Sünnet konvoyu...

Dışarıda bir gürültü bir kıyamet. Klakson sesleri, sonuna kadar açık müzik setlerine karışıyor. Bu işlere doymuşluğum var. Pek aldırmam ama bu defa balkona çıkacağım tuttu. Asker uğurlaması veya düğün konvoyu olabilir diyerek biraz endişeliydim. Baktım, üstü açık bir araçta 10-11 yaşlarında sünnet çocuğu. Kafasındaki şapkayı gördüğüm an olay çözüldü.

Aklıma bazı sorular geldi. Olayın okullar açılmadan halledilmesi gerekmez miydi? "Zattara zuttara ve dokuz sekizlik Roman havalarıyla" beş yol ağzında bir süre tur attılar.

Her sünnet konvoyu gördüğümde aklıma iki şey gelir. Birincisi İbrahim Tatlıses'in ikinci çocuğu olduktan sonra yaptırdığı -abartıyorum- kestirme işi. Diğeri kendi sünnetim. Babamın İskenderun'da görev yaptığı yıllarda gerçekleşmişti. İlkokul üçe geçmiştim. Benimle birlikte ritüeli tamamlayan isim ağabeyimdi. Aramızda 4.5 yaş fark var. İbo kadar olmasa da, "kabuk atması" epey uzun sürmüştü. Arada bir de maç kazası yaşayıp, futbol topunun gadrine uğrayınca, pantolon giymesi epey zaman almıştı. Laf aramızda iyileşme süresini uzatan şut, benim sol ayağımdan çıkmıştı.

Korkunç ikili

Hayatımda hiç unutamadığım yüzlerden ikisi, sünnetimden kalmadır. Biri güçlü kuvvetli "tutucu" idi. Diğeri ona çok benzeyen "kesici". Bu iki azmanın sayesinde kıpırdayamadım. Ağzıma tıkılan lokumlarla da küfürlerimin duyulması engellenmişti.

Bu girişten sonra "nerde o eski sünnetler" demeyin. Yaşı 50'nin üzerinde olanlar, bir ustura ile halledilen dini vecibeyi hatırlarlar. "Yumurtanın sarısı gitti ... yarısı"ndan daha fazla malzemeleri yoktu. Şimdi öyle mi? Küçük bir mil yardımıyla yakma aracı kullanılmaya başlandı. Kırk yılı geçti. "Şimdi sünnet, yarın deniz" denmesi bu yüzden.

Yine eskiden kalma lafla "kızların bir, erkeklerin iki mürüvveti var" geçerliliği devam etmekte. Bir de sürpriz sünnetler var. Federal Almanya başta damat ithalse, kayınpederin zoruyla kiliseden camiye geçilmişse, durum acıklı. Hani klasik espriyle aynı şarkı söylenir; "Baltalar elimizde".

Almanya'ya göç furyasının başladığı senelerde böylesi iki sünnete tanık olmuştum. Sadece "aşkın gözü kör olsun" diyebiliyorum. Şimdilerde durum değişti. Önce gerdek diğeri olsa da oluyor olmasa da.

Rusya Federasyonu Başkanı Putin'in itiraf ettiği gibi bolca damat ihraç ediyoruz. Ya da fıstıkları alıp buraya getiriyoruz. Çevrenizi bir tarayın, bunlardan çokça görürsünüz.

Eskiden böyle miydi? Yaşı ilerleyip sünneti geciken sünnet çocuklarını tiye almak modaydı. En azından arkasından "korkak, korkak" diye bağırılırdı. Fener'deki Hakkı Tarık Us İlkokulu'ndan mezun olurken Fahrettin adlı bir arkadaşımız vardı. Kesimi bir hayli ertelenmişlerdendi. Dalga da geçemezdik dayak korkusundan. Diplomayı aldıktan sonra, o işi "kapalı kapılar ardında" halletti. Üstünden altı ay geçmeden de havacı asker üniformasıyla gördük. Çok yakışmıştı.

Daha eskilerde

Anne her gün kocasının başını yerdi; "Bey, bu çocuğu ne zaman kestireceğiz? Koskoca adam oldu. Bugün evlendirsen dokuz ay on gün sonra torun sahibi oluruz. Konu komşunun suratına bakamıyorum." Bu kadarla da kalmazdı; "Okul dönüşü kaza geçirse yanmam da, sünnetsiz gidecek diye mahvoluyorum" diye devam ederdi.

En popüler fıkralardan biri kadınlar hamamına aitti. Yanındaki serpilmiş erkek çocuk için hanıma "babasını da alıp getirseydin" derlerdi. Oğlunun hamamdan peştamalsız kovulduğu dahi söylenir.

Adamcağız, bu ağır baskı altında sonunda pes eder. Borç-harç sünnet kararı alırdı.

Tulumbacılar

Eski İstanbul'da en önemli toplu sünnetleri tulumbacılar başlattı. Bu sandıklar garibanların kurtarıcısı oldu. Bugün bazı belediyelerin devam ettirdiği gibi yoksullara yöneldiler.

Çeşme Meydanı'nda, Saray Meydanı'nda, Cinci Meydanı'nda, Karagümrük Meydanı'nda fakir çocukların "sünnet babası" oldular. Tulumbacı sünnetlerinde mutlaka ilginç bir tip bulunurdu. Bunlar genelde sünneti çok gecikmiş kişilerdi. Eğer bu, Tatavla Sandığından eski bir tulumbacı Rum ise bütün İstanbul'a malzeme çıkardı. Dönemin gazetelerinde bile haber yapılırdı. Tatavla Sandığı deyince aklıma Hüseyin Movit'in 6. torunu sünnetli Katolik Can Carlos geldi. Ona da bir selam gönderelim.

Eğer kesimden nasibini alan aynı hayli yaşlıysa "baltalar geliyor" diye nara atılırdı. Onlar da çocuklara giydirilen kıyafet ve şapkalarla ilginç hâle gelirlerdi.

Şimdilerde sünnet kıyafetlerindeki değişimi fark etmemek mümkün değil. Yaklaşık bir ay önce gördüğüm şey Spiderman ile Superman'in giydiklerinin karışımı idi.

Sanırım en tehlikeli durum bu olsa gerek. Yakında zerde pilavın yerini krem şokola da alabilir!

...

GÜNÜ SÖZÜ

Dilencinin gururu olmaz. Dostoyevski

Yazarın Diğer Yazıları