"Moskova, Washington’un ya da Brüksel’in alternatifi değil"

"Moskova, Washington’un ya da Brüksel’in alternatifi değil"
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Bizim için Moskova, Washington’un ya da Brüksel’in alternatifi değil" ifadelerini kullandı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Yunan Kathimerini gazetesine verdiği demeçte Türk-Yunan ilişkilerine, Kıbrıs sorununa ve Türkiye-Rusya ilişkilerine değindi.

Çavuşoğlu, Türkiye-Rusya ilişkileriyle ilgili bir soru üzerine, Türkiye'nin herkesle iyi ilişkiler arzusu taşıdığını, iki komşu ülke arasında iş birliği ilişkilerinin doğal olduğunu ifade etti.

Rusya ile olan ilişkilerinden bazı çevrelerin rahatsızlık duymasının kabul edilemez olduğunu belirten Çavuşoğlu, Türkiye'nin, Rusya dahil, birçok unsur ile sürekli temas halinde olduğu bir coğrafyada bulunduğuna işaret etti. Çavuşoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Ruslarla bin yıl yan yana yaşadık. Bu nedenle derin kökleri bulunan bir ilişkimiz var. 20 milyon avronun üzerinde ikili ticari ilişkilerimiz var. Büyük enerji planlarımız ve turizmden inşaat alanına kadar birçok alanda güçlü iş birliğimiz bulunuyor. Bu, komşular arasında doğal, böyle de olması gerekir. Şimdi, bazı çevreler bunda neden sorun görüyor? Bazı ülkelerin Rusya ile daha yakın ilişkileri var ve kimse buna bir şey demiyor. Kimse, 'Hey Rusya ile çok yakınsınız' demiyor. Ancak Türkiye söz konusu olunca, bazı kişiler alarm veriyor. Bu adil değil. Burada bir neden var ve bunu kabul etmiyoruz. Herkesle iyi ilişkiler istiyoruz. Bizim için Moskova, Washington’un ya da Brüksel’in alternatifi değil. Bizim dış politika vizyonumuzda hepsi birbirini tamamlıyor. Sonucu sıfır olan bir oyun oynamıyoruz. Bizimki karşılıklı yarar yaklaşımı."

'TÜRKİYE, KITA SAHANLIĞI KONUSUNDA HAKLARINI UYGULUYOR'

Çavuşoğlu, Türkiye-Yunanistan gerginliğini de şu ifadelerle değerlendirdi:

"Türkiye ile Yunanistan ve Kıbrıs Adası arasında deniz sınırı bulunmadığını vurgulamak istiyorum. Bu çeşit maksimalist ve gerçekçi olmayan talepler deniz haklarıyla ilgili uluslararası yasal düzen ile olduğu kadar teamül kuralları ve uluslararası hukuk ile de kesin olarak çelişiyor. Buna göre, bu konudaki her türlü çabanın, nesnel ve hukuki açıdan Türkiye’nin kıta sahanlığı hakkına ve egemenlik haklarına hiçbir etkisi olmayacaktır. Türkiye kıta sahanlığı konusundaki haklarını uyguluyor. Hiçbir yabancı ülke, şirket, ya da gemi, Türkiye’nin kıta sahanlığında ve bununla örtüşen deniz bölgelerinde hiçbir yasa dışı bilimsel araştırma ve ya hidrokarbon araştırması yapamaz. Bu apaçıktır. Akdeniz’in bu bölgesindeki deniz sınırları, eşitlik ilkesi temelinde ve uluslararası hukuka uygun şekilde bölgedeki tüm ülkeler arasında bir anlaşmayla belirlenmelidir. Bunun ne şekilde olacağını soracak olursanız, bu soruya, Yunan dostlarımızı önce Ege’deki sorunlara yenilerini ekleyeceklerine, kabul edilebilir, adil ve uzun süreli çözüm bulmaya odaklanmaya davet ederek cevap veririm." 

'DOĞU AKDENİZ'DE SONDAJ ARAŞTIRMALARI BAŞLAYACAK'

Çavuşoğlu, Türkiye’nin enerji politikasının temel unsurlarından birinin yerel kaynakların kullanılmasının genişletilmesi yönünde olduğunu ifade ederek, “Bu, Doğu Akdeniz’deki bölgelerimizde olası hidrokarbon yataklarını da kapsamaktadır. Bu kaynakları araştırmak ve değerlendirmek egemenlik hakkımızdır. Dolayısıyla, Doğu Akdeniz’de yakın gelecekte sondaj araştırmaları başlatmayı planlıyoruz" bilgisine yer verdi.

