Muğla'da rehberlere işkence gibi seminer (1)

Eski TUREB (Turist Rehberleri Birliği) başkanı Ahmet Şensılay 2002 yılında Birlik Başkanlığını kaybetmeden önce gündeme  “büyük bir öneri” getirdi. Bu öneriye göre, her yıl profesyonel turist rehberlerinin kokart vizelerini yenileyebilmeleri için Kasım veya Aralık aylarında olmak üzere en az üç değişik konuda seminere katılma şartı getirildi.
Başlangıçta, her bir ders için yirmi Türk Lirası bedel alınıyordu son iki yıldır bunu otuz Türk Lirasına çıkardılar. İlk yıl TUREB tarafından alınan ve organize edilen seminerler, Ahmet Şensılay’ın Başkanlığı kaybetmesiyle birlikte, artık Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından alınmaya başlandı.
Seminerlerin gerekliliği konusunda ben de başlangıçta diğer arkadaşlarıma katılıyor ve gerçekten yararlı olacağını düşünüyordum. Fakat daha ilk yıl yapılan seminerler sırasında bazı seminer konusu için getirilen “öğretim görevlilerinin” bizim kendilerinden çok daha iyi bildiğimiz yerleri yanlış bilgilerle bize anlatmaya çalışmaları, düşüncelerimin değişmesine ve karşı tarafa geçmeme neden oldu.
2002 yılından bu yana her yıl iki konu seminerlerin değişmez seminer konuları arasında yer alıyor. Biri “Ermeni Meselesi” diğeri de  “Avrupa Birliği ile Turizm Bağlamında İlişkiler.” Bunların her yıl seminer konuları arasına konulmasının mantığını anlamakta zorluk çekiyorum. Özellikle “Avrupa Birliği Uyum Yasaları” dalaveresiyle ülkemizin altı her yönüyle oyulur iken, (biraz kafamızın çalıştığını düşünerek) biz profesyonel turist rehberlerinin beynini yıkamaya yönelik “Avrupa Birliği” derslerine bir anlam veremiyorum.
03.11.2007 tarihinde Muğla İl’indeki seminerler, kendisini Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda görevli “uzman” ve seminerlerin sorumlusu olarak tanıtan kişi tarafından tam bir “işkenceye” dönüştü. Toplam sekiz seminer konusu vardı, sabah dokuzdan itibaren biz seminer verilecek olan Muğla Müzesi konferans salonunda hazır bulunduk. Toplam 238 katılımcı vardı, fakat her yıl olduğu gibi katılmak zorunlu olan en az üç seminer konusundan “zorunlu olan” seminer en sona konulmuştu.
Yani sekiz seminer konusundan ilk üçünü seçip öğle saatlerinde geri dönmek mümkün değildi. Çünkü zorunlu olan seminer konusu Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir” isimli eseri idi. Kısacası sabah dokuzdan akşam sekize kadar müzede esir muamelesi gördük. Kendisinin “uzman” olduğunu söyleyen bakanlık görevlisi, görülmemiş bir iyi niyetsizlik göstererek, “Anne olan ve üç aylık bebekleri ile seminere katılmak için gelen meslektaşlarımıza müsamaha göstermedi”.
Bebeğini kocasına bırakıp gelen meslektaşımızla kocasının telefonda tartışması bile “uzmanı” yumuşatamadı. Neden böyle davranıyorsunuz diye sorduğumuzda, “isterse gece on ikiye kadar sürsün ben buradayım” diye yanıt verdi. Çünkü bu yıl ilk defa seminer sonunda sabıkasızlık belgelerini yanlarında getiren katılımcılara, vizelerinin yapılacağı bildirilmişti.
“Uzman”, seminer sonunda katıldığımız her bir seminer dosyasına attığımız imzaları karşılaştıracağını, nüfus kimlik kartlarımızın da yanımızda olması zorunluluğunu belirtti. Bu davranışlarından şahsın “uzmanlık alanının” sanki “dolandırıcılık konuları” olduğu izlenimine kapıldım.
Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ın, sayıları on bini bulan ve ülkenin bire bir milyonlarca yerli ve yabancı turiste tanıtımını yapan biz rehberlere adeta “dolandırıcı gözüyle” bakan “uzmanları” seminerlere göndermemesini temenni ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları