Meclis, Anayasal güvencenin tek adresi!

Yeni dönemin milletvekilleri, dün TBMM'de toplanarak yeminlerini etti. Öncelikle, 600 milletvekilince tek tek edilen yeminin metnini dikkatle okuyalım:

"Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma;

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE, demokratik ve laik Cumhuriyete ve ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLARINA bağlı kalacağıma;

toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve ANAYASAYA SADAKATTAN AYRILMAYACAĞIMA;

büyük Türk milleti önünde NAMUSUM ve ŞEREFİM üzerine ant içerim."

***

Dün, TBMM Başkanlığını geçici olarak devralan İYİ Partili Durmuş Yılmaz devir teslimi sırasında şöyle bir açıklamada bulundu: "Yeni hükümet sistemi yeni anayasamızın 104'üncü maddesince düzenlenmiştir. Hangi açıdan, hangi perspektiften bakarsak bakalım, 104'üncü maddede gördüğümüz şey, millet iradesini temsil eden TBMM'nin yaptığı yasaların, ve Anayasanın üzerinde son sözü söyleyecek olan bir düzenleme yoktur. Son sözü yasalar ve anayasa söyler."

Geçici TBMM Başkanımızın bu değerlendirmesi ne kadar doğru bir bakalım...

Yeni sistem Cumhuriyet tarihi ile tamamen ters düşse de; Cumhuriyet tarihi, Meclis'in üstünlüğüne dayanıyor... Bu yüzden, üye sayısı 600'e çıkarılan TBMM'nin yetki alanını bilmek önemli...

Öncelikle, sistem ne olursa olsun Meclis'i işlevli kılmak gerek. Anayasamız uyarınca yasama halen ana organ.

Evet, artık yürütme, yasama karşısında sorumlu değil. Ancak Anayasa madde 7'ye göre yasama yetkisi hâlâ TBMM'nin ve "Bu yetki devredilemez." Peki, devredilemeyen bu yetkiler neler?

16 Nisan referandumu sonrası yapılan değişiklikle birlikte "TBMM'nin görev ve yetkileri" şöyle: "Kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesin hesap kanun tekliflerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına karar vermek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmek."

TBMM'nin görev ve yetkileri bunlar olmakla birlikte; Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılan ve sistemin en çok tartışılan aracı olan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile Meclis'in çıkardığı kanunların güç dengesini iyi saptamak gerekir. Şöyle ki...

-Anayasada belli bölümlerde yer alan temel hak ve ödevler Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenemez.

-Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılamaz.

-Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılamaz.

-Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde kanun hükümleri uygulanır.

-TBMM'nin aynı konuda kanun çıkarması durumunda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi hükümsüz hale gelir.

Özetle, kanun koyma yetkisi kural olarak TBMM'dedir. Yani, genel yetkili TBMM'dir; Cumhurbaşkanlığı kararnamesi kayda bağlanmış bir yetkidir. Nitekim temel hak ve hürriyetler de ancak kanunla sınırlanabilmektedir.

Tüm bunlardan hareketle, Anayasamıza göre halen hukuk devleti isek, hukuk devletinin ana ilkelerinden biri erklerin ayrılması ise, Anayasamıza göre halen yasama yetkisi devredilmez ise; her şeye rağmen yasama organı olan TBMM, kendi yetkilerini kullanabilir ve kullanmalıdır.

Anayasa değişikliği sırasında da, seçim dönemi içerisinde de iktidar bloğunca sıklıkla dile getirilen "Güçlü Meclis" söylemleri unutulmamalı; gerekirse sık sık hatırlatılmalıdır...

Ve yazının en başında yazdığım milletvekili yemininin ilkeleri, başta iktidar partisi vekillerince hiçbir zaman unutulmamalıdır...

Evet, gelecek için tahmini senaryo bu yazdıklarıma ihtimal verecek gibi görünmüyor...

Evet, Meclis çoğunluğu, Cumhurbaşkanının partisi ile aynı ittifakta...

Evet, Meclis'in yürütmeyi denetleme konusunda eli kolu bağlandı...

Ancak Meclis hâlâ anayasal güvencelerimizi ve umutlarımızı koruyabileceğimiz tek mekân...

***

Günün sözü:

"Eğer bir tek insan ya da tek bir makam aynı zamanda, ister soylu, ister demokrat olsun, hem yasa çıkarmak, hem devletle ilgili kararları yerine getirmek, hem de özel kişiler arasındaki anlaşmazlıklar ve işlenen suçlar hakkında yargı kararları vermek kudretine sahip olsaydı, genel bir felaket olurdu bu..." Montesquieu

Yazarın Diğer Yazıları