Ne umuyorduk Ne bulduk!

2017 senesi acısıyla tatlısıyla hızlı bir şekilde geçti. Hem de öyle bir geçti ki beklentilerimizi ve endişelerimizi değiştirerek geçti. Dış güçlerin ve memleket içindeki hainlerin yapmış olduğu her türlü pervasızca saldırı ve darbe eylemine rağmen halk artık "ekonomi"den endişe duymaya başladı.

Artık terör ve dış politika konuları ekonomiden sonra geliyor.

AKP'nin yaptırmış olduğu ankete istinaden ekonomi, Türkiye'nin öncelikli sorunu olarak görülüyor ve sebepleri olarak işsizlik ve hayat pahalılığı öne çıkmakta. Her fırsatta adalet, hukuk ve demokrasi üçlüsünden bahsediyoruz.. Tabi, bunların olmadığı yerde ekonominin hayrından söz etmek çok da doğru olmaz.

Bizler ekonomist değiliz ama ekonomik anlamda zenginin de fakirin de nabzını tutabilecek bir seviyedeyiz. Onlarla oturuyor, onlarla dertleşiyoruz. Nedense ne zenginin fakirden, ne fakirin zenginden bir farkı yok. Çünkü her kesimde ekonomik durgunluktan ve hayat pahalılığından şikâyetçi haldeler.

Halkın kredi kartları dolmuş durumda,

Gücü olan firmalar dayanabildiği ve güvenebildiği kadarıyla senetli alışverişe geri dönmüş durumda,

Çalışanların maaşları yatmaz durumda,

Enflasyon artışıyla borç verenler kaybetmekte, borç alanlar kazanmakta…

3. Çeyrekte Türkiye yıllardan sonra ilk defa çift haneli büyüme rakamlarını yakaladığı açıklandı..

Peki ama Türkiye çift haneli rakamlarla büyürken neleri kaybetti?

Türkiye'de ciddi derecede bir işsizlik olduğu açık beyan ortada hatta ve hatta ailelerimizde birçok yeni mezun işsiz gençlerimiz var. Ne yaptılar da bu hallere düştük?.. Sanayiciler, inşaat firmaları ve birçok istihdam yaratan sektör deneyimsiz ve vasıfsız işçiden yakınıyor. Türk işçilerin yerlerini Suriyeli, Afganistanlı, Türkmenistanlı işçiler almaya başlıyor. Nerede bu memleketin Turizm Meslek Liseleri, Endüstri Meslek Liseleri, Ticaret Liseleri?

Yani adaletin de, hukukun da, demokrasinin de ve ekonominin de temelde dayandığı yer eğitimmiş! 14 senede 6 Bakan, türlü türlü mevzuat ve bozulan eğitim sistemi. Faydasız…

Vergi, harç ve cezalara yapılan zam: %14.47

MTV zammı: %25

Enflasyon oranı: %11.92 ( Son 10 senenin en yüksek enflasyon oranı )

Tarımda büyüme oranı: %2

Türkiye'de işsizlik oranı  %11.1  

Asgari ücrete zam: %14.20

Asgari ücret: 1.604 TL

Açlık sınırı: 1.567,45 TL

Yoksulluk sınırı: 5.105,71 TL

Artan işsizlik oranları yanında sanal büyüme oranları bizleri çok da etkilemiyor aslında. Belki haberlerde duyduğumuz bir "vay be" dedirtmiştir bazılarımıza. Ama iş ay sonu maaşı almaya geldiğinde hazin bir ayrılık türküsü gibi değil mi?

Ekranlarda boy boy grafikler ile şu kadar ihracat yaptık diye avunuyoruz. Ama hızla artan ve 40 milyar dolar seviyelerine yaklaşan cari açığı göz ardı ediyoruz.

Artan işsizlik, gelir artışındaki yavaşlama gibi sorunlar zincirleme bir şekilde başka sorunlara yol açmaktadır. İnşaata dayalı şişik bir ekonomi üzerinde cambaz gibi bir ileri bir geri oynamak durumunda kalıyoruz. Hükümeti fabrika açılışlarında değil daha ziyade köprü, yol, park gibi temel atma törenlerinde görüyoruz.

Yani kamyonun freni çoktan patladı da sağa sola çarpa çarpa yol alıyoruz.

İYİ Parti'nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz 2001 koşullarını yaşadığımıza dair şu uyarıları yapmıştı:

"Şeffaf olmamak. En önemli, bir numaralı sorun budur. Karar alma mekanizmasının felce uğraması ve her şeye tek bir sesin karar vermesi. Bu nedenle koordinasyon yok ve daha önemlisi yapılan yanlışlarla ilgili kimse 'Bunu biz nasıl düzeltiriz?' diye soramıyor. Fren kalmadı. Türk ekonomisi dışarıdan kuşatılmış gibi bir hisse kapılıyorum ben. Bu bizi çıkmaza götürür, 2001 yılında yaşadığımız sürece çok benzer günlerdeyiz"

2018 senesinin gelmesiyle birlikte rakamlar Sayın Durmuş'u istatiksel bir şekilde kanıtlar hale geldi.

İşin özü şu ki; hukukun ve eğitimin çok fazla müdahale edilmeye çalışıldığı düzenlerde ve çağın gerisi istikamette sistemin dışına ittirilen ülkelerde halkın moralini yüksek tutabilmek için ancak sanal bilançolarla sunumlar yapıla bilinir, tabi bu sunumlarda sonun başlangıç rakamlarıdır. 

Adalet, Hukuk, Demokrasi diye haykırıyorduk amma velakin;

"Biz, cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz, ilim ve hakikati bilmemektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir." Mustafa Kemal Atatürk

Yazarın Diğer Yazıları