramaya ve hayata geçirmeye evet diyoruz. Türkiye ve İslam dünyası bu beladan ancak Horasan Erenleri’nin anlayışı ve metoduyla başa çıkabilir ve kurtulabilir.

  •  Karşılıklı “Allahuekber” çığlığıyla birbirlerini boğazlayanların hali? 

POLAT: IŞİD, Taliban, El Kaide gibi grupların yaptığı ikinci şey de; Müslümanları tekfir edip kafalarını kesmek. Bugün İslam’ın başına gelenler başka hiçbir dinin başına gelmemiştir. İçinden türetilen sapkın bir gruba Müslümanların kafasını kestirmek gibi bir zulmü düşünmek dahi mümkün değil. İslam dünyası bir bütün olarak ne yapıp edip gençlerimizin bu belaya bulaşmalarının önüne geçmeliyiz. Bir zamanlar Horasan Erenleri’nin, Hz. Hacı Bektaş Veli’nin, Yunus Emre’nin, Mevlana’nın yaptığı gibi çocuklarımızı ve gençlerimizi sevgi, şefkat, merhamet duygularıyla yetiştirmeliyiz. Onlara doğayı, çiçeği, böceği, kelebeği, kuşu velhasıl tüm yaratılanları ve bunların arasında da eşrefi mahlûkat olan insanı sevmeyi, insana sevgiyle, şefkatle, merhametle bakmayı da öğretmeliyiz. İnsanları en küçük gerekçelerle kâfir sayıp din dışına itmek yerine, her bir vesileyle onları İslam dairesine çekmenin yoluna bakmalıyız. Seyyit Cemal Sultanlar günahkâr da olsa her insana el uzatmış, insana değil ve fakat günahın kendisine savaş açmışlardı.

  •  Horasan Erenleri’nin yolunu geçmişte kalmış, işi bitmiş olarak değerlendirenlere neler söylemek istersiniz?

POLAT: Aksine hem Türkiye’nin hem İslam Dünya’sının ve hatta tüm insanlığın her zamankinden daha fazla bu yola ihtiyacı var. Harici, selefi, vehhabi anlayıştan gençlerimizi uzak tutmalıyız. Başta İmam Hatip Liseleri olmak üzere tüm okullarımızda Horasan Erenlerinin incelik ve insanlık dolu yolunun öğretilmesini sağlamalıyız. Bütün Türk milletinin ve hatta İslam ümmetinin müşterek uluları ve kurucu ataları bu topraklarda hem devletin hem İslam’ın hem milletin manevi mimarlarıdır. Bu nedenle bu Abide Şahsiyetler bir grubun bir hizbin değil, bu topraklardaki herkesin büyüğüdür. İslam’ın bizi ayrıştırmasını değil, birleştirmesini istiyoruz. İslam bu yüce insanların yaşayışında ve felsefesinde bizim tutkalımızdı. Yine öyle olmasını istiyoruz. Ahi Evran’ın torunlarından merhum Prof. Dr. Erol Güngör hocanın, “İnanç konusunda genel noktalara giderseniz din çok ciddi birleştiricidir. Ayrıntılara girmeye başladığınızda din ayrıştırıcıdır” formülünün gösterdiği gerçekten hareketle bu ülkede birlik isteyen bizler diyoruz ki; Hepimiz kardeşiz, Müslüman’ız. Allah’ımız, Kitabımız, Peygamberimiz bir. Hepimiz Ehl-i Beyti seviyoruz.” Bu temel konulardaki birliği önde tutmalı, detaylardaki farklılığa gözlerimizi kapamalıyız. Herkes, ama bilhassa devleti yönetenler asla bu gerçeği akıllarından çıkarmamalıdır.

  •  Türkiye’de körüklenen Doğu-Batı ayrımını nasıl okuyorsunuz?

POLAT: Horasan Erenlerine yapılacak en büyük bühtan, bu yolun biraz oradan biraz buradan toplanan malzemelerle inşa edildiği iddiasıdır. Horasan Erenleri’nin yolu İslam’ın yoludur. Ehl-i Beytin yoludur. Allah Dostlarının yoludur. Onda İslam’ın Türk Yorumu dışında bir şey bulmazsınız. Bunun dışında bir şey söyleyenlere itibar etmeyiniz. Yıllardır bizlere Erzincan, Tunceli, Malatya ve Elazığ’ı Doğu; Afyon, Kütahya, Konya, Uşak, Eskişehir, Çanakkale, Balıkesir, Muğla, Denizli ve Manisa’yı Batı olarak tarif ettiler. Ben size söyleyeyim; Seyit Cemal Sultan Afyon Döğer’de, Rasul Baba Kütahya Altıntaş Beşkarış’ta, Karacaahmet Sultan’ın evlatları Afyon İhsaniye Karacaahmet’te, Seyit Mahmut Hayrani Veli Konya Akşehir’de, Kolu Açık Hacım Sultan Uşak’ta, Seyit Battal Gazi Eskişehir Seyitgazi’de ve büyük Sultan Hacı Bektaş Veli Nevşehir Hacı Bektaş’ta yattığı sürece onların evlatları ve sevenleri Türkiye’nin ve Balkanların her yanında olduğundan daha fazla Tunceli’de, Elazığ’da, Erzincan’da, Malatya’da olduğu sürece Doğu’da biziz, Batı’da biziz. Afyonlu arkadaşlarım hep söylüyorlar; Dedeler yani Seyit Cemal Sultanlar, Karacaahmet Sultanlar, Seyit Mahmut Hayrani Veliler ve yoldaşları bizim toprağımızda Afyon’da, Kütahya’da, Uşak’ta, Konya’da yatıyor… Torunlar ise Tunceli’de, Elazığ’da, Erzincan’da… Bu böyle olduğu sürece bizi birbirimizden kim ayırabilir?

