"Muhafazakâr kesim okumaz"

Girişte mevzuya açıklık getireyim. Başlık bana ait değil, muhafazakâr kesimin önünde saygı ile eğildiği Nuri Pakdil'e ait.

Konuya tekrar döneceğiz.

Bu yazı Mehmet Ocaktan'ın bir yazısından ilham oldu. Ben de Ocaktan ile aynı fikirdeyim, eskiden İslamcılar arada yazar, çizer; edebiyat, felasife, kelam ederler idi.

Ama kadim zamanlardı o zamanlar, geçti gitti…

AKP ile birlikte yazma/çizme işlerinin ekmek olmadığını gördüler, kalemlerini daha ziyade "hakediş" cetvellerine hasrettiler.

Tüketim toplumunu pek bir sevdiler ve nihayet önce eşyayı, sonra memleketi ve nihayet irfanı da tükettiler.

"Ama yol yaptık" diyenlere selam ediyorum.

İşbu sebeple Nuri Pakdil'e sarılmış bırakmıyorlar. Çünkü başka yok. İsmet Özel'i ellerinden kaçırdılar, Sezai Karakoç ile zaten baştan beri uzlaşamıyorlar…

Eskiden güzel yazan isimler vardı bu camiada. Herkesin okuduğu türden, üreten isimler.

Mesela Cahit Zarifoğlu, iyi şairdi; güzel adamdı. Hala şiirlerini okurum.  Erdem Beyazıt güzel şiirler yazmıştır. "Ölüm risalesi" geliyor hemen aklıma.

İslamcılık ve edebiyat deyince elbette İsmet Özel'i ayrı bir yere not etmek gerekiyor. Özel, okumuş/yazmış ve tabii ki düşünmeyi "unutmayan" taifesinden olduğu için "hidayete" erip fıkıh, kelam, tasavvufu görünce bu arkadaşların yaptığı şeyin "yaşadığı gibi inanmak" olduğunu anladı, uzaklaştı…

Öğrenciliğimizde "taşları yemek yasak, Waldo sen neden burada değilsin" gibi "protest" kitaplarını okurduk. "Esenlik bildirisi"ni biz bile hıfz ederdik.

Şiirlerini okudukları, Pakdil'in "müsrif" bulduğu Necip Fazıl'ın bu arkadaşlar hakkındaki görüşlerini merak edenler "dosya" serisine baksın.

Cemil Meriç'in "Bu Ülke"sinden başka kitabı ilgilerini çekmez, okurlarsa günaha girebilirler çünkü. Merhum "sol anlamıyor, sağ okumuyor beni" demişti. Bunları görse bir de "yanlış anlayanlar" zümresi eklerdi okurlarına dair.

Sezai Karakoç ki şiirin yaşayan son kalelerindendir. "Mona Roza"sı dilden düşmezdi talebelik dönemlerimizde. "Hızırla kırk saat"i de unutmamak lâzım.

O da sağdır ama Sezai Karakoç'un itibar görmemesi "entelektüel" duruşunu, "fikir" haysiyetini muhafaza etmesindendir.

Hulasa eskiden az da olsa, bir kısmı ithal de olsa vardı İslami cenahta üdeba, mütefekkir.

İslamcıları anlamak için o kadar kitap okudum lakin Nuri Pakdil'le yolumuz kesişmedi hiç. Çünkü klasik dönem (28 Şubat öncesi, hatta 1994 öncesi de diyebiliriz) Türkiye İslamcılığı tarihinde bir izini göremedim. Kendisi o dönem "konuşmaz", üretirmiş.

Geçen biri yazmış sosyal medyada "Nuri Pakdil denince aklınıza ne geliyor?" diye.

O an düşündüm.

Edebiyat?

Şiirleri var, kısa ve öz. Lakin benim gibi "dışarlıklı" okurların dimağında bir lezzet hissi uyandırmamış ki akılda kalan bir şey yok…

Fikir?

Firavun meselesi ile Türk fikir hayatına getirdiği "açılım"ı inkar etmek mümkün değil!. Açıklaması İslamcıları gözyaşlarına gark etmişti. Bir kitap listesi var Pakdil adına lâkin dikkatimizi çekmemiş.

Bir de kendisini neredeyse 20. yy'ın en bilge adamı ilan edecek olan muhafazakârlar hakkındaki hükmünü hatırlıyorum: "Muhafazakâr kesim okumaz, edebiyatla ilişkisi yoktur."

Bu hüküm üzerine bir şey yazmaya gerek kalmıyor aslında, en hafif tabirle okura karşı "nezaketsizlik" içeriyor.

Sonuç olarak…

Pakdil, İslamcılığın iktidar çağını temsil eder.

İslamcılık o kadar dünyevileşti ki olanca politik duruşuna rağmen, bir kesim Pakdil'de "saf düşünce" ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor.

İslamcı siyaset ise "pi-ar" aracı olarak kullanıyor Pakdil'i. Devlet yetkililerinin ziyareti, ne için verildiği belli olmayan ödüller bu "pi-ar"ın parçası.

"Müsrif" olduğunu iddia edip "elindeki imkânları kullanmamakla" eleştirdiği "Necip Fazıl" adına verilen "saygı ödülü" bunlardan en garibidir.

Nuri Pakdil bugün İslamcı siyaset açısından politik bir figürdür, o kadar.

Üstelik kendisini "muhafazakâr" değil "devrimci" sayan, "edebiyatla ilişkileri yoktur" sözü ile şiirlerini okuyan muhafazakârları aşağılayan, "beni Marksistler okur" sözleri ile bu durumdan haz aldığı hissi uyandıran bir figür.

Siyasetin "üzerinde" değil siyasetin bir "parçası", enstrümanı haline dönüşmüş bir figür…

Yazarın Diğer Yazıları