Muğla'da rehberlere işkence gibi seminer (2)

Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, 03.11.2007 tarihinde Muğla Müzesi Konferans Salonu’nda yapılan profesyonel kokartlı rehberlerin her yıl  “katılmak zorunda”  oldukları seminerler sırasında, Bakanlık temsilcisi olarak gönderilen  “uzman kişi”  tarafından, 238 rehber meslektaşıma reva görülen ve bütün meslektaşlarım tarafından protesto edilen bir davranışla karşılaştık.
On beş yıllık meslek hayatım boyunca on binlerce yabancı turiste ülkemi büyük bir özveri ile tanıtmaktan gurur duydum. Bu gururumu artırıcı hiçbir girişimi ve desteği bugüne kadar hiçbir Kültür ve Turizm Bakanı tarafından görmedik. Yalnızca toplantılarda,  “siz bizim ülkemizin birer elçisisiniz, yaptığınız görev çok önemli” gibi yuvarlak sözlerle  “rehberlere ne kadar önem verdiklerini”  gösterdiler.
Oysaki ne ben ne de sayıları on bini aşan hiçbir meslektaşım, bugüne kadar Bakanlıktan maddi karşılık beklemedik. Tek beklentimiz,  “Rehberlik Meslek Yasasının”  bir an önce tanımının yapılıp, uygulamaya sokulması yönünde oldu. Ama gelin görün ki kendi maaşları ve özlük hakları söz konusu olduğunda sabahlara kadar çalışıp yasa tekliflerini kanunlaştıran Meclise Genel Kuruluna,  “Rehberlik Yasası” teklif olarak bile gelemedi.
Bugüne kadar yaptıkları ile övünen gelmiş geçmiş tüm Bakanların, ellerini vicdanlarına koyup, üç-beş turizm ağababası için çıkarılan peşkeş yasaları ile övünmeyip, bilakis Türkiye’nin tanıtımını (kendilerine Bakanlık tarafından iş garantisi verilmediği halde) yerine getiren profesyonel turist rehberlerinin  “meslek yasaları” için ne yaptıkları ile değerlendirilmeleri gerekir.
Her geçen yıl turizm sektöründeki emek sömürüsü ve kayıt dışılık daha da artmaya devam ediyor. Hak, hukuk, adalet ve insan hakları söylemlerini ağızlarında  “sakız eden”  siyasilerin, on bin  “profesyonel turist rehberi”  ile ilgili olarak kıllarını kıpırdatmamalarını bir türlü anlayamıyorum.
Türkiye ile ilgili bütün tarihi, kültürel, geleneksel, sosyolojik, dinsel vb.. konularda ülkemizin tanıtımını yapan, kısacacı  “beyinsel ve fiziksel emek ortaya koyarak çalışan” profesyonel turist rehberlerinin  “neden işçi sınıfı” olarak kabul edilmediğini anlayamıyorum?
Mevcut “Kültür ve Turizm Bakanlığı Yönetmelikleri” çerçevesine sıkıştırılmış olan biz rehberler aslında,  “hiçbir çalışana reva görülmeyen, bir sömürüye maruz bırakılıyoruz.” Bunun biraz daha ileri aşamasını, Muğla’daki seminerler sırasında  “Bakanlık Uzmanı” olan şahsın, bizlere  “dolandırıcıymışız” gibi bir muamele yapması, aslında ne kadar acınacak halde olduğumuzu gösterdi.
Şahsın bu uygulaması karşısında, diğer meslektaşlarım gibi kendimi zor tuttum. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda  “uzman statüsünde”  çalışan bir kişinin aslında ne kadar  “Türk Kültürü’nden”  uzak davranışlar sergileyip, bir de uzman statüsünden maaş alıyor almasını bir türlü hazmedemedim.
Rehberleri bilgilendirmek amacı taşıması gereken seminer konuları arasında, aslında  “Rehberlik Meslek Yasası, Terörün Turizm Sektöründeki Finans Kaynakları, Büyük Ortadoğu Projesi, Irak’ın Kuzey’indeki Gelişmeler”  gibi konular alınmış olsaydı, bu seminerlerin yararlı ve bilgilendirici olduğunu söyleyebilirdim.
Ama her yıl yapılan bu seminer çalışmaları bu şekilde devam ettiği sürece  “kötü bir tiyatro”  örneği olmaktan öteye gitmiyor. Sadece biz rehberlerin, rencide edilmemize ortam sağlıyorsunuz.

Yazarın Diğer Yazıları