Olmaz be ya!

Son yazılardan anladığınız üzere, tatili olmasa da -müessesemizde tatil yok 7/24 açık malum- bayramı Tekirdağ'da geçiriyorum.

***

Çok uzun yıllar "hiç değişmedi" Tekirdağ; hiç ama...

Bu hem -büyüdüğümüz gibi, tanıdığımız gibi, sevdiğimiz gibi, yaşadığımız gibi kaldığı ve her gelişimizde "daha dün buradaymış" gibi hissettirdiği için- bayıldığımız, eh hem de -insanoğlu nankör yaratık- yeri geldiğinde sıkıldığımız bir haldi.

Son birkaç yıldaysa, birdenbire ve her gelişimizde kendimizi "yabancı" hissetmemize yol açacak kadar "fazla" değişti.

Bu değişimin, misal Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi'nin, Bedesten'in önünü temizleyip yeşil alana çevirmesi gibi, Süleymanpaşa Belediyesi'nin "akıllı bisiklet kiralama sistemi" gibi "aa ne güzel olmuş" dedirten yanları da vardı; TEKEL'in özelleştirilmesinin ardından Tekirdağ'ın sembollerinden olmuş fabrikanın yerine -şehrin direnişine rağmen- AVM yapılacağı haberleri gibi tadımızı kaçırıcı yanları da...

Ama hiçbir zaman, hiç kimsenin, hiçbir şeyin değiştiremediği, değiştiremeyeceğinden de emin olduğum bir şey -bir maya- var ki bu topraklarda; Cumhuriyet Türkiyesi'nin ete kemiğe büründüğü o duruşu ne pahasına olursa olsun sahiplenmesi. Malum haritalarda tokat gibi çarpar her seferinde dönüştürmek isteyenlerin suratlarına duruş; serhat boylarını tutmuş bir kale gibi her seferinde daha da yükselir gönlümüzde...

***

Bundan sebep mi bilmiyorum...

Şeytan sor diyor "intikam mı diye"...

Bundan mı bilmiyorum ama organize biçimde öldürmeye kast ettiler Tekirdağ'ı, Trakya'yı son dönemde...

Taş ocakları, kil ocakları, termik santraller ve son bomba: nükleer santral!

Tamamını da "en olmayacak yerlere" konduruyorlar!

Hani yoldan herhangi bir Trakyalıyı geçirin "nükleer santral nereye olmaz/olmasın" diye sorun, vereceği yanıt neresiyse tam oraya kuruyorlar!

Keza, termik santralleri... Evet evet "ler"; bir değil iki tane hem de!

***

Trakya deyip geçmeyin...

On binlerce hektarlık dev bir gıda deposundan bahsediyoruz; bu yönüyle sadece Trakyalının değil hepimizin sorunu bu katliamlar serisi de!

Bir ayçiçeği cennetinden söz ediyoruz; Türkiye üretiminin yüzde 47'si...

Bir çeltik ambarından söz ediyoruz; Türkiye üretiminin yüzde 46'sı...

Canım üzüm, kiraz bağlarından söz ediyoruz...

Türkiye'nin "Mutlak Korunacak Tarım Arazisi"ne en yüksek oranda sahip olan coğrafyasından -Ergene'ye rağmen!!!!-.

İşte böylesi kıymetli topraklar üzerine kurulacak termik santralin "zehirleyeceği" alan ne kadar biliyor musunuz?

9 bin futbol sahası büyüklüğünde; tamamı da tarım ve orman alanı; 3312 dönüm meşe ormanının ruhuna el Fatiha!

Yeraltı sularına vereceği zarar cabası.

Sırf bu nedenle Trakya ve İstanbul'un susuz kalma ihtimaline dikkat çekiyor "uzmanlar"; gözünü rant bürüyenler kör, sağırlar!

Üstelik de "alternatifi" varken, bu bölge hem güneş hem de rüzgar enerjisinden faydalanabilme potansiyeline sahipken "taammüden öldürme" gibi bir "kömürlü santral" niye?

***

Istrancalar'a köstebek gibi girip çıkıyorlar; taş ocaklarının yol açtığı tahribatı görseniz, taş olsa ağlar!

***

Hele bir "Türk akımı"nın Karadeniz'den geçtikten sonra karaya bağlandığı yer var ki...

Kıyıköy!

İnsanoğlu'nun denize girmeye kıyamayacağı Selvez Koyu'nda!

Trakya'da bir Karadeniz resitali...

Doğal sit alanı ilan edip korumamız gereken gerçek, sahici, eşsiz bir doğa harikasına tankerler dayayacağız!

***

Hem taş ocağı hem de termik santral tehdidi altındaki yerlerden Vize, belediyesiyle, sivil toplumuyla bir oldu itiraz etti.

Bilin bakalım bilirkişi diye kim gönderildi?

Cerattepe ve üçüncü havalimanı kıyımlarına olumlu görüş bildiren bilirkişileri;

Var demek ki bir bildikleri!

Demedi demeyin, biz yereldeki protestolarla, hukukla bir sonuç alamasak da toprak, deniz, hava bir olurlar, bir gün bunun öcünü mutlaka alırlar!

***

Bir de şimdi nükleer santral var;

İğneada'ya!

Amazon ve Afrika Kongo Havzası'yla birlikte dünyadaki üç longozdan biri İğneada!

Tam 3155 hektar ve Avrupa'nın tek longozu!

Türkiye'deki bütün kuş türlerinin yarısına yakınının göç yolu...

Türkiye'deki bütün memelilerin yüzde 57'sine ev sahipliği yapıyor; karaca, porsuk, yaban kedisi, geyik, su samuru, orman faresi ve daha pek çok tür yaşıyor...

Toplam 30 balık türü yaşıyor ve bunlardan 8'i Bern listesinde; yani korunması gereken türler... Aynı sözleşmeye göre mutlaka korunması gereken iki yaşamlı türler de yaşıyor İğneada'da...

Altı yıl önce termik santral kurulmasına izin verilmeyen bölgeye nasıl oluyor da bugün nükleer santral kurulması hem de "devlet ağzıyla" konuşulabiliyor; "hukuk" ne olacak?

Kaldı ki kağıt üzerinde yazılmış bir takım "fren"lere ihtiyaç yok ki; dünyanın başka bir yerinde olsa bütün dünyanın çekim merkezi olan bir turizm vahası olarak, markalaştırılacak bir alana bu kötülüğün akılla, mantıkla, vicdanla izahı var mı?

***

Hiç kimse üzerine alınmayabilir ama kimse değilse iktidar partisinin Trakya milletvekilleri Mustafa Şentop, Mustafa Yel, Çiğdem Koncagül, Selahattin Minsolmaz, Fatma Aksan bu sorulara cevap vermek zorundadır; seçmene borçlarıdır!

Toprağın, suyun, havanın ideolojisi mi olur; neyin cezası bu Trakya'ya?

Yazarın Diğer Yazıları