Medya Arkası (22.02.2018)

Medya Arkası (22.02.2018)
Köşe yazarlarının gündeminde çocuklara yönelik cinsel istismar ve skandal 'fetvalar' vardı. İşte günün öne çıkan yazıları:

Ey iktidar muhalifleri! Zinadan uzak durun! / Ahmet Hakan / Hürriyet

MALUM önümüzde büyük, çok büyük ama çok büyük seçim var.

İşte tam bu yüzden...

İktidar cephesinin...

Muhafazakârlar ile milliyetçileri aynı çatı altında birleştirecek şöyle okkalı bir kültürel değerler üzerinden yapılacak bir tartışmaya şiddetle ihtiyacı var.

“Zina tartışması” var ya “zina tartışması”...

Bunun için...

Bulunmaz bir nimet.

Cumhurbaşkanı Erdoğan...

İşte bu yüzden...

Durup dururken...

“Zina” tartışmasının fitilini ateşleyiverdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan istiyor ki...

“Zinayı savunanlar” ile “Zinaya karşı çıkanlar” arasında şöyle güzel, şöyle sert, şöyle etkili, şöyle kuvvetli bir tartışma çıksın.

Ve böylece...

Muhafazakâr milliyetçi cephe gücüne güç katsın, sandıklar patlasın, hayat bayram olsun, kuşlar cıvıldasın falan...

Bu stratejiyi ancak şöyle bir tavır bozabilir:

Eğer iktidar muhaliflerinin bir teki bile...

Zina tartışmasına girmezlerse...

Zina tartışmasına yüz vermezlerse...

Ne girmesi! Ne yüz vermesi!

“Zina” kelimesinin “z”sini bile telaffuz etmezlerse...

Zina konusu, kursakta bir heves olarak kalır.

Bakalım başarabilecekler mi?

Devlet yine yatak odasına göz attı / Mehmet Tezkan / Milliyet

Zina döndü dolaştı yine Türkiye’nin gündemine burnunu soktu..

Eskiden suçtu, suç olmaktan çıkarıldı, yeniden suç olması isteniyor..

Eskiden otele girişte evlilik cüzdanı soruluyordu, artık sorulmuyor..

2004 yılında bu meseleyi tartıştık..

Suç olmamasına karar verdik..

2012 yılında yine gündeme geldi.. Nedense Roboski katliamından sonra!.

***

(Bir parantez açarak Roboski’yi hatırlayalım.. Türkiye-İran sınırında kaçakçılık yapan 34 köylü PKK militanı zannedilerek savaş uçakları tarafından vurulmuştu.. Sorumlusu hâlâ
bulunmadı.. FETÖ tuzağı olduğuna ilişkin belirtiler var..)

***

Neyse!.

İktidar zinayı uzun zamandır suç kapsamına sokmak istiyor ama Avrupa Birliği’nin itirazı nedeniyle bir türlü hayata geçiremiyor..

Avrupa projesi ağır basıyor..

Zina önemli mi?

Önemli..

Şundan önemli.. Zina dediğiniz şey; iki insanın kendi iradeleriyle girdiği ilişki.. Devletin karışmaması gereken özel alan.. Mahrem bölge.. Savcıya düşmemesi gereken iş.. Hâkimin karışmaması gereken yer..

Avrupa Birliği bu sebeple karşı.. Bu sebeple titiz.. Bu sebeple mesele demokrasiyle ilintili..

Devletin yatak odalarında ne işi var?

Düşünün.. İki yetişkin insanın girdiği ilişkiye devlet müdahale ediyor.. Birlikte olamazsınız ya evlenin ya da hapsi boylayın diyor..

***

Şimdi denilecek ki; sen evlilik dışı ilişkiyi mi savunuyorsun.. Zinanın yaygınlaşmasını mı istiyorsun..

Hayır..

Ben demokrasiyi savunuyorum.. Devletin sınırlarının çizilmesini istiyorum.. Devletin özele müdahale etmemesini savunuyorum..

***

İktidar çocuklara cinsel istismarı önleme tedbirlerinin içine zinayı da sokmaya çalışıyor..

Özel hayatlara müdahale etmek istiyor..

Özel hayatları dizayn etmeye gayret ediyor..

Durumdan vazife çıkarıp sopa sallayacakları hesaba katmıyor.. 

