Muhbirlik

Kosova Türk Öğretmenler Derneğinin düzenlemiş olduğu bilgi şölenine katılmak üzere Kosova’nın Prizren şehrine gittim. Eğitim alanındaki etkinliklerin bitmesi sonucu konuğu olduğum eski dernek başkanı ve günümüzün milletvekili Kosova’da birkaç gün daha kalarak oralarla ilgili daha geniş bilgi sahibi olmam konusunda ısrar etti. Ben de kendilerini kırmayarak kaldım. Kalışımla birlikte Kosova’nın genel durumu, burada yaşayan Türklerin konumu ve eğitimleri ile ilgili oldukça detaylı bilgi edinme fırsatı yakaladım. Sadece Kosova değil Arnavutluk’la da ilgili bilgi sahibi olma fırsatını da yakalamış oldum.
Ertesi gün sabah saatlerinde başladığımız yolculukta 40 km sonra Arnavutluğun bir beldesinde Abdullah Bey’in akrabasının konuğu olduk. Öncelikle geçmişte yaşadıkları sistemle, yenisi arasında nasıl bir fark olduğunu sordum. Arnavut arkadaş saatlerce anlattı. Bense anlatılanlardan sadece birini sizinle paylaşmayı istiyorum.
Geçmişte, yani Enver Hoca döneminde aile büyükleri okula giden çocuklarını uyuttuktan sonra sohbetlerini yapıyor ve konuklarını kabul ediyorlarmış. Şaşırdım. Nedenini sordum. Aldığım cevap daha da şaşırtıcı. Gayri ihtiyari  “Çocuklar çok mu gürültü yapıyorlar da konuşanlar anlaşılamıyor muymuş” diye sormuşum. Cevap ise “Hayır efendim çocuklar ertesi gün okula gittiğinde, öğretmenleri akşam evlerine misafir gelip gelmediğini, geldiyse gelenlerin kimler olduğu. Ayrıca gelenlerin veya ailenin o gün konuştukları sorulduğu için.”
Öğretmenin bunları niçin sorduğunu sorunca, Arnavut dostumuz  “öğretmen aldığı bilgileri politbüroya rapor ediyor. Politbüro suç unsuru bulursa kişileri alıyor ve gereken cezayı veriyor” dedi. Eh ne de olsa o sistem, demokrasinin olmadığı komünist sistemdir. Demokrasiyle idare edilen ülkelerde böyle bir olay mümkün değildir..
Bizim ülkemiz demokrasiyle idare edildiğine göre böyle bir olay olur mu? Olursa ne olur. Oldu ve hiç de bir şey olmadı. Olacak olsaydı. Bizatihi Milli Eğitim Bakanı “okul güvenliği projesi”  adı altında yapılan uygulamada Emniyetle bilgi paylaşımı yapacak bir idareci görevlendirildiğini açıklamıştır.
Başka bir belgeye göre ise öğrencilerin “Çocuk polisi okul temsilcisi” olarak belirlendiği. Bunlara kimlik kartı bile düzenlendiği belirlenmiştir.
Merak edilen ise polis olarak kullanılan öğretmen ve öğrencilerin son çıkacak kanundan yararlanarak askerlik muafiyetinden yararlanıp yararlanamayacakları.
Böylesine yapılan bir görevlendirmenin çocuk psikolojisinde nasıl bir etki yapacağıdır. Milletçe silaha olan düşkünlüğümüz göz önüne alındığında bu durum daha da tetikleyici olmayacak mı? Çocuklar,  yarınlarda olayları abartarak, her şeyi muhbirleşerek yaptıklarının karşılığında bir beklentiye girmeyecekler midir?
Okulda ders çalışmayı bir tarafa bırakıp istediği notu alamayan çocuk, öğretmenini, kantinden istediğini bedava yiyemeyince kantinciyi, yanlış davranışına dur diyecek idareciyi ve kırgın olduğu arkadaşını bir bahane bularak muhbirlerse iyi öğrenci mi olacak?!
Bu şunu gösteriyor: Ddemokrasi demokrasi derken radikalleşip çemberin dışına çıktığımızı. Çocukları koruması gereken Milli Eğitim Bakanlığından, çocukları bizim korumamız gerektiğini. Nedeni ise pedagojik bir araştırma yapmadan alınan karardır.
Diğer bir açıdan olaya bakılacak olursa, doksanlı yılların öncesi Enver Hoca’nın uyguladığı komünist sistemle, iki bin on birli yıllarda ülkemizde uygulanan demokrasinin çocuklar açısından farkını bu kararı alanlar anlatsalar da biz de öğrensek.
Ayrıca ülkemizin de kabul ettiği çocuk hakları beyannamesinin bu durum hangi maddesine uygundur. Çocukların belirtilen şekilde kullanılmasının taciz, gasp, işkence ve ağır işlerde çalıştırılmasıyla farkı nedir.
Devlet olmanın vasıfları demokrasinin gereklerine ve çocuk haklarına uymaktan geçer. Çocukları koruyup gelecekte onların bedenen ve ruhen geliştirmektir. Bu görev ise halk adına siyasi erki kullananlardadır. Görevini bilmeyen veya bildiği halde kötüye kullananlara ise doğruyu hatırlatmak ise milletin görevidir. Herkesi görevini yapmaya, yarınlarımızı karartmamaya davet ediyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları