Ne oldu bize?

Türkiye, böyle fırtınalı olayları neden yaşadı? Kaç gündür kafam bu soruyla meşgul, bu kadar kolay tuzağa düştüğümüze aklım almıyor. Bir yerlerde tuhaflık var. Bir şey çalışmıyor, makine aksadı. Bir proje yürürlükte ama sahibi belli değil. Mesela, son günlerde kriz yaşanan, okul, gurup ve işyerlerinde, ben de okudum, yaşadım, çalıştım. Demem o ki, bu kurumlar geçmişte, böyle değildi, belki dünyanın bir numarası olmadı ama aslımızla iftihar ettik.

Mesela Kuleli Askeri Lisesi, Kara Harp Okulu. Bizim zamanımızda dinsiz falan değildi. Nasıl her yerden Harvard'a gidilirse, dünyadan yabancı askeri öğrenciler buralara eğitime gelirdi. Harbiye'de bazı sınıf arkadaşlarımız subay çıkmış yabancı öğrencilerdi. Ama dinci gurupların yeşermesine izin verilmezdi. Oralar tekke veya tarikat olmadı. Bugün İmam Hatiplilerin Harp Okullarına alınması fikri bence en az Gülen olayı kadar yanlış. Ayrıca kapatılan askeri okullar otellere dönerse hiç şaşmam.

TRT'de de çalıştım. Siyasiler her zaman TRT'yi mıncıklamak istedi. Genelde TRT, iktidar borazanıydı. Sebeb çalışanlar  değil müdür takımıydı. Ama bugünkü gibi hiç olmadı. O zamanlar siyasilerin yaptırdığı atamalar, teknik ve yayın gibi profesyonel kadrolara sıçramaz, idari kadrolarda kalırdı. Başından, TMSF'nin el koyduğu döneme kadar Sabah ve ATV'de de çalıştım. O dönemlerde, Sabah ve ATV, iktidar yalakası değil en sert muhalefeti yapardı. 

                Peki, 25-30 yılda ne oldu? Ülke çürümeye başlamıştı da biz mi fark etmedik. Nasıl bir nesil yetişti? Kafalar nasıl değişti? Bu gamsız gençlere bilerek mi, ülkenin can damarı kurumlar teslim edildi? Herkesin tersine, Gezi olayları bende gençlik konusunda, umut yaratmadı. Umut olsalardı, ülkeye sahip çıkarlardı. Bakın İstanbul Taksim'deki, CHP'nin demokrasi mitingine, milyonlar yerine yüz binler gitti. Birbirimize hamasi gaz verip duruyoruz. ABD'de tuğla gibi kapaklı telefon kullanırken, burada herkesin elinde en son model. 500 bin liralık son model arabayı dizel alıp tüpe çeviren çoktu. Hayatımız gösteriş.

                Bugün Türkiye'nin bir envanterini çıkarmaya kalksak, felaket tamtamları çalmamız lazım. İki sektöre kaldık. İflasa yakın inşaat sektörü, iflas etmiş turizm sektörü. Gerisi Çin teknolojisi. Gazetelerde, her hafta kansere çare bulan asparagas haberler. Yurt dışında harikalar yaratıyoruz. Peki, ama neden burada değil. Çünkü burası bir kapkaç, adam kandırma arenası. 

Sonuç, yazık oldu çocuklara ve memleketime. Bence onların suçu yok, onları biz yetiştiremedik. Belli ki yüreklerine vatan sevgisini, Türk olmanın övüncünü kazıyamadık. Çocuklarımıza adı milli olmasına rağmen gerçek milli eğitimi veremedik. Askerine sevgi duymasını öğretemedik. Yabancı terbiyecilerin, kültürümüze uymayan terbiye ve gıda sistemlerini benimsedik, çocuklar üzerine uyguladık. Çocuklarımız bugün sokaklarımızda birer Suriyeli göçmen gibi. Dünyaya, ülkeye, zamana ve en kötüsü bize yabancılar.

Bu meslekte yıllardır çalıştım. Çok insan tanıdım. Nedense en fazla bu meslekte ideolojisini ve inancını satana rastladım. Zamanında doğru değerlendirdiğim çok sayıda meslektaşımız, bu ithamları kıskançlıkla yaptığımızı söyledi. Yıllar bu konuda yanılmadığımızı ortaya koydu. En acı tezgâhı iş adamlarımızda yaşadık. Özal'ın etrafında olanlar, Demirel'in, Ecevit'in, Mesut Yılmaz'ın, Tansu Çiller'in, Tayyip Erdoğan'ında çevresinde oldu. İş adamının ideolojisi para kazanmak diyebilirsiniz. Sorarım size para kazanmak için her yol mubah mı? Para kazanmanın da raconu, bir namusu yok mu? Esrar ve silah satarak da para kazanılabilir.  Çocuklarının gırtlağından nasıl geçebilir? Her şey de helali arayan, kazançta helalin peşine düşmez mi?

                Cengiz Çandar, Ergun Babahan, Hasan Cemal, Yasemin Çongar, Serdar Turgut, Fatih Altaylı, Ertuğrul Özkök, İsmet Berkan, Ruşen Çakır... Daha yüzlercesi, o kadar çok anı var ki hepsi üzerine. Bu arada Nazlı Ilıcak ile milim fikirlerimiz uyuşmaz. Ama prensip olarak bir gazetecinin fikirleri ve yazdıkları yüzünden tutuklanmasına karşıydım, bugünde karşıyım. 

Yazarın Diğer Yazıları