Battaniyeden tahrik oluyor musun Murat! / Fatih Altaylı / Habertürk 

“KADIN ile erkek aynı asansöre binmemeli” diyen kafayı eleştirdim.

Yanıtı yan odamdan geldi.

Dostum Murat Bardakçı’dan.

“Bilmiyorsan sus” dedi.

Birileri fetva istemiş, bu lafların sahibi beyefendi de fetva vermiş.

“Fetva İslam’a uygundur. Uyarsın, uymazsın, senin bileceğin iş” demiş Murat.

Aynı “fetva makamı”ndan başka fetvalar da var.

Mesela diyor ki fetvacıbaşı: “İyice yorgun düşüp yatağa yatar yatmaz uyuyacak hale gelmeden sakın ha yatağa girmeyin. Yattığınızda hemen uyumazsanız yatak, yorgan, battaniye sizde şehvet uyandırabilir.”

Bu da mı İslami yorum Murat’cığım.

Ne yapacak Müslümanlar? Koltukta mı uyuyacak?

Ya koltuğun kolçağı şehvet uyandırıyorsa tavsiye ne olacak o halde?

Sevgili Murat, eğer dediğin gibi bu fetvacılar çok önemli bir hizmet yapıyorlarsa ve Müslümanlar da bunu dinleyip yaşamlarını ona göre organize ediyorlarsa bu beyefendilere ben sorayım o zaman.

Belki yanıt verirler de ülkedeki rezaletler azalır.

1. Sayın fetvacıbaşı, çocuk yaştaki kızları taciz etmek caiz midir?

2. Değerli âlim, ana babasının eğitim alırken kalsın diye yurda emanet ettiği çocuklara taciz ve tecavüz günah mıdır?

3. Ailesinin gözbebeği bir evladın eğitim alması için emanet edildiği hocası tarafından cinsel istismara uğraması, istimarcıyı cehenneme mi götürür, cennete mi?

4. İnandığı için hocaefendi diye bildiği birine giden bir kadını “badelemek” dine imana sığar mı?

5. Fiziken daha güçsüz diye bir kadına şiddet uygulamak, erkek kulun hakkı mıdır?

Toplumu bitap düşüren, toplumun tamamına zararlar veren daha bunca sorun varken ve bunlar birer insanlık suçuyken bu konularda fetva vermeyip, buralarda sessiz kalıp “Yorgandan, battaniyeden tahrik olursunuz” demek mi âlimlik oluyor Murat’cığım.

Diyeceksin ki: “Sorsalardı ona da yanıt verirdi.”

Doğruyu söylemek için, doğru yolu göstermek için ille sorulması mı gerekir!

Biliyorum her şeyin “en”ini sen bilirsin Murat’cığım.

Ama biz de “izan” biliriz!

Biri bu fetvacıbaşına, “Nefes alırken tahrik oluyorum, ne yapmalıyım?”dese ne olacak Murat’cığım.

“Nefes alma” mı diyecek!

Ve sen de “Adam haklı” mı diyeceksin...

Salla fetvayı! / Necati Doğru / Sözcü

Sanıyorum, birçok alanda olduğu gibi ilahiyatçı din adamı “arz ve talebinde” de sağlıklı bir planlama yapamadık. İhtiyaçtan çok fazla din adamımız olduğu kesin. Devletten maaş alıyorlar. Maaşları öğretmenleri yakaladı, geçti bile… Din adamı fazlalığı var. Yatıyorlar, kalkıyorlar. Bazıları fetva üretiyor. Son haftaların yeniden ünlenen fetvacısı din adamımız, “Asansörde kadın ile erkeğin yalnız kalması dinen uygun değildir” dedikten sonra dün de “gençler yatmak için yatağa girdiklerinde hemen uyusunlar, çünkü yorganla döşek cinsel dürtüyü uyandırır, caiz değil…” demiş. İş yok, güç yok. Her duruma salla fetvayı. Sosyal medya dedikleri “zırvalama özgürlüğü ortamında” ünlü ol. Fetvacı din adamlarımız, “yorgan altına ve asansör içine fetva üreterek” ünlü olmak mı istiyor yoksa asıl amaçları Müslümanlığı yüceltmek mi? Ya da Müslümanlığın sırtından güç odaklarının gözüne girmek mi? Ciddi araştırma yapılsa! Gerçeği öğrensek. Kim samimi Müslüman? 

