Seçime yüksek katılımın nedeni ve yeni rejim

Pazar günü yapılan genel seçimler, ikinci tura kalmadan neticelendi. Seçimlerde 31 milyon 747 bin 885 oy kullanıldı. Bu, toplam seçmen sayısı ile karşılaştırıldığında seçimlere katılım oranının yüzde 87.37 seviyesinde olduğu anlamına geliyor.

Bu oran şüphesiz Türkiye için başarılı bir katılım oranı. Ancak bu, Avrupa ülkelerindeki seçimlere katılım oranlarıyla kıyaslanıp, "bizimki daha demokratik bir seçim oldu" ya da "biz daha bilinçli seçmene sahibiz" demek değil.

Daha önce de yazmıştım... Hukuk devleti ilkesinin sağlanabildiği ülkelerde yönetim şeklinin ne olduğu ile vatandaş ilgilenmez. Aynı tutum siyasette de geçerlidir. Çünkü hukuk devleti ilkesi sağlanıyorsa bireylerin temel hak ve özgürlükleri korunuyor demektir. O halde, siyasette liderin değişmesi vatandaşın sosyal ve ekonomik hayatını çok fazla etkilemez.

Bizde ise durum tam tersi... Önceleri apolitik olduğundan yakındığımız gençler ve kadınlar artık siyasetle iç içe. Kadınlar haftalık buluşmalarında, 'WhatsApp' gruplarında artık siyaset konuşuyor. Gençler, sosyal medyada en fazla siyasi paylaşımları takip ediyor. Gençlerin bu tutumu, birçok analizci tarafından bilinçli bir genç neslin yetiştiği şeklinde açıklansa da, bu bilinç aslında zorunlu bir bilinç...

Çünkü siyasi dalgalanmalar, vatandaşı en yaşlısından en gencine doğrudan etkiliyor. Siyasilerin dış politikadaki tutumu, ekonomide büyük dalgalanmalara neden oluyor ve bu dalgalanmayı vatandaş 'buzdolabını dolduramayarak' hissediyor.

Özetle, Türkiye zorunlu olarak, apolitik olmayı bıraktı, politikaya yöneldi ve bu zorunlu yönelim sonucu yüksek katılımlı bir seçim gerçekleşti...

İlk olarak, şurası kesin ki cumhurbaşkanlığı seçimi için de Meclis seçimi için de en çok ihtimal verilen sonuç bu değildi.

Şüphesiz bu sonucun ortaya çıkmasında adil olmayan seçim süreci ve medya ambargosu bulunuyor. Bu yadsınamaz bir gerçek olmakla birlikte, neticeyi değiştiremeyeceğimiz de kaçınılmaz bir gerçek.

24 Haziran seçimleri, Türkiye'de Cumhuriyet'in kuruluşundan beri yaklaşık 100 yıldır yürürlükte olan parlamenter sistemi noktaladı.

Dün itibariyle, Türkiye tipi bir başkanlık sistemine 'merhaba' demiş olduk.

Aslında Türkiye bu sisteme illegal olarak uzun zamandır aşina. Ancak yine de sistemin getirilerinde aşina olmadığımız pek çok 'güç' de mevcut.

Öte yandan, Meclis çoğunluğu da yine iktidar bloğunca kazanıldı. Partili Cumhurbaşkanı'nın partisinin milletvekili adaylarını belirlediği, seçildikten sonra da talimatlarıyla yasa yaptırdığı bir sistem içerisinde yasama da tek kişiye bağlandı.

Ancak... Meclis çoğunluğunu tek başına elde edemeyen 16 yıllık iktidarın koalisyona karşı savunduğu sistemin kendisi koalisyon getirdi ve "Ülkemizi koalisyonla yönetmekle heveslenenlere karşı milletimiz bir o kadar endişelidir. Koalisyon bir proje değil, kâbustur." sözlerini yutmak zorunda kaldı. İktidar artık yanına bir iktidar ortağı alarak yoluna devam ediyor.

Peki, bundan sonraki süreçte ne olacak? Muhalefet nasıl bir strateji izleyecek? İktidar memnun kalmadığını belirttiği oy oranını yerel seçimlere kadar nasıl yükseltecek? Cumhurbaşkanı elindeki gücü yüzde 52'yi mi yüzde 100'ü mü düşünerek kullanacak? Bunların hepsini, zaman gösterecek...

***

Günün sözü:

En zayıf olduğunuz an bütün herkes tarafından desteklenir gibi göründüğünüz andır. Aslında hiç kimse desteklememektedir sizi; size verilen evet sadece bir bekleyişi dile getirmektedir ve o evetin ardında daima fırtınalı bir gün yatar.

Otto von Bismarck

Yazarın Diğer Yazıları