  • Birlikteliğimizi tesis eden değerlerimizden örnekler verebilir miyiz?

POLAT: Aslen Kütahyalı olan Evliya Çelebi’miz Germiyanlıların bey ailesinin soyağacını Ahmet Yesevi Hazretleri’ne dayandırmaktadır. Germiyan ailesinin büyük ve ünlü Yesevi ailesiyle bağı sadece maddi soy bağı değil, aynı zamanda manevi bir bağdır. Sahipataoğullarının veziri Fahrüddin’in Baba İlyas’ın torunu olduğunu Amasya Tarihinde Hüsameddin Çelebi yazıyor. Saltukname’de Sarı Saltuk’un Anadolu’da ilk ziyaretini Akşehir’e Seyyit Mahmut Hayrani Veli’ye ve Nasrettin Hoca’ya yaptığını biliyoruz. Horasan Erenleri Sünnisi ile Alevi ve Bektaşisiyle bizi birleştiren manevi büyüklerimizdir. Onlar sadece bir grubun değil, bütün insanımızın maneviyat büyüğü ve yol göstericisidir. Horasan Erenleri’nin meşalesi Doğuyu da aydınlatıyor Batıyı da… Tarihçilerimiz bu konular üzerinde durdukça birbirimizle ne kadar iç içe girdiğimiz ve nasıl yakın bir aile olduğumuz daha iyi anlaşılacaktır. Seyyit Cemal Sultan’ı rahmetle anarken, onun dost ve arkadaşı Resul Baba ve Kolu Açık Hacım Sultan’ı, Seyyit Mahmut Hayrani Veli’yi, hepsinin üstadı Hacı Bektaş Veli’yi ve onun üstadları Şeyh Vefa ve Hoca Ahmet Yesevi’yi de şükranla anıyoruz. Moğol istilasından sonra Anadolu’yu ayağa kaldıran, insanımızı kardeşlik bağıyla birbirine bağlayan Horasan Erenlerine, onların yoluna ve anlayışına şimdi daha fazla ihtiyacımız var.  

  •  Tarihi Haçlı düşmanlığı ve etnik tuzaktan nasıl korunacağız?

POLAT: Bugün Fransa, Almanya ve İngiltere başta olmak üzere Batı ülkeleri Türkiye çalışmalarının önemli bir kısmını etnik ve mezhebi konuları araştırmaya ayırırken, Allah’ınızı severseniz Türkiye’de üniversiteler ne yapar, neleri araştırır? Horasan Erenlerini üniversite araştırmayacak da kim araştıracak? Hünkâr Hacı Bektaş Veli Hazretlerinin; “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” sözünden ilham alarak, Horasan Erenleri’ni ve onlardan el alan Anadolu ve Rumeli Erenleri konusunu önce ilim adamlarımızın saha araştırmalarıyla, arşiv ve literatür çalışmalarıyla, ilim disiplini ve ciddiyetiyle aydınlatmalıdırlar. Üniversitelerimiz onların kimliklerini, kişiliklerini, hizmetlerini, hayat hikâyelerini, düşüncelerini, eserlerini, ilahilerini, hikmetlerini, şiirlerini, menkıbelerini, türbelerini, vakıflarını ve insanımızın onlarla ilgili tüm bilgilerini kayıt altına almalıdır. Ondan sonra yazarlarımızın, düşünürlerimizin, şairlerimizin, sanatçılarımızın, senaristlerimizin, rejisörlerimizin, tiyatrocularımızın, ozanlarımızın işi başlamalı. Sadece Türkiye’ye değil, İslam dünyasına ve hatta tüm insanlığa bu abidevi şahsiyetler anlatılmalı.

(*) NOT: Tunceli Hozat Belediye Başkanı ve Seyyit Cemal Ocağı Ocakzadesi Celaleddin Polat ile  “Türk Milletinin Manevi Mimarları Horasan Erenleri” üzerine  YENİSES Dergisi’nin yapıp yayınladığı röportajdır