İttifak ve mühürsüz oylar! / Güngör Mengi / Vatan

Erken seçim olmayacağı sık sık söylendi ama seçim konusunda yapılan “ittifak” açıklamaları, televizyon tartışmaları ve son olarak verilen kanun teklifi “erken bir seçimin olabileceği” ihtimalini akla getiriyor.

Ak Parti ve MHP “siyasi partilerin seçim ittifakına ilişkin” düzenlemeyi dün ortak bir açıklamyla TBMM Başkanlığı’na sundular.

Bu düzenlemeye göre; ittifak yapan siyasi partilerin aldığı geçerli oyların toplamı yüzde 10’u geçiyorsa bu partilerin her biri barajı geçmiş sayılacak.

Çıkaracakları milletvekili sayısı da ittifak yapan partilerin toplam oyuna göre belirlenecek, sonra da her parti “kendi aldığı oy oranına göre” milletvekili çıkaracak. Şu anda AKP ve MHP dışında diğer siyasi partiler bir ittifak açıklaması yapmadığına, seçime (en azından ilk tura) yalnız gireceklerini belirttiklerine göre bu kanun teklifi sadece AKP-MHP ittifakı için yapılmış durumda.

Mühürsüz oylar

Ancak… Büyük ihtimalle AKP-MHP ittifakının alacağı oylarda bir “yüzde 10 barajı endişesi” olmayacağına göre bu düzenleme “yüzde 10 barajının düşürülmesini isteyen ve bu baraj nedeniyle Meclis dışında kalan partilerin haklı tepkilerini” gidermeyi sağlayabilir. 

Verilen kanun teklifinde asıl önemli nokta, 16 Nisan referandumunda şaibe yaratan “YSK’nın son anda mühürsüz oyları -Avrupa’daki oylarda yapılanın aksine- geçerli sayması” kararını meşrulaştıracak olması.

Üzerine “sandık kurulu mührü bulunmayan”, sadece “ilçe seçim kurulu mührü bulunan” zarfların geçerli sayılması neden gerekli görülmüştür, bunu anlamak gerçekten zor. 16 Nisan’a kadar yapılan seçimlerde YSK yasalara uygun şekilde “mühürsüz oylar geçersizdir” kuralını uygulamışken, bu referandumda sandıklar açılırken karar değiştirmiş, sonra da bu değişikliği “kurul hatası, ihmali nedeniyle oyların geçersiz sayılmaması” için yaptıklarını açıklamıştı.

Çapsız politikacılar / Emre Kongar / Cumhuriyet

Politikacıların çok bilgili ve belli bir konuda uzman olmaları beklenmez... 
Seçilmek için, bilgi ya da uzmanlık gerekli değildir: 
İnsanlar, politikacıları genellikle bilgili ve uzman oldukları için değil, görüşlerini beğendikleri, vaatlerine inandıkları, ya da kendilerine yakın buldukları için seçerler. 
Bu nedenle bir politikacıyı, ya da bir siyasal kadroyu, uzmanlığı ya da eğitimi açısından siyasal olarak değerlendirmek çok doğru ve haklı bir davranış değildir. 
Sanıyorum bunun en önemli nedeni, herhangi bir uzmanlık bilgisine sahip olmaları gerekmeyen politikacıların, seçildikten sonra, toplumun iyi yetişmiş olan kadrolarını kullanabilme olanaklarıdır.

***

Politikacının niteliklisi, hem teorik siyasal görüş ve yaklaşım, hem de uygulamalı bilgi ve görgü olarak, uzmanlara danışan, toplumun yetişmiş kadrolarını kendi görüşleri doğrultusunda etkili ve verimli kullanabilen yöneticidir. 
Politikacının çapsızı, devlet kadrolarını dağıtan, kendi yetersiz ve yeteneksiz adamlarını onların yerine yerleştiren, etrafına “evet efendimci” cahilleri veya çıkarcı sahtekârları toplayan, her şeyi bildiğini sanan, bütün emirlerini kayıtsız koşulsuz, tartışmasız uygulatan yöneticidir.
Çapsız politikacı, bilgisizliği oranında kendine güvenir, çünkü ne bilmediğini bilmez... 
Çapsız politikacı Dunning-Kruger sendromuna yakalanmıştır, cehaleti oranında megalomandır