Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Muhsin Başkan'ın ardından Güle güle Koca Reis...

Tüm Türkiye’yi yasa boğan helikopter faciasının acısını ve düşündürdüklerini hala aklımdan çıkarabilmiş değilim.

Gazetemizin Ankara temsilciliğinde arkadaşlarımızla birlikte ekranlardan umutlu bir haber bekliyorduk, 27.03.2009 Cuma.

Kazanın üstünden saatler geçmişti ve hala bulunamamışlardı. Ajanslara çelişkili haberler düşüyordu. Hepimizin aklındaki artık çok geç olduğuydu ama bir türlü inanmak istemiyorduk. Hatta birbirimize dahi söyleyemiyorduk. Sessiz bir bekleyiş hakimdi. Böylesi bir çaresizliğe isyan ediyordu yüreğim. Teknoloji’nin ileri noktalarda olduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz. Cep telefonlarından kapalıyken bile sinyal alındığı ve dinlendiğini çoluk çocuk dahi biliyor. Üstelik tüm iletişimlerin uzaydan denetlenebildiği bir çağdayız. Ama saatler geçmesine rağmen bırakın Muhsin Yazıcıoğlu ve yol arkadaşlarını bulmayı, helikopterin enkazına bile devlet’ten önce köylü vatandaşlar ulaşmıştı. Her şeyin uzaydan fotoğraflanabildiği çok gelişmiş uyduların var olduğu bir dünyada, Türkiye’de....

Aynı gün saat 19:00 itibariyle gazeteden arkadaşlarla birlikte BBP’ye gittik. Yol boyu kulaklarımda muhabir İsmail Güneş’in sesi yankılanmaktaydı... “Alo daha yerimizi bulamadınız mı?” “Üşüyorum” Tüm Türkiye’yi gözyaşına boğan son sözler... Saat 19:15 gibi parti binasının önündeyiz. Hala umut hakimdi çelişkili tüm açıklamalara rağmen bekleyiş sürüyordu. Partinin önünde yetkililer, Alperenler, vatandaşlar, Ocak mensubu gençler  kısacası müthiş bir kalabalık. Muhsin başkan ve arkadaşlarının ardından Kuran-ı Kerim okunuyor, Alperen Ocakları başkanı Abdullah Gürgür ve Ocak’lı gençlerin de katıldığı dualar tekbir sesleriyle karışıyordu. Kimse Koca Reisin şahadetine inanmak istemiyordu. Dualarımız hepsi içindi. Uzun süre gelecek güzel bir haberi bekledik. Onlar üşüyordu, biz de üşüyorduk. Neden mi? Çaresizlikten, çözümsüzlükten, bir haber alamayışın verdiği endişeli bekleyişten üşüyorduk. Tanıdık yüzlerle selamlaştığım bir sırada Güzel Sanatlar eski genel müdürü Bayram Bilge Tokel ile karşılaştım. Buruk bir tebessümle tokalaştık. Kendisi de aynı merak ve endişe ile oradaydı. Herkesin yüzündeki acı ve dilindeki söz aynıydı. Biliyor musun Serap dedi:: “Türkiye büyük bir dava insanını ve vatan evladını, büyük bir idealisti kaybetti. Muhsin Yazıcıoğlu adam gibi adamdı...” Bayram Bilge Tokel şöyle devam ediyordu; “Kendisini 30 yıldan fazladır tanıyorum. Hem Ülkü Ocaklarından hem de öğrencilik yıllarından beri. Sevgi dolu, lider ruhlu bir insandı. Hiç şüpheniz Allahın takdiri. Ama o böyle bir ölümü hak etmemişti. Bu kazanın ardından Türkiye’nin hem resmi hem özel kurum ve kuruluşlarının yeterli teknik donanım ve teknolojiye sahip olmadıkları ortaya çıktı. Ama acı olan bunun anlaşılması için insanların ölmesi mi gerekliydi.”  Gerçekten de Tokel’in duyguları hemen hemen herkesin düşündükleriydi. Ekranlardan izledik. Köylü vatandaşlarımız ne diyordu; “Yanık kablo kokusu aldık, tipi ve soğuk nedeniyle geri dönmek zorunda kaldık. Düştüğü yere yakındık ve enkazın olduğu bölgeyi yetkililere bildirdik.”  Ama sonuç göründüğü gibi. Bir diğeri  “Meteoroloji Genel müdürlüğü bizden hava raporu istenmedi” diyor. Peki rota onayı nereden alınmıştı? Bilgi kirliliğinin kaynağı kimlerdi? İrtibat kurmakta neden bu kadar gecikildi? Tabi bunların hepsi cevap bekleyen sorular. İlerideki günlerde elbette yanıtları gelecektir.

Yazarın Diğer Yazıları