Modern putlarımızın farkında mıyız?

Partiler 'din', genel başkanlar 'peygamber', parti programları da 'kutsal metinler' değildir... Partilere aksine muamele edenler, ya patolojik tiplerdir, ya çıkarları söz konusudur, ya da hükmetme duygusunu tatmin arayışı içindedirler... Bunların genel toplam içindeki sayılarının az veya çok olması bu acı gerçeği ortadan kaldırmaz...

Asıl olan, inançlardır, ideallerdir, hedeflerdir... Partiler olsa olsa bu hedeflere ulaşma yolunda kullanılabilecek 'siyasî araçlar'dır... Onları yönetenler ise her zaman hata yapma potansiyeli olan insanlardır...

Partiler, amaca ulaşma yolunda fonksiyonlarını kaybetmemişseler anlamlıdır... Eğer bu fonksiyonu kaybetmişseler, o parti veya partiler artık 'araç' değil, artık tabanlarına yüktür... Onlar hedefi kemirmeye, hatta kitlenin enerjisini hedeften uzaklaştırmaya yol açan mekanizmalardır...

Bu durum sadece partiler açısından geçerli değil ki... O dinden veya bu dinden yeryüzündeki pek çok cemaat için de aynı pratik söz konusu... Peygamberlere Allah'ın vermediği yetkiyi o cemaatler cemaat önderlerine fazlasıyla vermiştir... Müritler öylesine kilitlenmiştir ki, bu korkunç çelişkiyi onlarla tartışamazsınız bile... Peygamberlerin tartışılan uygulamaları vardır da, bu önderlerin hiç yoktur meselâ... Sanki varsa bunlardan arta kalan 'ismet' sıfatı peygamberlere dağıtılmıştır!..

***

Aidiyet duygusu tek başına asla 'kutsallık' atfedilecek bir duygu olamaz... Çoğunlukla 'büyük doğru' karşısında 'alt kimlik' öncelikli hâle gelir... Yanlış da burada başlar...

Elimde bir istatistik yok ama şu sorunun cevabını tahmin etmek zor değil: Tarihte ve bugün dünyada din değiştiren mi daha çoktur, mezhep değiştiren mi? Şüphesiz din değiştiren daha çoktur...

Ne garip değil mi; 'dinin yorumlanma biçimi'ni yani mezhebi değiştirmek istemeyenler, o dini terk etmek istemeyenlerden daha fazla!.. Mezhep, dine göre 'daha çok aidiyet' ve 'daha çok kimlik' demek...

'Dinler arası' geçiş 'mezhepler arası' geçişten daha fazla!.. Oysa insan din değiştirirken aynı zamanda mezhebini de terk etmiş oluyor... O hâlde mezhep taassubu nerede kendisini gösteriyor? Hangi din olursa olsun, aynı dinin içindeki diğer mezheplere karşı... Onun için geçişler burada son derece sınırlı ve duvarlar kalın... Korunma, direnme veya üstünlük kurma duygusu bu alanda pekişiyor...

Mezheple kendini ifade eden aidiyet, futbol takımı taraftarlığı gibi bir şey... Tutulan takım değiştirilemez, tartışılamaz, eleştirilemez... Takım değiştirmek cinsiyet değiştirmekten beter bir durumdur... En güzel renkler ve en büyük taraftar onundur, en büyük ve anlamlı tarihe, en iyi futbolculara o sahiptir ve onun için en iyi oyunu o oynar!..  Başına bir şey gelirse ya hakemdendir, ya zeminden, ya da şanssızlıktan!..

Taraftarlık; zaman zaman millî kimliğin de üzerine çıkan aidiyetin en uç noktası!.. Duygunun oyunda kalıp, aklın taca çıktığı yer burası... Hadi futbolda bu davranış tolere edilebilir, ya hayatın diğer alanlarında?

***

'Alt kimlik' 'üst kimlik' karşısında nerede baskın geliyorsa orada 'araç' aslında 'amaç' olmuştur, 'amaç' ise tam anlamıyla karambole gitmiştir...

Partiler de, örgütler de, cemaatler de 'yönetenlerin keyfiyeti'yle 'hayatın gerçekleri' arasında kaldığında birinci şıkka göre hüküm sürüyorsalar eğer, o yapılar 'ilkel bir din'e dönüşmüştür ve 'amaç'la arasında bir ilişki azalmış demektir... Burada 'tevil' yoluyla itaat edenler ise çürük aidiyet duygusuyla o yapılara nefes veriyorlar...

'Liderlerin, imamların, önderlerin, şeflerin, komutanların, reislerin yanılmazlığı' üzerine kurulu hiçbir yapı sağlıklı değildir ve bu yapılara 'kutsallık' atfetmek ve farkında olmadan onlara 'dinmiş gibi' gibi muamele etmek, doğrudan kötülük saçmaktır...

İnsanlığın, o parti, bu cemaat, şu örgüt, filanca sivil toplum kuruluşu fark etmeksizin 'araç' zannettiği şeyler 'put'a dönmüşse, aklı ve cesareti olana düşen putları kırmaktır... Cezaî ehliyeti olmayanlar için mesele yok!..

Yazarın Diğer Yazıları