Savaşmadan gazi olmak…

AKP İstanbul Milletvekili Metin Külünk'ün, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "gazi"lik unvanı verilmesine yönelik kanun teklifi hazırladığı haberini duyduğumda aklıma ilk gelen Mevlânâ'nın şu sözü oldu:

"Ölülerle savaşarak gazilik elde edilmez."

Demek ki gazilik düşmanla bilfiil savaşarak kazanılan bir mertebedir. Bunu, sanırım kanun teklifini hazırlayan vekil de biliyordur. Peki, ordumuzun sınır ötesi harekâta giriştiği, Türk milletinin tek yürek olduğu bir anda böyle bir girişimin anlamı nedir? Adı geçen şahsın maksadı ne olabilir?..

Bu girişim; fırsatçılık, bulanık suda balık avlamak, dikkat çekmek, koyun can derdinde, kasap yağ derdinde gibi tabirlerle açıklanabilirse de bana sorarsanız asıl amacın dalkavukluk olduğu aşikârdır. Maalesef -yazılarımızda tekrar tekrar ifade etmeye çalıştığımız üzere- lider sultasının hâkim olduğu sistemlerde dalkavukluk her zaman geçer akçedir. Dalkavuklar fırsatı kaçırmak istemezler.

Milletvekili listelerini liderler hazırlarsa, Milletvekillerinin halktan ziyade genel başkanlarının gözüne girmeye çalışmaları şaşırtıcı olmamalıdır. Bizim ısrarla demokrasi, liyakat, ehliyet deyişimiz bundandır. Çünkü tek adamlık, dalkavukluğu besleyen bir sistemdir. Çalışıp çabalamaya, kendinizi yetiştirmeye, proje üretmeye gerek kalmıyor. Genel başkan grupta konuşurken tam karşısında bir koltuk kapıp her dediğini doğru mu yanlış mı olduğuna bakmadan sloganlar eşliğinde avucunuz patlarcasına alkışlarsanız, gelecek seçimde milletvekilliğini garantilemiş olursunuz.

Tarih kitaplarını bu gözle incelerseniz özellikle padişahlıkla yönetildiğimiz dönemlerde devlet büyükleri için akla gelmedik övgüler, hayale sığmayacak benzetmeler yapılmış olduğunu görürsünüz. Söz gelimi şair Nef'î'nin (ö. 1635) herhangi bir savaşa katılmamış olan Sultan I. Ahmet'i eşsiz bir cengâver diye tanımlaması yahut Lehistan seferinde hiçbir başarı elde edemeyerek üzgün bir şekilde dönen Sultan II. Osman'ı muzaffer bir komutan olarak nitelemesi tarihin kaydettiği dalkavukluk örneklerindendir. (bk. R. Türk Edebiyatı Tarihi, c. 2, s. 656)

Sadede gelirsek diyebiliriz ki gazilik, unvandan çok bir ruhtur. Anadolu'nun fethinde gazilik ruhunun etkisi tahminlerin çok üstündedir. Nizâm-ı âlem dâvâsı, Türk cihan hâkimiyeti mefkûresi ve kızılelma ideali hep bu gazilik ruhunun tezahürleridir. Ancak 17. yüzyıldan itibaren bu ruhun, yerini sukut ve tembelliğe bırakmış olduğunu görüyoruz. Gazilik artık savaş meydanlarında kazanılan bir makam değil, alınıp verilen bir unvana dönüşmüştür. Nitekim tarihte ilk defa, sefere katılmadığı halde 1732'de Tebriz'in fethi üzerine I. Mahmut'a fetva ile "gazi"lik unvanı verilmiştir. Bilahare III. Mustafa'ya, I. Abdülhamid'e, II. Abdülhamid'e de kanunla bu unvan verilmiştir. (bk. DİA c. 13, s. 444) Dikkat ederseniz gaziliğin kanunla verilen bir unvana dönüşmeye başlamasına paralel olarak İmparatorlukta da gerileme ve çöküş başlamıştır.  

Uzun sözün kısası; gazilik yüce bir makamdır. Savaşmadan bu makama ulaşmak yani gazi olmak mümkün değildir. Mukaddes değerlerin istismar edilmesi, hele hele Mehmetçik bu kış gününde sınır ötesinde canı pahasına teröristlerle mücadele ederken birilerinin yağ derdine düşmesi asla kabul edilemez vesselam…

***

ACZİMİN GİRYESİ:

Dalkavukluk zulmün rehberidir derdi eskiler,

Bakın, rehberler çoğaldıkça artıyor baskılar.

                                            (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları