TV, Türkiye’ye arka kapıdan giriş yaptı!

Sevgili okuyucularım bugün bayramın ikinci günü. Size siyasetten uzak, televizyon maceramdan bahsetmek istiyorum. 31 Ocak 1968... TRT Ankara Televizyonu’nun deneme yayınlarına başlama tarihidir. Buna göre 45 yılı geride bırakmış oluyor demektir. TRT 2 ise bundan 18 yıl sonra 6 Ekim 1986’da yayın hayatına başladı.
Türkiye’de radyo yayıncılığının başlangıç tarihi daha eski, 1927’dir. Televizyon yayınları ise ilk kez İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından 9 Temmuz 1952 günü başlatıldı. İTÜ TV, TRT’nin kurulmasıyla beraber izlenme gücünü yitirdi ve 1970 yılında kapandı.
Türkiye’de televizyonun yayın hayatına girmesinde çok emeğim vardır. Bu konuda mütevazılık göstermeyeceğim, hatta ilk adımını ben attım diyebilirim. Öyle ki Türkiye’de ilk televizyonun, Alman yardımıyla kurulmasındaki hizmetlerimden dolayı Alman hükümeti Büyük Hizmet Nişanı olan  “Grosse Verdienst Kreuz”u vermişti.
Şimdi size televizyonun Türkiye’deki ilk adımları hakkında yaşadıklarımı anlatmak isterim.
Televizyon macerası
Bugün Türkiye’de binlerce yerel ve milli uydulu kablolu vb.. TV kanalı var. Türkiye’nin TV devrimine girmesi hiç de kolay olmadı! Biliyorum, çünkü bu mücadeleyi ben yaşadım... TV’nin Türkiye’de başlaması Türkiye’ye adeta zorla, arka kapıdan gelmesi hiç de kolay olmamış, sonunda, benim ve bir avuç arkadaşımın çabalarıyla olmuştu...
Kırmızı kitap
1959’da Amerika’dan ilk defa, Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürü olarak döndüğümde, gerçekleştirmek istediğim projelerin başında Türkiye’ye televizyonu getirmek vardı. TV er veya geç gelecekti, ama birilerinin, birisinin, bu devrim ve proje için muhakkak ilk adımı atmaları gerekti... Ben de, işte  “o kişi”  olmak istiyordun. Tesadüfen, genel müdürlük makamının raflarında unutulmuş kırmızı ciltli bir belge bulmuştum. Bu, 1957’de, benden önceki genel müdüre, bir Amerikan konsorsiyumu tarafından yapılmış bir TV projesi teklifiydi. Amerikan grubu, bir başlangıç olarak önce İstanbul’da ve Ankara’da, TV stüdyo ve vericileri ve ayrıca, FM radyoları şebekesi kurmayı detaylı bir proje olarak teklif etmişti. Bu teklifin ilginç bir tarafı vardı; yayınlar muayyen saatlerde yurdun üzerinde uçacak bir özel uçaktan, başka bölgelere de iletilecekti... Bu sistem, o sırada Hindistan’da uygulanıyormuş... Fakat anlaşılan bu teklifi kimse ciddiye almamış, üzerine eğilmemiş ve Kırmızı Kitap iki yıl rafta unutulmuş...
Ben bu yolda çalışmaya hazırlanırken Phillips şirketinin Türkiye Temsilcisi Varsakis adlı Rum bir vatandaşımız da, bir TV teklifi getirdi. On yıl sürece, ülkeye sadece TV alıcılarının ithal ve satışının münhasıran Phillips’in tekeline bırakılmasına karşılık, İstanbul ve Ankara’da stüdyo ve vericiler kurmayı teklif ediyorlardı.
Bu projeleri hemen Başbakan’a götürdüm. Merhum Başbakan Menderes,  “Televizyon çok önemli, hiç durma bu konu üzerinde çalış” dedi. Fakat 27 Mayıs darbesi, TV ve diğer projelerimin gerçekleştirilmesine imkân vermedi, beni de Yassıada’ya götürdü. Orada Yüksek Adalet Divanı’nda, Radyo Davası’ndan yargılandım... Eğer TV çalışmalarında biraz daha ilerlemiş olsaydım, belki TV davasından da yargılanacaktım...
Darbeden sonra, 1962’de bakanlığa bu sefer “Radyo ve TV’den sorumlu Bakanlık Müşaviri” olarak döndüğümde, ilk işim TV projesini canlandırmak oldu...
Fakat önce Devlet Planlama Teşkilatı’nın muhalefetiyle karşılaştım...  “Türkiye daha televizyona ve ağır maliyetine hazır değil, hem personeli nereden bulacaksınız”  diyorlardı. Konuyu, DPT’nin o zamanki başı Ziya Müezzinoğlu’yla, Abdi İpekçi’nin bir radyo programında tartıştık. Son vuruşu ben yaptım,  “Ziya bey, Türkiye’de televizyon, size rağmen er geç kurulacak, zaman kaybetmeyelim” dedim, çok kızdı! 
O sırada Milliyet gazetesinde, TV’nin faydaları ve zorunluluğu, hatta uydulardan yayınlar yapılacağı için, kaçınılmaz olduğu hakkında yazılar yazıyordum. Daha TV yoktu ama on kişilik bir grubu yayıncılık programcılık öğrenmek üzere Alman Teknik yardımından yararlanarak Hamburg Televizyonunda staja gönderdim. Bir köşe yazarı  “Altemur’un Çiftliği mi ki, olmayan TV için yurt dışına adam yolluyor”  diye bana çatmıştı!.. Sonra bu ekip televizyonun ilk yöneticileri, programcıları vb.. oldular.
Bu arada televizyonun etkisini, önemini göstermek için, Ankara Radyosu’nun vitrinine büyük bir ekran koydurdum ve bir stüdyodaki, Türk Müziği programı kapalı devreyle, bu ekranda yayınlandı. Halkın izdihamından camlar kırılacaktı!
DPT dayattı; televizyonu beş yıllık plana koymadı, ama ben de ısrar ettim, hükümet kararnamesiyle, “TV, eğitim stüdyoları” olarak, arka kapıdan Türkiye’ye girebildi! Ve sonunda ilk TV yayınları, Ankara’da 1968 başında başladı. Daha önce İstanbul Teknik Üniversitesi’nde,  “eğitim maksatlı TV yayınları”  başlamıştı.
İşte böyledir bu hikaye!
Gecikmiş bir taziye
Dostum, sevgili arkadaşım Turgut Özakman’ın vefatı dolayısıyla çok üzgünüm. Kendisine Allah’tan rahmet, geride kalanlara başsağlığı dilerim. Mekanı cennet olsun.

Yazarın Diğer Yazıları