Türkiye “çözüm süreci”ne mecbur mudur?

Sabah başlıyorlar çözüm diye, akşama kadar sürüyorlar diyeceğim ama sürmüyor. Ertesi sabaha kadar sürüyor diyeceğim ama ertesi sabah da bitmiyor.

Nerden çıktı bu süreç başımıza, diye düşünmeye koyuldum. Çeşit çeşit adları oldu. Batılılar hiç durmaz isim uydururlar. Padişahlık zamanında da ’Şark Meselesi’diyorlardı. Anlamışsınızdır ‘Şark Meselesi’, Orta Doğu topraklarının işgali ve paylaşımı demekti. Yani petrol dahil Tevrat’ın önerdiği ’Nil’den Fırat’a kadar vadedilmiş topraklar’ efsanesi. Aslında bunun Mısır’da hahamlar tarafından Tevrat’a eklendiği söylenir. Ne kadar uzun süren bir emel. Onların Kızılelma’sı demek daha doğru.
Yani Cumhuriyet döneminin bir buluşu, bir uygulaması değil bu. Boşuna büst kırıyorlar, boşuna bayrak yakıyorlar. İkinci Abdülhamit Han bunlarla uğraşmak için ’Hamidiye Alayları’ denilen askeri bir topluluk kurmuştu. Gene de pek başarılı olamadı. 
Bir ’Bo Şerif’ hikayesi vardır. Sırası gelmişken magazin babında onu anlatayım. Ama gerçektir.
Osmanlı’nın Avrupa’ya yolladığı Kürt bürokrat veya paşalardan biri şimdi hatırlamıyorum belki sefir filandı. Çok güzel bir adammış ve Avrupalı kadınları mest etmiş. ’Bo Şerif’derlermiş ona. ’Bo’ Fransızca güzel demek. Bizimkiler de ’Bo Şerif’i kelimeden bölerek, boş herif diye telaffuz ederlermiş.

***

Peki ama şimdi ve padişahlık zamanında güneydoğulu aydınlar, paşalar istedikleri bütün mansıpları elde etmişler. Yani elde edecekleri bir şey kalmamış. Paşalık dersen paşalık, sefirlik dersen sefirlik, zenginlik dersen en alası. Peki ne istiyor bunlar? Aşiretler elinde oyuncak olmuş zavallı güneydoğulu halk çalışır, çalışır, boğaz tokluğuna bunlara hizmet edermiş.

***

Sonra Cumhuriyet’e doğru yani Tanzimat’tan sonra bir sürü dernekler ortaya çıktı. Kürt Teali(yükselme) Cemiyeti, İngiliz Muhipleri Cemiyeti, artık bilmem Fransız muhibbanı cemiyeti de var mı. Buna gerek yok çünkü misyoner okulları Anadolu’yu doldurmuş. Muhipler o okullardan yetişiyor. Cumhuriyet’te bir iki isyan dışında pek rahatsızlık olmadı. O isyanlar da devletin kararlı gücüyle bastırıldı. Ne yani siz şimdi devlet isyan bastıramaz mı diyeceksiniz. Padişahlar nasıl bastırmış. Alevi isyanlarının hepsini. Avrupa’daki dini etnisitelerin birbiriyle yaptığı isyanlardaki savaşları düşünün. Yani Osmanlı, kendine göre devlet-i aliyesini korumuş. Türkiye de kendine göre Cumhuriyetini korudu. Bu korunan Cumhuriyet sayesinde Kürt Cumhurbaşkanları, Kürt Genelkurmay Başkanları ve yığınla milletvekilleri, senatörler ayrıca yüksek bürokratlar yetişti. Bunları şimdi küçümsüyorlar. Yani yetişmiyeymiydi ya da başka türlü nasıl yetişebilirdi. Bütün bu refah ve bolluk, Cumhuriyet’te yetişen Kürtlere yetmedi. İlla ki yayılmak, sağı solu işgal etmek, kendileri de geçip İran Şahı’nın tahtına veya Maliki’nin yerine veya Esad’ın sarayına oturmak istiyorlar. Hatta en çok istedikleri bizim Ak Saray’da oturmak her halde. Tayyip Bey’in elinde öyle çok saray var ki birini de bunlara verir ne olacak.
.......
Yani kısaca veya uzunca, şu başımıza gelen binlerce kişinin ölümüyle yaşadığımız isyanlar; biraz para, biraz petrol, biraz koltuk ve pek çok İngiliz talepleriyle oluşmuştur. İngilizler boşuna mı Müslümanlığı ve tarikatları su gibi bilen ajanlar yetiştirdiler. Ama Türk devletinin bir özelliği var, yenilmez. Boşa atıyorum zannetmeyin, tarihi, özellikle son yılları bir gözden geçirin...
Çözüm süreci, çözüm süreci diye kafamızı kazan ettikleri mesele budur.

Yazarın Diğer Yazıları