Tehlikeli sapmalar

Mübarek Ramazanın gelişini müjdeleyen kandillerimizden geçmiş Miraç Kandilinizi ve 3 Mayıs Türkçüler Bayramınızı kutlarım. 3 Mayıslar T.C. Vatandaşı olsun veya olmasın; geniş ve dar anlamıyla Türk Milletine kendini mensup hisseden, Türk Kültürünü yaşayan herkesin bayramıdır. Bu bayram; doğum yeri, etnik grubu veya mezhebi ne olursa olsun; millî kimliği Türk olanlarındır. Bu bayramla ismi özdeşleşmiş bütün büyüklerimizi saygı ve rahmetle anarım.

Türkiye'deki aydınların en önemli yanlış ve uzlaşılamayan konularından birisi, tarihe bir bütün olarak bakamamaktır. Osmanlı da, Selçuklu da, Cumhuriyet Türkiye'si de bizimdir. Her dönem kendi içinde ele alınıp değerlendirilebilir. Maalesef tarihe kopuk kopuk bakma çelişkisi hâlâ sürmektedir. Hatta 1923 sonrasını inkıta (uzatma) ve ara dönem olarak kabul edenler, T.C.'yi açılıp da kapatılmayan bir parantez gibi görerek millî devlet ve Cumhuriyet düşmanlığına soyunmak çok basit ve yanlış bir yoldur.

Bir ara Ermeni sorunu ve iddiaları karşısında "efendim, o iddialar 1923'ten öncesi idi; Osmanlı dönemi bizi ilgilendirmez; çağdaş Türkiye'yi suçlayamazsınız" diyebilen diplomalı cahiller de bir başka yanlış yolun yolcularıdır. Bu acınacak duruma düşenler 1923 öncesini reddediyorlardı. Aydınlarımızın görevi hata kaynaklarından uzaklaşmak ve dünyanın önünde komik duruma düşmemektir.

Osmanlı imparatorluk benzeri, çok uluslu bir devlet idi. Kuruluş dönemlerindeki Osmanlı ile çöküş dönemindeki Osmanlı aynı değildir. Gerileme ve çöküş döneminde ve öncesinde kurucu asli unsurun aşağılanması ve dışlanması enderuni imtiyazlılığı ve devşirme egemenliği tabii ki kabul edilemez. Bunlara rağmen, resmi ve eğitim dili Türkçe olan, 1876 Anayasasında seçilme şartları içinde Türkçe bilmenin bulunduğu bir milletler topluluğu manzarası çiziyordu.

Ancak Osmanlı ile temas ile din ve vicdan hürriyeti, adalet anlayışı ve insan haklarının gelişebilmesi mümkün olmuştur. Batıda serf-senyör ilişkilerine dayanan feodalitenin büyük yara alması Osmanlı ile temas ile olmuş, zamanla hür köylü tipine geçilebilmiştir. Osmanlıya hakaret ederek ve dışlayarak Cumhuriyeti yüceltemeyeceğimiz gibi; Cumhuriyet ile elde edilen kazanımları ve Millî Mücadeleyi basit bir Türk-Yunan savaşı gibi ele alıp reddederek de Osmanlıyı yüceltemezsiniz. Zaferlerimize de bir bütün olarak bakalım ve ayırmayalım.

Millî Mücadele ve onun tacı olan Cumhuriyet, ne Osmanlıyı yıktı; ne de saraydaki padişahı bir ihtilalle devirdi. Çöken ve tarihe gömülen Osmanlı'dan millî devlete geçti. Bu geçiş Osmanlı'nın 1299'daki kurucu iradesine dönüştür. Bir Anadolu ihtilali de yapılmamıştır. Kendilerini Türk Milleti içinde görenler millî devleti kurmuşlardır. T.C. izinle kurulan bir kavimler ve dinler ittifakı değildir. Sürü veya kalabalık hiç değil…

Osmanlı'nın çöküş döneminde önce Osmanlıcılık, daha sonra İslâmcılık tezleriyle Osmanlı'yı kurtaramadık. Son dönem Osmanlı Meclisinde etnik ve dini azınlıklar, Osmanlı kimliğine rağmen, etnik ve dini taassubu öne çıkardılar. Osmanlı'ya karşı ırkçılık yaptılar. II. Abdülhamit'in Meclis'i tatil etmesi bundandır. Aman kendimize Türk demeyelim anlayışı bir işe yaramadı. Bugün de bundan farklı değildir. Osmanlı veya tuzak ismiyle Yeni Osmanlıcılık etnik ırkçılık önünde çözüm değildir. Bu millî devlet olmaktan çıkmak, yapay büyüyerek ufalmanın adıdır. Türk Milleti ve Türk kimliğini anayasadan çıkarmak da bir çeşit sapıklıktır.  

Almanya'da veya Fransa'da bazıları Alman veya Fransız kimliğini reddediyoruz diye ortaya çıksalar; bu ülkeler açılımlar yapıp rejimi ve devletin yapısını mı değiştirirler?

Yazarın Diğer Yazıları