MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -14-

MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -14-
Anadolu geniştir. Hudutlarının dışında bile herkes, bir işaret beklemektedir

esat-atalay-001.jpg
Türkmenler, Heyet-i Murahhasa’yı kendilerine mahsus bir şekilde ağırladılar. Köyün eski davulcusu olan en ihtiyar sakini elinde davulu, arkasında, içlerinde biri de zurnacı olan birtakım köylülerle geldi. Bunlar, Heyet-i Murahhasa Reisinin bulunduğu kulübenin önünde yarım daire şeklinde dizildiler. Yaşlı davulcu, bembeyaz başını biraz eğerek hemen davulunu çalmaya koyuldu. Biraz ötedeki vahşi sesli zurna, içinde cengâver ırkın bütün şiddetinin titreştiği bir tempo ile ona cevap veriyordu. Kendilerine mahsus hareketli oyun da hemen başlayıverdi.

Verilecek bir şeyleri olmayan bu zavallıların, milletin murahhaslarına (delegelerine) hiç değilse bu fevrî saygı tezahürü ile fedakârlıklarının en kıymetli bir delilini göstermeleri rikkatli (duygulu) ve tesirli oluyordu. Köylülerin heyecanlı oyunu bittikten sonra bütün köylüler dağıldılar. Yalnız, Bekir Sami Beyin kalmakta olduğu evin sahibi olan köy muhtarı, Heyet-i Murahhasa Reisi ile memleket meseleleri hakkında konuşmaya başladı. Köy muhtarı, bütün dahilî meseleleri biliyor ve şayan-ı hayret bir tecrübe ve ciddiyet ile konuşuyor. Heyet-i Murahhasa Reisi’ne Avrupa seyahati ve elde ettiği neticeler hakkında tasavvur edilemeyecek derecede bir vukuf ile sualler soruyordu. Bu köylünün yanında, kerevetin bir köşesinde oturan büyük devlet adamı da kendisine cevap vererek, ancak İslâm demokrasisinin va’z-ı Hazret-i Muhammed’in ümmetine aşılayabileceği bir tevazu ile hal-i hazır vaziyette karşılaşılan diplomatik müşkilleri izah ediyordu. Bu esnada, Heyet-i Murahhasa azası iyi veya kötü kendilerine tahsis olunan (ayrılan) evlere yerleşmeye çalışıyorlardı. Murahhaslardan bazıları açıkta yattılar. Heyet-i Murahhasa Reisi de, bir yer yatağında yattı. Ne çare, zurnada peşrev olmaz!

Ertesi sabah, erkenden, buradan hareket edildi. Muhteşem bir beyaz ata binmiş olan ve böylece ırkının ruhunu parlak bir şekilde canlandıran köy muhtarı, cengâver bir eda ile Bekir Sami Beyin arabasına tek başına refakat ediyordu. Kâh Kızılırmak, kâh muazzam ve ekili bir ova boyunca yol alınarak akşama doğru Yahşihan’a varıldı.

Yahşihan, Ankara yolu üzerinde ilk demiryolu istasyonudur. İstasyon binası ile nehrin iki yakasını birleştiren harikulâde demirköprü, istihkâm zabitlerinin eseridir. Bu hat geçen harp sırasında inşa edilmiştir.

Buradaki kışlalar da Anadolu’nun her yerindekiler gibi tıklım tıklım askerlerle dolu idi. Burada, en mütereddit (çekingen) insanların bile maneviyatını yükselten bir kudret ve itimat havası teneffüs edilmekte. Havada cesaret ve azim hâkim. Ölünceye kadar mücadele etmeye kararlı olan bir milleti silâh zoru ile yenmenin mümkün olmadığı kolayca sezilmekte.

On yıldan beri dövüşen ve yeniden teşkilâtlandırılan bu güçlü birlikler karşısında, insan, Yunan Başkumandanının, Sezarvâri yüksekten atan bir tavırla ‘’Her tarafta, dönülüp, mağlup edilen düşman takip ediliyor’’ diyen resmî tebliği karşısında tebessüm etmekten kendisini alamıyor. Takip hangi istikamette?

Anadolu geniştir. Hudutlarının dışında, Asya’da bile herkes, harekete geçmek için sabırsızlanmakta ve bir işaret beklemektedir.

Avrupa, acaba ne için kuvvetten daha kudretli bir tılsım bulunduğunu anlamak istemiyor?

Büyük Devlet Reisi, Heyet-i Murahhasa’yı Ankara İstasyonunda karşılamak üzere Büyük Millet Meclisi ile vekilleri toplayacağını telefonla bildirdiği ve bunun için de küçük hususî trenimizin sabah saat dokuz buçuğa doğru Ankara garına girmesi icap ettiği cihetle, Yahşihan’dan sabah saat iki buçukta hareket etmeye karar verildi.