Ölümsüzlük üzerine…

Ölümsüzlük denilince bizde hemen "âb-ı hayat" gelir akla. Malum, âb-ı hayat içildiği zaman ölümsüzlüğe kavuşulacağına inanılan bir sudur.

Rivayet ederler ki bir gün İskender, bilginleri toplar ve okudukları kitaplarda âb-ı hayata dair bir malumata rastlayıp rastlamadıklarını sorar. Bilginler böyle bir şeye tesadüf etmediklerini söylerler. Fakat bir müddet sonra içlerinden birisi:"Evet, hatırladım, Hz. Âdem'in vasiyetinde böyle bir çeşmeden bahsedilir. Karanlıklar ülkesindedir. Şimdiye kadar hiç kimse oraya gitme cesareti gösterememiştir. Sizin gitmenizi de istemem" der.

İskender, âlimin sözünü dinlemez. Orduyu hazırlar, -ordunun içinde Hızır ile İlyas da vardır- âb-ı hayatı aramaya çıkar. Lakin karanlıkta ordu birlikleri yollarını kaybeder, dağılır. İskender ters istikamete gider, çok istemesine rağmen âb-ı bekayı bulamaz. Hızır ile İlyas ise o çeşmeyi bulup suyundan içerler ve ölümsüzlüğe kavuşurlar.

Nihayet bir efsaneden ibaret olan bu rivayet, hakikatten ziyade batıl inançlara meyyal olan insanoğlunun zihnini yüzyıllar boyunca meşgul etmiştir. Oysa şairin dediği gibi ölümsüzlük çalışıp çabalayarak beşeriyetin istifadesi için kalıcı eserler vücuda getirmekle mümkündür. Akıl sahiplerinin ölümsüzlüğü âb-ı hayatta araması kadar utanılacak bir şey yoktur:

"Feyz-i câvîd kemâlât iledir âlemde//Bence insân olana ârdır âb-ı hayvân."

Maalesef bizde eserle ölümsüzleşme fikri gelişmemiştir. Hâlbuki etrafımıza baktığımızda, kültür tarihimizi incelediğimizde adı unutulmayanlar, diğer bir ifade ile ölümsüzlüğe kavuşanlar hep eser sahipleridir. Bugün Mevlânâ'ya, Yunus Emre'ye, Mehmet Akif'e öldü gözüyle bakılabilir mi?

Eskiden atalarımızın çok kullandığı Arapça bir söz vardı:"Eserü'l-mer'i ömrühü's-sâni=Kişinin eseri ikinci ömrüdür."  İnsanın birinci ömrü sınırlıdır. Vakti saati geldi mi sona erer. Ama ikinci ömür eserle kaimdir ve sahibini kıyamete kadar yaşatır. Tıpkı "Mesnevî"nin Mevlânâ'yı sonsuza dek yaşatacağı gibi.

Eserle ölümsüzleşme konusunda büyük Türk şairi Fuzûlî bakın ne diyor?

"Ver söze ihyâ ki tuttukta seni hâb-ı ecel//Ede her saat seni ol uykudan bîdâr söz."

Şâir bugünkü ifade ile şöyle diyor:"Söze can ver ki öldükten sonra o söz seni ebedî diri kılsın." Burada öncelikle "söze can vermek" tabiri üzerinde durmak gerekir. Söze can vermek; asırlar ötesine ses götürmek demektir. Yani öyle güzel ve öyle kalıcı eser vücuda getireceksiniz ki aradan yüzyıllar geçse bile unutulmayacak, elden ele, dilden dile dolaşacak. Böyle eserlerin sahipleri elbette unutulmayacak, adları ölümsüzleşecektir. İran'da Sâdî, Anadolu'da Yunus, Almanya'da Goethe, İngiltere'de Shakespeare hiç unutulur mu?

Demek ki ölümsüzlüğü uzaklarda, karanlıklar ülkesinde aramaya gerek yok. Ölümsüzlük yakınımızda, kalemin ucundadır. Yeter ki genç yaşlarda söz ülkesinin padişahı olmaya karar verelim ve ona göre çalışalım. Gerisi kolay…

***

ACZİMİN GİRYESİ:

Durma, söze can ver, âb-ı hayât içmiş olursun,

Ölümsüzlükte  Hızr u İlyâs'ı  geçmiş  olursun.

                                           (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları