MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -29-

MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -29-
Pencerelerinden bakan insanlar âdeta hiç konuşmuyorlardı

esat-atalay-001.jpg

KİLİKYA anlaşmazlıkları ile, bu mıntıkadaki abes (saçma) ve müessif (gereksiz) muharebe ne kadar uzakta kalmıştı! Milletin ruhu, bu vatanî şenlik gününde sevimli ve anlayışlı ziyaretçiye numayan (görünmüş) oluyordu. Hakem heyetince mükâfatların tevzii (dağıtımı) akşam üstünün en mühim hadisesini teşkil etti. Fevkalâde bir ihtimamla vücuda getirilmiş olan el işleri, kız mekteplerinin iftiharına vesile oldu. Bundan sonra, her nevi idman müsabakaları başladı: İsveç usulü jimnastik, yarışlar, vesaire. Program çok yüklü olduğundan şenlik saat altıya kadar devam etti. Müsabıklar (yarışçılar) fevkalâde alkışlandılar. Herkesin yüzünde meserret (sevinç) görüldüğü gibi bu muhteşem gençliği iş başında görmekten mütevellit (doğan) mukaddes vatan toprağının emniyet altında olduğu hissi, kalplerin derinliklerinde duyuluyordu... Sayısız araba, atlı ve yayaların ortasında Ankara’ya dönüş pek hoş oldu. Hava, haz ve memnuniyetle dolu idi ve bu matemzede (yaslı) kalabalığın tattığı muvakkat meserret (geçici sevinç), dudaklara bir şükran duası yükseltiyordu. 
Dokuzuncu Mektup:
Ankara, 9 Mayıs, Akşam Saat 6
Dün, dindarane bir inzitar, heyecanlı bir bekleyiş günü idi. Cengâver şehrin siması değişmiş. Ankara birdenbire vecit içinde (kendinden geçmiş bir şekilde) sükûta dolan bir şehir oluvermişti. Sokaklarda yürüyen halk sakin ve dalgın idi. Kapılarının önünde duran veya pencerelerinden bakan insanlar âdeta hiç konuşmuyorlardı.
Her tarafta tantanalı bir sükût carî idi (sessizlik geçerliydi). Herkes kendisini derin bir dindarlıkla meşbu (doymuş) hissediyordu. Ansızın, vadide bir top gürledi ve Ramazan ayının başlangıcının ilânını tevekkül içinde bekleyen halk, uzaklarda akisler uyandıran yirmi bir pare top atışını heyecanla dinledi. Bunun üzerine, anî bir tahavvül husule geldi (değişim oldu); umumî bir velvele yükseliyor, sokaklarda hareket canlanıyor, insanların birbirlerini tebrik ettikleri ve acele ile yeniden açılan dükkânlara girdikleri görülüyordu. Ramazan; oruç ve rizayet, tarifi yeni ruh ve şefkat ayı. Bundan sonra, uzun zamandan beri karanlıkta yaşamakta olan şehrin yavaş yavaş aydınlandığı görüldü; her pencerede meçhul bir ışık parlıyor, evler aydınlandıkça insanlarda hareket artıyor ve her ağzın telâffuz ettiği Tanrı’nın adı, göklere yükselerek mübarek Ankara şehri camilerinin tenvir edilmiş (aydınlatılmış) minarelerine erişiyordu.
İnsanlar şimdi harp halinde değil ibadet halinde idiler. Gece yarısı, âdet olduğu üzere, şehir sakinlerini sahura davet etmek üzere top bir defa daha gürledi, bundan şehrin bütün mahallelerinde garip bir davul sesi aynı zamanda duyuldu.
Bunun üzerine, halkın, küçük evlerin aydınlanmış pencerelerine koşuştuğu ve sokaktakilerin davulcunun söylemekte olduğu gayret ve iman sözlerini dinlemek üzere durdukları görülüyordu.
“Müslümanlar, ey Hazret-i Muhammed’in ümmeti, İslâmiyet’in müdafileri, uyanınız, yarın Ramazan’dır! Bildiğiniz gibi henüz harp halindeyiz. Bunun için sahuru davulla bildiriyoruz. Siz Cenab-ı Hakkı unutmazsanız, o da şu son acılı günlerde sizi unutmaz. Dininize sadık kalınız.
Çünkü, İslâmiyet’in şaşaası müminlerin imanının kuvvetine bağlıdır. Yarınki oruca hazırlanınız. Açlık duyduğunuz zaman mukaddes vatan topraklarını müdafaa etmek ve kurtarmak için düşman ateşi karşısında yemeden mücadele eden babalarınızı, oğullarınızı, kardeşlerinizi, kocalarınızı düşününüz. Onlar sizlerin burada mukaddes ibadetlerinizi ifa etmeniz (yerine getirmeniz) için mücadele ediyorlar.