Çavuşoğlu, Kıbrıs'la ilgili sözlerine şöyle devam etti:

“Türkiye ve Kıbrıslı Türkler olarak, Kıbrıs sorununa kalıcı bir çözüm bulunmadıkça tek yanlı araştırma ve değerlendirme faaliyetlerinin yasal olmadığını defalarca vurguladık. Bu konudaki bıkkınlığımızı, öfkemizi ve endişelerimizi birçok defa ifade ettik. Ancak, bizim bu şikayetlerimiz duymayan kulaklara hitap etmeye devam ediyor. Bu nedenle, Kıbrıslı Türkler, kendi bölgelerini sınırlandırmak ve faaliyet izni verilmesi konusunda mantıklı adım atarak Türk Petrol şirketi ile bir anlaşma imzaladı. Yeni Türk gemisi Doğu Akdeniz’de faaliyetlerine başladığında, bu, Kıbrıslı Türk tarafı ile konuşulan ve imzalanan anlaşmaların yasal temelinde gerçekleşecek. Bu arada, Kıbrıslı Rumlar tarafından belirlenen ve halen araştırmaların devam ettiği 6 numaralı parselin bir bölümünün Türk kıta sahanlığı sınırları içerisinde bulunduğunu belirtmek istiyorum. Kıta sahanlığımızda yasa dışı araştırma ve değerlendirme faaliyetlere hiçbir zaman izin vermeyeceğimizi söylemeye gerek yok. Toparlamak gerekirse, Kıbrıslı Türkleri desteklemek ve Ada’nın doğal kaynakları üzerindeki yasal haklarını genişletmelerine yardımcı olmak ve aynı zamanda kıta sahanlığımızdaki kendi hak ve çıkarlarımızı koruma konusundaki kararlılığımız vurgulamama izin verin. Bu amaç için tüm önlemleri almaya hazır olduğumuzu herkesin anlaması lazım."

'KIBRISLI TÜRKLER BUNU KABUL ETMEYECEK'

Kıbrıs’ta bir yıl önce uzlaşmak için daha çok umut bulunduğunu ancak bu umutların temmuzdaki konferansta bir sonuç alınamaması nedeniyle dağıldığını ifade eden Çavuşoğlu, şunları kaydetti:

"Bunlar (Rumlar) hala, siyasi eşitliğe dayanan yeni gerçek bir ortak ilişki kurma yerine, (Kıbrıslı Türkleri) var olan yönetim içerisine çekebileceklerine inanıyorlar. Rum tarafı onlarca yıldan beri bu şekilde hareket ediyor. 1960’daki devlet üç yıl içerisinde bu nedenden çöktü. Rumlar, 2004’te bu yüzden ezici çoğunlukla Annan Planı’nı ret etti. Son 50 yıl içerisindeki çözüm çabalarının art arda başarısızlığa uğramasının nedeni Rumların itirazıdır. Rumlar eğer, Kıbrıslı Türklerin basit bir azınlık statüsüyle yetineceğini zannediyorlarsa yanılıyorlar. Bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Kıbrıslı Türkler bunu kabul etmeyecek ve Türkiye, garantör ülke olarak hiçbir zaman buna izin vermeyecek."

'YENİ MÜZAKERELER SADECE BU DURUMDA BAŞLAYABİLİR'

Çavuşoğlu, Kıbrıs yönetiminin bugünkü tutumunu sürdürmesi durumunda yeni müzakerelerin hiçbir anlamı olmayacağına dikkati çekerek, şu ifadeleri kullandı:

"İki bölgeli iki toplumlu federasyon çözümü sadece Rum tarafının tutum değiştirmesi durumunda bir başarı olanağı sağlayabilir. Ancak sizinle samimi olmam gerekirse yakın gelecekte bunun mümkün olacağını sanmıyorum. Bu da yine aynı çerçevede olası yeni müzakerelerin hiçbir anlamı olmayacağı anlamına gelmektedir. Kıbrıs’ta, sadece diploması ve diyaloğa dayanan müzakereler sonucunda varılacak bir uzlaşma kalıcı olabilir. Burada sorun, bu uzlaşmanın ne şekilde olacağı ve yeni hedefin ne olacağıdır. Bu, üzerinde hepimizin mutabık kalması gereken bir mesele. Yeni müzakereler sadece bu durumda başlayabilir."