Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Muhiddin NALBANTOĞLU

Muhiddin NALBANTOĞLU

Savaş meydanında, barış hayali...

Türk Kurtuluş Savaşı'nın en sancılı günleri Büyük Taarruz'un hazırlandığı günlere rastlar. Bütün ülke başta TBMM olmak üzere büyük bir sabırsızlık içindedir. Ordu hazırlıklarını tamamlamaktadır. Akşehir'deki son toplantıda Ankara'dan gelerek cepheye katılan Fevzi (Çakmak) Paşa da vardır. Söz alarak Başkumandan Mustafa Kemal'e şunları söyler :

"Milletin nesi var nesi yoksa bütün toplayabildiğim kuvvet bu kadardır. Bununla zaferi kazanmak zorundasın. Fakat sen bu kuvvetlerin kısmı azamını Afyon-Eskişehir cephesine yığdın. Bursa-Ankara hattında büyük bir boşluk bıraktın. Eğer düşman bunun farkında varır da o cepheden saldırıyı başlatırsa bütün cephe çöker ve bizi arkada bırakarak Ankara'ya girebilir. Tarih buna 'cinayet' adını verir. Bunu yapamazsın…"

Türk ordusun bütün saldırı hareketini en ufak noktasına kadar hesaplamış fakat Mareşal'in bu müdahalesini haklı kılacak boşluğu da bırakmıştı. Ordu birlikleri büyük bir gizlilik içinde saldırı hatlarına doğru akmaktadır. Gündüzleri çalı diplerinde, sütre gerilerinde saklanarak, geceleri yürüyüşüne devam etmektedir. TBMM büyük bir sabırsızlık içindedir. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, istihbarat birimlerini toplar. Başlarında Albay Tevfik (Bıyıklıoğlu) vardır. Onlara sorar:

"Düşmanın bizim yaptığımız sığınaklardan hiçbir haberi var mı, istihbaratınızı bir saate kadar bana bildiriniz."

Denilen saatte haber gelmiştir: "Yunan kuvvetlerinin Türk sığınağından hiçbir haberi yoktu. Ve yumruk iner, birkaç gün sonra yapılması düşünülen Büyük Taarruz, o an başlamıştır."

Bu arada o günlerde Eskişehir'de asker arasında da söylenen bir savaş türküsünde anlatıldığı gibi;

"Tekbir ile hücum sesleri gökkubbeyi buldu

Hür Ankara'nın savleti Afyon'da duyuldu

Ulu serdar ile ardındaki muzaffer ordu

Allah diye avaz ederek cenge koyuldu

Türk ordusu saldır hedefin Akdeniz olsun,

Yunan denilen sıska hareminde boğulsun

Tarihi kül olsun o lain bayrağı sönsün

Şanlar dolu tarihine bin menkıbe dolsun"

Güneşin gizlediği tablo

Zafer kazanılmıştır. Türk Başkumandanı Mustafa Kemal Paşa, beraberinde kuvvet kumandanları Garb Cephesi Kumandanı İsmet Paşa ile zafer meydanını gezmektedir. Göz alabildiğine uzanan zafer meydanı genç düşman cesetleri ile doludur. Daha sonra Türk Başkumandanı bu anı anlatırken sesinin titrediğini olayın şahitleri de farkederler.

Başkumandan binlerce insan ve hayvan cesetleri karşısında çok büyük bir acı içinde kalmıştır. Şunları söylemiştir:

"Bu manzara, bu feci durum bütün insanlığı utandırabilir. Ama bu, meşru bir vatan müdafasının tabii bir neticesidir. Fakat Türkler başka milletlerin vatanında aynı şeyleri yapmayacaktır. Bizi mecbur ettiler."

Yerde yatan bir Yunan bayrağını kaldırmalarını işaret eder. Sonra:

"Bayrak bir milletin istiklal alametidir. Düşmanın da olsa hürmet etmek lazımdır."

Bu arada cephe Kumandanı İsmet Paşa'nın:

"Paşam, Yunan kuvvetlerini perişan ettiniz…" demesi üzerine:

"İsmet Bey, bu perişan ettiğimiz milletle yarın dost olacağız. Barış içinde yaşayacağız" der.

Gözleri yaşlar içindedir. Daha sonra Türk zaferini TBMM'de açıklarken bu tabloyu "Güneş de bu utanılacak manzarayı insanların gözlerinden gizlemek ister gibi yavaş yavaş grup etmekte idi" cümleleriyle ifade eder.

Bir muzaffer Başkumandan düşününki zafer meydanında bile barış rüyaları göremektedir.

Yazarın Diğer Yazıları